- Kategori
- Dünya Şehirleri
Vigo'da siesta!

Yıllar sonra ilk defa yurt dışına çıkışımdı, Paris üzerinden aktarmalı İspanya Vigo'ya uçacaktım. Her şey iyi, hoş, güzel; Paris Charles De Gaulle Hava Limanı'na indik. Evet sonunda büyük, dillere destan Avrupa başkentlerinden Paris'teydim. 3 saat kadar Vigo'ya uçacak uçağı bekleyecek olmama rağmen Paris'e inme şansım yoktu (köyden indim şehre misali:), öööle bekledim, gezdim dolaştım havaalanı içinde, kaç tane mağaza varsa hepsini ezberledim. Gittim mi Paris'e? Evet her ne olursa olsun, havaalanından çıkamamış da olsam Paris'e gittim ya sen ona bak. Her neyse ardından ver elini İspanya Vigo.
Biraz Vigo'yu anlatmak gerekirse; aslında çok fazla şey bilmiyorum da. Kaldığım otel şehir merkezindeydi, ama şehir merkezi dediğin de öyle çok canlı bir yer değildi. Zaten adamlarda hakikaten siesta diye bir olgu da var yani, belli saatlerle sokaklarda, mağazalarda, işyerlerinde kimsecikleri bulamıyorsunuz ve onlara böyle kıskanarak bakmaktan ve özenmekten kendinizi alamıyorsunuz. Vigo Atlas Okyanusu kıyısında, şu aralar adını sık sık orman yangınlarıyla duyduğumuz Galicia Bölgesi'nde yer alıyor. Oraya ilk gittiğimde sanıyordum ki, hani okyanus şehri ya, sıcak sımsıcak bir şehir ama öyle değildi ya Bursa'da üşümediğim kadar üşüdüm ben orada Temmuz başında gitmeme rağmen. Okyanus nasıldı derseniz aslında o mevzu da biraz Paris macerama benziyor, yani Atlas Okyanusu'nu da şöyle bir uzaktan görebilme şerefine nail oldum. Şehrin güzel güzel plajları da varmış, ama dedim ya ben gidemedim. Zaten akşam saatlerinde şehir bacaklarında kısacık şortları, ayaklarında flip-flopları, bronz tenleriyle cirit atan insanlarla doluyordu. Plaj dönüşü muhabbeti yaşıyorlardı yani.
Dönüş uçağımsa sabahın körüne tekabül eden saatlerden biri olan 6:00 civarlarındaydı. Sabah karanlıkta taksiye bindim otelden ve havaalanına vardığımda hava hala karanlıktı, soğuktu, etrafta kimsecikler yoktu ve bomba geliyor: havaalanı kapalıydı. Resmen donmamak için volta atarak havaalanının açılmasını bekledim. Sonra bindik ve yine aktarma yapmak için Paris'e geçtim. Bu sefer de Paris'te geçirmek için yaklaşık dört saatim vardı ve bir kez daha doyasıya aynı havaalanının aynı mağazalarını gezdim, ilginçtir ki bir hafta içinde hiç yeni mağaza açılmamış koskoca havaalanında ve ben yine aynı mağazaları gezmek zorunda kaldım. Paris'te geçirdiğim o muhteşem saatlerden sonra, Paris'in o büyüleyici çekiciliğinden zor da olsa ayrıldım ve bari havadayke Eiffel Kulesi'ni görebileyim diye çok uğraştım ama nafile.
"O kadar oralara gittin de nereleri gezdin ki be sen de?" derseniz, bu bir iş gezisiydi, maksat işti, gezmek mesai saatlerinde olmaz, bizde yazmaz. Ayrıca nasıl olsa İngilizce biliyorum benim oralarda sırtım yere gelmez derseniz de İspanya'da pek İngilizce konuşacak insan evladı bulmanız mümkün değildir.
Bundan sonraki gezi yazılarımda buluşmak dileğiyle...