- Kategori
- Güncel
Vatan veya tüketim çılgınlığı!

Temizlikçi Mustafa bey
Geçmişimizi geleceğe taşıyamadık. Hamburger nesli, ekmek neslini yendi. Artık hızlı yaşıyor, hızlı tüketiyor ve hızlı karar veriyoruz. Ali, Veli'ye kızdı mı, biz de kızıyoruz. Ali, Veli'yi sevdi mi? Biz de seviyoruz. Yani kararlarımızı, düşünerek değil, etkileşim yoluyla alıyoruz. Çünkü hızlı yaşıyoruz ve "neden?" demeye fırsat bulamıyoruz. Belki buna ihtiyaç ta duymuyoruz.
Aynı biçimde gündemi de çok hızlı oluşturuyoruz. İletişimi geçtik, muhabbetimizi, sohbetlerimizi de internet ve telefonla yapıyoruz. Söylediklerimizi, yazdıklarımızı düzgün cümlelerle ifade etme ihtiyacı duymuyoruz. Küçük/büyük harf, nokta, virgül bizi hiç mi hiç ilgilendirimiyor. Kelimeleri kısaltıyor, şaşkınlık ve hayretimizi oww, wooww gibi seslerle ifade ediyoruz. Bu durumdaki bir topluluğun düşünmesi, fikir yürütmesi, kanaat oluşturması imkansızdır.
Şükür ki, içimizde halâ böyle olmamakta direnenler var. İnsan tarafımızı onlar sayesinde ayakta tutuyoruz. Yoksa, fikren ve zihnen hakile yeksan olmanın arefesine gelmiş bulunuyoruz. Bu gidişle bayram yakındır.
Sanki biz böyleyiz de medyamız farklı mı? Aslında hamburger toplumu haline gelmemizde en büyük pay onun. En çok izlenen eğlence kanalları yerli ve ithal tüm abuklukları hızla tüketiyor. Durmaksızın yenilerini arıyor ve buldukça gözümüze sokuyor. Öyle ki, dini hassasiyetli kanallarda zina itirafı, artık olağan muhabbetten sayılıyor. Diğer kanallarda, karı ya da koca arayanların görücüye çıktığı, "ikinci el oto pazarı" kıvamındaki sulu zırtlak proğramlar bunun yanında nerdeyse, "sütten çıkmış ak kaşık" kalıyor...
Cinsler arası muhabbet örneği. Konu dışıdır. "Seninki, dört mü yoksa? Benimki beş ileri otomatik! Bende yağmur sensörü, ön sis farları da var. Sende ne var? Direksiyondan kumandalı müzik seti. İyiymiş be, aldım gitti."
Esasen haber kanalları da yukarıdakilerden farklı değil. Tabi onların da ötekiler gibi reyting derdi var. Kazanmak ve varolmak için modaya uymak durumundalar. Onlar da ortalığı duman eden, cam çerçeve indiren, kaldırım taşlarını söküp polis üzerinde etki denemesi yapan masum, (!) günahsız (!) eylemcileri es geçip, polisin copuna takmak ve tek cepheden saldırmak zorundalar. Çünkü günümüzde geçerli olan trend bu.
Yaramaz ve şımarık vatandaş her zaman haklı, sessiz yurttaş ile polis her zaman haksız olmalı? Kimse, "şimdi bu adalet mi?" diye sormamalı. Bazı insanlar olaylara neresiyle bakıyor vallahi anlayamıyorum.
Her zaman söylüyorum. Polis, savcı, hakim, asker, müdür, mühendis, yazar, çizer (her neyse) hepsi bu ülkenin ortalama insanını yansıtır. Her kurumda iyiler ve gayri makbul tipler, hatta kötüler vardır. Yani sıradan vatandaş nasılsa devlet görevlileri de öyledir. Peki neden o zaman her platformda öğretmen, müdür, doktor, polis suçlu, eylemciler ve şikayetçiler haklı, gazeteciler masumdur?
Artık bu kadar cümleyi niye arka arkaya dizdiğimi anlatabilirim. Medya kendi anlayışına göre toplumu eviriyor. Bazı olayları tek yönlü sunarak (dayatarak) insanların, sebepler üzerinde kafa yormasını, olguyu anlamaya ve yorumlamaya çalışmasını engelliyor. Geçen gün, Erzurum Dumlupınar İlköğretim Okulu Müdürü Mustafa Aydın, "Çocuk doğduktan sonra analizi yapılsın. Vatana, millete, bu ülkeye zararlıysa yürümeden yok edilsin" şeklinde bir söz söyledi.
