- Kategori
- Kişisel Gelişim
Vasfiye Sus Bakalım!
*Bu yazım, 06.03.2018 tarihinde Muğla Yenigün gazetesinde yayınlanmıştır.
Geçen hafta içimizdeki sabotajcıyı sizlere tanıtmış ve kendisiyle ilişkimizde öncelikli adımın onu fark etmek ve tanımak olduğundan bahsetmiştim. Birtakım sorular sormuştum ki umuyorum bu sorular üzerinde biraz düşündük hatta yazılı bir şekilde notlar aldık. Yazılı olması önemli çünkü zihnimiz soyut kavramlardan oluşuyor tıpkı hava elementi gibi hem hızlı hem de değişken bir yapısı var. Dolayısıyla zihnimizde uçuşan, oradan oraya hareket eden düşüncelerimizi netleştirmek ve somutlaştırmak için yazmak çok etkili bir yöntem. Sorduğumuz soruların cevaplarını yazdığımızda bir odaklanma ve aynı zamanda kendimizle yüzleşme imkanı sağlamış oluyoruz ki bu da konu her neyse daha fazla idrak etmemize yardımcı oluyor.
Bu hafta içsel sabotajcımızı fark ettiğimizi varsayarak bu sesin bizi baltalamasının önüne geçmek için başka neler yapabiliriz, hangi yöntemleri kullanabiliriz onlardan bahsetmek istiyorum. Tabi ki paylaşacağım bu yöntemler her şeyde olduğu gibi hayatımızda uyguladığımız ölçüde etkili olacaktır.
1) Sabotajcınıza bir isim verin. Bu ismi geçen hafta sorduğum soruların cevaplarından tespit ettiğiniz özelliklere göre belirleyebilirsiniz. Eleştiren, yargılayan, bahaneler üreten, olumsuz konuşan…vb. neyse, hangisi ağır basıyorsa tüm bu özellikleri hatırlatan bir isim, takma bir ad ya da bir film/dizi karakteri de olabilir. Diyelim ki sabotajcımıza Vasfiye adını verdik; gün içinde karşılaştığımız bir durumla ilgili o baltalayıcı iç ses: “Başarısız olacaksın!” diye fısıldamaya başladı. İşte tam o anda kendine “aaa Vasfiye yine iş başında” diye hatırlatarak kendisine teşekkür edip susmasını isteyebilirsiniz. Bu ne işimize yarayacak? Vasfiye’yi olay anında fark etmeye yarayacak. Yani: “Vasfiye senin şu anda ne yapmaya çalıştığının farkındayım, seni duymamazlıktan gelmiyorum tam tersine duyuyorum ve susmanı istiyorum, çünkü patron BEN’im!” demiş oluyoruz.
2) Yukarıda Patron BEN’im diye bahsettiğimiz o iç sesi de tanımamız önemli. Ki bu iç sesimiz yine geçen hafta bahsettiğim gibi içimizdeki farklı tınılardan oluşan orkestranın maestrosu (orkestra şefi). Yani içimizdeki tüm sesleri yöneten ve doyumlu bir hayat yaşamamızı sağlayan BİLGE taraf. Koşulsuz bir şekilde bizi seven, merhametli, şefkatli, nazik, cesur olan tarafımız. Bize tam anlamıyla sorgulamadan inanan, ayakları yere basan, neyin gerekli olduğunu ve en iyi nasıl ilerlememiz gerektiğini hızlı bir şekilde görebilen, korkusuz, bizim için daima en iyi olanın peşinde, iradesi güçlü ve kendimizi gerçekleştirmemiz için ihtiyacımız olan adanmışlığa, netliğe sahip olan tarafımız. Vaaaww! Süper değil mi? Evet içimizde böyle bir taraf var ve onu keşfetmemizi bekliyor. Kendi maestronuzu fark ettiğiniz anda hayatınızda nasıl bir değişim olacağını bir hayal edin lütfen.
Bu hafta bu paylaştığım konulara biraz dikkatinizi vermenizi rica ediyorum. Koçluk seanslarında danışanlarımla içimizde konuşan bu iç sesleri keşfetmeye özellikle odaklanıyoruz. Çünkü aslında hepimiz onlarla hayatımızı yönlendiriyoruz. Siz de uyumlu ve ahenkli seslerden oluşan bir orkestranın şefi olmak istemez misiniz?
Sevginin daima rehberimiz olması niyetiyle, iyi haftalar