Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Aralık '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Yağmurda

Yağmurda
 

herseyın sadelığını ıcınde barındıran bır garıp ınsancıl sessızlık oyunu bıraz duygulu bıraz duygusz


Sabahın gözlerimdeki ışıltısı yerini alamamışken pencere camından düşen yağmur damlasını fark ettim. Amaçsızca aşağıya doğru süzülüyordu, kaybolmuş gibiydi; biraz da tedirgin.

Şehre akın akın yağmur düşüyordu. Gözlerim tutsak, bedenim ise bu duruma alışamamış gibi üşüyordu. Yağmur özgürlük derlerdi bizlere hep. Böyle anlatılırdı yağmur. Oysaki ben üşüdüm, geçmişten kalan kara bir tedirginlik bastı tüm anı. Amaçsızca süzülen yağmurla bende kayboluyordum, birazdan kuruyacağımı bile bile . Bir zaman düşünmeme neden oldu bu anlaşılması güç ama yaşanılan ufak pürüz. Ben neydim, neden buradaydım ve neden kurumaya yüz tutmuştum... Sanırım yavaş yavaş ölüyorum...

Ne denizin sabaha uyanarak dalgalanması ne de günesin gözlerimi okşayan bakışları... Ben bugün ölüyordum amaçsızca.

İşte bir an ölümü düşündüm; göğe yükselişimi, her şeyi ardımda bırakışımı düşündüm. Ve dünyayı terk edişimi... Artık dünyada her zaman yaptığım tüm alışkanlıklardan vazgeçmeliydim; çünkü yapamayacaktım artık.

İnsan yaşama güzelliklerle başlıyordu oysa. İlk zamanlar her şeyin toz pembe halini görüyorduk. Zaman geçtikçe fazlalaşıyordu çevremizdeki insanlar, sonradan cehennem gibi oluveriyordu. Çünkü bedenimiz gibi isteklerimizde büyüyordu. Hep bir şeyleri yakalama uğruna yaşamımızı feda ediyorduk. Sonunda elde etsek de her şeyin farkına bedenimizin yaşlılık belirtilerinde farkına varıyorduk; çünkü ölüme çok yaklaşıyorduk. Geriye baktığımızda hep bir şeylerin peşinden koşturuşlarımız, hep bir şeyler için savaşımız görüyorduk. Sonunda ise vücudumuz bu olayla yorgun düşüp yok olup gidiyordu...

Bazen elde ettiklerimiz oluyordu; bizim diyorduk. Ama tamamıyla hayatın elinde olan bizlerin, hiçbir şeye sahip olmadığını anca kefenin içinde farkına varıyorduk. Ölüm bizi gölge gibi izlerken, en ufak bir hatamızı gözlerken biz onu düşünmekten bile korkar oluyorduk. Oysaki bir nefes kadar yakınımızda, oysaki tamamıyla içimizdeyken biz bunun farkına bile varamıyorduk. Dünya cehennemi buna izin vermiyordu. Yaşadığımızı sanıp sahte gülümseyişler atıyorduk dört bir yana; oysa gülemiyorduk bile.

Yağmur damlası amaçsızca akmaya devam ediyor; birazdan kuruyacağını bilmeden, nereye ne için aktığını bilmeden... Biraz tedirgin biraz üzüntülü yarı sevinçli akıyordu. Yaşamda böyle değil mi? Bizler de böyle değil miyiz? Amaçlar uğruna akan, gerçekleşse de bizim olmayan yaşamın ellerinde birer kukla değil miyiz...

Olanca hızıyla yağıyordu yağmur. Sokakta ne varsa aşağıya doğru sürükleyip duruyordu. Yönünü şaşırmış bir damla ise benim hayatımdan içeri doğru sızmaya çalışıyordu. Sanırım başarmıştı. Beni ölümle baş başa bırakmıştı.

Hala üşüyordum ya da korkuyordum. Ya şimdi ölürsem, ya bende yağmur damlası gibi kurursam... Gözlerim yaşama nefretleşti. Yağmur damlaları bedenime sertçe çarpıyordu, özgürlüğümü tamamıyla kamçılıyordu. Şimdi insan nasıl yaşar ki? Tabi normal olarak değil. Tabı herkes birer fani.

Ya her şey hayalse. Ya tüm insanlık derin bir uykuda aynı rüyayı görüyorsa. Bu olabilir mi. Bizi bu cehennemden uyandıracak ufak bir kıpırtı neden bu kadar geç kaldı. Neden bu rüya diğerleri kadar kısa değil. Peki neden herkes mutsuz. Neden kabus görmekteyiz. Ve en önemlisi neden yağmur damlası kuruyacağını bile bile hala akmaya devam ediyor. Neden ölüm hiç aklına gelmiyor...

Artık heyecan yok. Artık ölüm var filmin ikinci karesinde. Şimdi motor... Ve bir yağmur damlasının sonunu görmek için sıraya girmiş bir evren ...

 
Toplam blog
: 29
: 526
Kayıt tarihi
: 31.12.07
 
 

Şafak Soysal Ünıverste öğrencısıyım, yazı yazmayı ve okumayı cok sevıyorum sanırım bu kadarı yeter..