Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ekim '09

 
Kategori
Sosyoloji
 

Yakın...

Yakın...
 

Gözlem...


MB deki Kürtçe ve Kürt Açılımı polemikleri beni bu konuya daha fazla eğilmeye itti. Kürdoloji ile ilgili kaynakların neredeyse tümünün adresini şu linkte bulabilirsiniz.xerib.com/genel-kultur. Bu linki incelediğinizde, Kürdoloji konusundaki tüm kaynakların Avrupa kökenli olduğunu göreceksiniz. Yazıldığı dönem itibarıyla Avrupa’nın Kürdoloji üzerine ilgiyle eğilmesi dikkat çekiyor. Avrupa’nın insan haklarına olan saygısının, açık sömürgeci bir dönemde dahi var olduğunu görmek elbette demokrasi adına onur verici bir tespit fakat aynı zamanda, askeri işgaller yaparak, yüzsüzce ve pişkince dünyanın tüm yer altı ve yerüstü kaynaklarını sömürmek de ortada bir garabet olup olmadığı sorusunu en ahmağımıza dahi sorduruyor. Demek ki Avrupa, işgal ettiği ülkelerdeki azınlıkların çektiği ızdırabları görerek insanlığından utanmış ve artık işgalci politikaları bırakmıştır. Birleşik Devletler de, Avrupa kökenli bir devlet olduğu için en son işgal ettiği ülke olan Irak’da ABD’nin kendi ordusu tarafından öldürülen yüz binlerce karagözlü Arap çocuğun acısını ciğerinde hissetmiş bir yandan da Kürtlerin içler acısı durumundan dolayı gözleri yaşararak bir daha yeni işgaller yapmamaya karar vermiş ve kendini Kürt Halkının mutluluğuna adamıştır. Tüm tarafları tebrik ediyoruz.

Ben, çeyrek aydın bir adamım. Şu 40 watlık (w’ yi, ilgili arkadaşlara daha sempatik görünebilmek adına kullanıyorum.) cılız ışığımla dahi Kürtlerin Türk olmadığını ve dillerinin de ayrı bir dil olduğunu görebiliyorum. Buna samimi bir saygı da duyuyorum. Yani elmalarla armutları birbirine karıştırmıyorum ama elmalarla armutları birbirine karıştırmamayı sadece kültürler bağlamında değil her bağlamda yapmaya çalışıyorum. Kürtlerin, son 150-200 yıllık sosyo-politik tarihine göz atmamızın bizim için 40 watlık da olsa, bir ışık yakacağına inanıyorum.

Yakın Tarihe göz attığımızda, 17. YY dan itibaren Rus Emperyalizminin yükselişe geçtiğini görüyoruz. Ruslar, kendi çıkarlarına karşı bir tehdit olarak gördükleri Osmanlıyı, 1800 lü yılların başından itibaren sıkıştırmaya başladılar. Doğuda Kafkaslar, batıda ise Balkanlar bu sıkıştırmaların basınç noktalarıydı. Batıda Slav kökenli olan Bulgarlar ve Ortodoks Yunanlılar, doğu cephesinde ise Ermeniler ve Kürtlerle sıkı bir iletişime girdiler. Kürdoloji çalışmaları da bu dönemde Ruslar tarafından yapılmaya başlandı. Bu gün dahi bir kaynak olarak kullanılan bu kitaplar, o dönemin eserleridir. 1830 ile 55 yılları arasında, Osmanlıya karşı, Rusların desteklediği 8 tane Kürt isyanı başlar…

En güçlü Kürt harekâtı ise 1877’de gerçekleşir. Bu tarih Osmanlı açısından çok özel bir tarihtir çünkü aynı anda 93 Harbi dediğimiz, Osmanlı Rus savaşı da patlak verir. Osmanlı, iki cephede savaşmak zorundadır artık. Bedirhanlar ve Şeyh Übeydullah aşiretlerinin isyanı tam 4 yıl sürer… Aynı dönemde, Rus General Korganof, Erzurum’a saldırıya geçmeden önce Zeylini ve Sepi aşiretleriyle iletişime geçerek istediği sonucu alır. Bu aşiretler, Osmanlıyla birlikte Ruslara karşı savaşmayı red ederler. 93 Harbi aslında Osmanlı tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıdır. Bu tarihten itibaren artık Ermeniler de isyancılar kervanına katılacaktır…

