Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '07

 
Kategori
Felsefe
 

Varoluş özden önce gelir

Oya Tekin isimli MB yazarının Bilerek Engelli Çocuğa Sahip Olur muydunz? başlıklı yazına atfen:

Varoluşçuluğun ünlü bir vecizesi vardır: Varoluş özden önce gelir diye. Çoğu insan bu dünyadaki varlığını sorgularken, ben niye varım, bu dünyada olmamın bir nedeni olmalı gibi sorular sorar, hatta bazı sanatçılar abartarak, bu dünyaya ‘gönderildiklerini’ düşünürler. Oysa, ben dediğimiz şey, insan varlığı olarak doğduktan sonra belli bir yaşam sonucunda kazandığımız bir şeydir. Doğan biz değiliz, doğduktan sonra biz oluruz. Bir insan doğar onun ben duygusu yoktur, o insanoğlu denen türün bir yeni üyesidir. Bu yaşadıkça bir ben kazanır. Dolayısıyla, ben dediğimiz her türlü sorgulama aslında dünya içinde olmalıdır. Benimize yönelik, misyonlar, görevler, ya da kerametler düşüncesi sanaldır.

Bir bebeğin gebelik sırasında sağlığına ilişkin tesbitler yapılabiliyor artık. Bunun getirdiği tıbbi etik değerlendirmeler oluşuyor. Aslında bu sıkıntıları daha ileri boyutlara da götürebiliriz. Mesela tıp, çok daha önceki aşamalarda da bazı sağlık sorunlarını tespit edebiliyor, kaliteli spermlerle kalitesiz spermleri ayırabiliyor. Şimdi, aynı soruyu orda da sorabiliriz. Bu ayrımı yapmalı mıyız? Eğer bu soru sorulabiliyorsa, daha ileriki aşamalardaki sorudan farklı mıdır?

Şuanki kanunlara göre böyle bir fark var. Bildiğim kadarıyla 3 aydan sonra kürtaj yasak. Daha ileriki aylarda ise bebek, yaşayan bir insanmış gibi görülüyor. Tıbbi olarak, kalbinin oluşması gibi aşamalar bu zamanlara temel oluyor.

Bu zaman meselesini daha da ileri götürebiliriz. Diyelim bebek doğdu ve engelli olduğu o zaman anlaşıldı.

Bu üç aşamada da aynı soru sorulabilir. Engelli olacak şekilde sağlık sorunu olduğu tespit edilen insan oluşumlarını engelleme hakkı var mıdır, varsa bu hakkı nasıl temellendirebiliriz.

Bu durumu daha da ileri götürebiliriz. Sonuçta erkek ve kadının sperm ve yumurta üretimi büyük çoğunlukla insan yaratmak için bir araya gelmiyor. Onlar da tek başlarına bile olsa, insan oluşumunun kaynakları olduğu için belli bir sınırlama konulamaz mı?

Neden olmasın? Neyin önemli ve değerli olduğuna biz karar veriyoruz. Sonuçta bunlar insanın kararları. Ne var ki, bu son durum için böyle bir sınırlama koyamazdık, çünkü, bunlar insanın neredeyse günlük döngüleri. İnsanın iradesinin dışındaki şeyler. O yüzden karar verip de uygulanacak bir şey değil.

Bu yazdıklarımla demek istediğim aslında, bir süreç var. Bu sürecin başında günlük olarak tükettiğimiz döngüsel potansiyellerimiz var. Sürecin diğer ucunda ise, doğmuş bebek var. Bütün bunlar aslında sadece derece farkları olarak birbirlerinden ayrılar. Yoksa, nitelik olarak hepsi insan oluşumun aşamaları. O yüzden birbirlerinden daha fazla önemli değiller. Baştaki ben meselesinden bahsetmem, bu aşamalarda, insanın henüz maddi bir varlık olduğunu, aynı zamanda tinsel bir varlık olmadığını anlatmaktı.

Bütün bunlardan çıkacak sonuç: Sağlık sorunları nedeniyle insan oluşumunun maddesel varlık aşamalarında, yaşama devam etmesi ya da etmemesi konusunda karar alınmalıdır.

Alınabilir değil, alınmalıdır. Maddi varlık, ben acısını çekmez. Ben acısı tinsel varlığın durumudur. Bu kararı kimler almalı? İlke şu olabilir: Varolan sağlık sorunu, o bedende gelişecek olan bireye, bene ve ailesine temel olarak mutsuzluk verecek ise. Bunun standartlaştırabilecek ölçülerini koymakta bir uzmanlaşma oluşturulabilir.

Tabiki, bunda tam bir standartlaşma sözkonusu olamaz, çünkü her durumun biricik yanları olacaktır. Ayrıca, rahatsızlığın ilerde tedavi edilebilecek oluşunu da kimse tam olarak bilemez. Aynı şekilde, varolan sağlık sorununun, yine, kime ne ölçüde mutsuzluk vereceği de bilinemez. Burada daha çok, her bir tek durumun incelenerek karar alınmasıdır.

Sonradan engellilerin durumu ise tamamen konu dışıdır ve hayatta onlara pozitif ayrımcılık yapılmalıdır. Çünkü, deminki bahsettiğimiz, insan varlığının oluşumu aşamasında da, bu durumda da, amaç insanın kaliteli yaşam yaşaması ve mutluluğudur.

Biz her ne kadar, hep, ben duygusu içinde yaşasak da, ölüm bu yüzden, bize inanılmaz derecede kabul edilemez gelse de, aslında insanoğluna ait doğanın kendi varlığının oluşunun parçalarıyız. İnsanoğlu dediğimiz şey, başka oluşlarla birlikte tek bir oluşa bağlanıyor; neyse o olan oluşa. Bu oluşa bağlı insanoğlunun oluşunda kimin kim olduğu önemli değil, (ki zaten buna sonradan kazanılan bir şey dedik) önemli olan kendini yeniden üretmesi, oluşunu sürdürmesi.

 
Toplam blog
: 467
: 1012
Kayıt tarihi
: 21.10.07
 
 

Ankara'da yaşıyorum. Çeşitli güncel konularda, zaman zaman "Neden olaya böyle bakılmıyor?" diye düş..