Önce televizyonlar, ardından gazeteler ayağa kalktı ve müdürü hedef tahtasına oturtuverdi. Adamı neredeyse "dünya çocuk katili" ilan ettiler. En akıllı geçinenler bile, "acaba bu adam ne demek istiyor, imkân tanısan söylediğini yapar mı?" diye düşünmediler. Evet, söz maksadı aşıyordu. Normaliteye uymuyordu ama zaten Mustafa bey, normal bir durumu dile getirmiyordu ki! Hissiyatıyla konuşuyordu. Adam, yıllardır yaramaz çocuklar yüzünden yaşadığı bezginliği ve yılgınlığı anlatmaya çalışıyordu. Demek ki öğretmenlik, başka bir deyişle çocuklarla uğraşmak, hikaye ve romanlardaki gibi yumuşacık, pamuk gibi bir görev değildi.
Evet, çocuk masumdur, günahsızdır. Ancak ebeveyni tarafından iyi eğitilmeyen bir çocuk, çevre ve öğretmen için problemdir. Her problem gibi bu da zaman zaman muhatabını sarsmakta ona maksat dışı sözler söyletmektedir. İşte bütün mesele bundan ibarettir. Demem o ki, Müdür Mustafa bey çocuk öldürmeye meraklı sorunlu bir kişi değildir. Eğer o yapıda biri olsaydı, şimdiye kadar hakkında mutlaka bir şeyler duyulurdu. O kadar kolaycı, o kadar hızlı hüküm verici ve çamur atıcı olduk ki, yarış yapsak hızımıza uzay mekiği bile yetişemez.
Belki iyi ile kötü, doğru ile yanlış arasında bir fark görmeyen, ayırdedicilikleri gelişmemiş, kendilerine ve hayata mükemmellik penceresinden bakanlar yaramaz çocukların yapıp ettiklerini görmezden gelebilirler. Başka bir deyişle bazıları, normal ve anormal davranışlar arasındaki farkı umursamayabilirler. Ancak denge arayan, hak ve adalet gözeten insanlar buna göz yumamaz.
Kanaatimce Mustafa bey eğitim ve terbiye konusunda, "ölen ölür, kalan sağlar bizimdir" diyenlerden değil. O, her öğrencinin asgari nezaket ve saygı kurallarını benimsemesi gerektiğini düşünüyor. Anlaşılıyor ki, kendisi öyle yetişmiş ve ilk yıllarda talebelerini de öyle yetiştirmiş. Şimdilerde ise, o sessiz ve sakin çocukların yerini, özel ve dokunulmaz tipler almış. Söz dinlemiyor, durdurak bilmiyor, büyük küçük tanımıyorlar. Kaşının üstünde gözün var desen annesi ya da babası başında bitiyor, "sen benim çocuğuma nasıl laf edersin!" diye öğretmeni ya da müdürü paylıyor.
Otuz yıl boyunca yılda 8-9 ay ve haftada beş gün, çok sayıda çocukla ilgilenmek kolay iş değildir. Öğrencinin davranışlarını düzeltme konusunda ebeveynden destek yerine tehdit almak, şikayete ve soruşturmaya maruz kalmak ise bunaltıcı, ümit ve heves kırıcı bir durumdur.
Mustafa bey, (bir çok öğretmenin zamana zaman farklı biçimlerde dile getirdiğini zannettiğim) bu sözleri medyanın duyacağı bir ortamda söylemekle büyük hata etmiştir. Bu da, "çocuklar, geleceğimizin teminatıdır" şablonunun dışına çıkamayan ve genel geçer trende göre yaşayan kimselere ağır gelmiştir.
Görüyor ve biliyoruz ki, her çocuk geleceğimizin teminatı değildir. Bazıları malesef başımızın belâsıdır. Katillerin, hırsızların, canilerin de bir zamanlar çocuk olduğunu hatırlayalım.
Özetle anlatmak istediğim şudur. Her olaya balıklama dalıp muhatabımızı yıkıma uğratmayalım. Birbirimizi anlamaya çalışalım.
Resim: xlhayat.com