Ermeni isyanları, Hıristiyan olmaları nedeniyle Rusya ve batıdan çok büyük destekler almaya başladıkça Kürtlerin aklında soru işaretleri oluşmaya başladı... Abdülhamit bu dönemde, Kürtlerin Ermenilere karşı ne yapacağını bilemeyen tavırlarını değerlendirip Osmanlı açısından önemli politikalar üreterek Hamidiye alaylarını kurmuştur. Ne yazık ki Abdülhamit çaresizlik içinde yaptığı bu davranışıyla bugünkü PKK’nın tohumlarının atıldığını ön göremiyordu. Hamidiye alayları, Osmanlıyla barış içinde yaşayan ya da isyanların bastırılmasından sonra barışmak zorunda kalan Kürt aşiretlerinden oluşuyordu. Yani bu günkü koruculuk sisteminin bir benzeriydi. Ortak düşman ise Ermenilerdi. Aslında Hamidiye alaylarının ortak düşmanı, Ermeniler ve Türklerdi. Hamidiye alayları, Kürt milliyetçiliğinin kundağını oluşturuyordu. Hamidiye alayları kullanılarak, Ermeni isyanları bastırılıyor ve Ermeni Halkının elindeki varlıklar hızla Kürtlerin eline geçiyordu. Daha sonra Hamidiye Alayları kaldırıldı fakat Hamidiye alaylarını oluşturan Kürt aşiretlerinin büyük bir bölümü ellerindeki silahları geri vermeyi red etmiş ve tekrar Osmanlıya karşı savaş durumuna geçmiştir. Bakalım, günümüzde korucuların silahları toplanmak istendiğinde acaba ne olacak?

I.Dünya savaşıyla birlikte 1914’de, Osmanlıya karşı Kürt isyanları tekrar başlar. Osmanlının doğu sınırları Ruslar tarafından tek tek işgal edilirken bağımsızlık vaadini alan Kürtler, Rus Ordularını tüm olanaklarıyla desteklemektedirler. Birçok MB yazarının bilmediğini tahmin ettiğim, Sykes-Picot antlaşması; Ruslar, İngilizler ve Fransızlar arasında gizlice imzalanır. Bu antlaşma, ‘Hasta Adam’ın diğer emperyalist güçlerden habersizce Ruslar, İngilizler ve Fransızlar arasındaki paylaşımının sözleşmesidir. Bu antlaşma aynı zamanda Sevr’in çekirdeğini oluşturur. Ruslar bu antlaşmayla kendilerine kalacak olan topraklarda Kürtlere bağımsızlık tanıyacaklarını vaat ederler. Meraklısına link: kedininyeri.com/hayata-dair/

Kürtlerin I.Dünya savaşı sırasında Rus ordularına karşı savaşmamaları o dönemin Rus raporlarında, General Gordlevski nin sözleriyle şu şekilde geçer: ‘Türkler, vatan savunmasına katılmadıkları için Kürtlere çok kızmaya başladılar…’ Burada şunu açıkça belirmek istiyorum ‘Hasta Adamın’ bu döneminde, Türklerin de bir kısmı vatana ihanet etmiş, işgal ordularıyla işbirliğine girmiş haldeydiler… Bu yüzden Kürt aşiretlerin bir kısmının Ruslarla işbirliği yapmasını çok da abes bir durum olarak görmüyorum. Çünkü Osmanlıya olan güven artık fazlasıyla sarsılmıştı. Aslında durum günümüzden çok da farklı sonuçlar taşımıyor.

1917’nin Ekiminde Rusya’da hiç de hesapta olmayan bir şekilde patlak veren devrim birkaç yıl gibi kısa sürede başarısını pekiştirmiş ve I.Dünya savaşı sonuçlarına müdahil olacak bir güç haline dönüşmüştür. Lenin, emperyalistlerin imzaladığı Sykes-Picot antlaşmasını derhal fesh eder ve içeriğini de tüm dünyaya duyurarak İngiltere’yle Fransa’nın diğer müttefiklerine karşı zor duruma düşmelerini sağlar. Lenin, tüm olanaklarıyla Mustafa Kemali destekler. Türkiye’deki tüm komünistler de Mustafa Kemalin ordularına katılmaya başlarlar…

Bu tarihten sonra Kürtlerin en yakın müttefiki İngilizlerdir… Kurtuluş savaşımızın hemen başlarında, 24 Ağustos 1919 da, Kurtuluş Savaşımızı yönlendirecek bir ‘Heyet-i Temsiliye’ kurulur. Dokuz kişilik bu kurulda Mutki Aşireti reisi, Hacı Musa Bey de vardır. Fakat Hacı Musa Bey, Heyet-i Temsiliye’nin içerisinde, İngilizlerin bir Truva atı gibi çalışmaktadır. 1923 de ‘Kürt Azadi Cemiyetini’ kurar ve lideri olur. Bu cemiyetin üyelerinden biri de Şeyh Sait’tir. Kısa sürede İngiliz, Fransız ve Sovyetlerle temasa geçerek, bağımsız bir Kürdistan için destek arayışına girer. Umduğu desteği İngiliz ve Fransızlardan alır. Hakkâri çevresinde geniş bir propagandaya girişerek, silahlandırdığı üç bin kişilik bir güçle ayaklanmaya başlar. İngilizler ayaklanmayı maddi ve manevi şekilde desteklemeyi sürdürürler. Nasturi aşiretinin asla teslim olmamasını, direnmelerini ve İngiltere’nin bir orduyla desteğe geleceğini de vaat ederler. (Nasturi ayaklanmasının gerekçeleri ve harekâtın genel durumu birçok kaynakta mevcuttur.) İngiliz destekli Nasturi ayaklanması bastırılır ve Hacı Musa kardeşimiz İran şahlığına sığınır. Bu durum, Nutukta da direk Mustafa Kemalin ağzından anlatılmaktadır.

İlk Meclisimiz 1920 de kurulduğunda, tıpkı bu günkü gibi Kürt kökenli milletvekillerimiz de vardı. Bu vekillerden bazıları Kurtuluş Savaşı sırasında tüm enerjilerini Kurtuluş Savaşının başarısızlığa uğraması için harcadılar.

Bir örnek verecek olursak: Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya bey, Azadi örgütünü her zaman destekledi. Nasuri ayaklanmasını bastırmaya giden kolordunun içindeki Kürt kökenli subaylarla iletişime girerek, İngilizlerin yardıma geleceğini de garanti ederek 270 eratla isyancılara katılımını sağladı. En sonunda kendi de fiili olarak isyana katıldı.

Bir örnek daha vermek istiyorum. Yunalılar büyük bir güçle, Bursa’ya doğru intikal etmeye başladıklarında karşılarında direnebilecek bir ordu dahi yoktu. Ankara, Bursa’yı savunmak için planlar yaparken 45 bin kişilik bir Kürt ordusu da Sivas’a doğru yürümeye başladı… Bu durum yakın tarihimizde Koçgiri isyanı olarak yer alır. Koçgiri isyanının liderlerinden Baytar Nuri Bey, isyanın programını şu şekilde açıklar:

1) İstanbul Hükümetince kabul edilen Kürdistan özerkliğinin Anakara hükümeti tarafından kabul edilip edilmeyeceği?

2) Kürdistan Özerk Bölgesi hakkında Mustafa Kemalin ivedilikle yanıt vermesi.

3) Elazığ, Malatya, Sivas ve Erzincan ‘daki tutuklu Kürtlerin derhal serbest bırakılması.

4) Kürt çoğunluğun bulunduğu illerden Türk memurların geri çekilmesi.

5) Koçgiri bölgesine gelen birliklerin geri çekilmesi.

Bunun ardında da, batı Dersim Aşiretleri adına 25 Kasım 1920’de TBMM’ye şöyle bir başvuru gelir: ‘’ Sevr antlaşması gereğince; Diyarbakır, Elazığ Van ve Bitlis illerinde bağımsız bir Kürdistan kurulması gerekiyor. Eğer bunu sağlamazsanız bu hakkı silah zoruyla almaya mecbur kalacağımızı beyan ederiz.’’

Amerikan askeri ataşesi durumu Washington’a şu şekilde rapor eder: ‘’Yunanlılar önemli bir zafer kazanırsa Kürtler Türklerin arkasını cidden tehdit edebilir. (Bursa’ya yürüyen Yunan ordusu için söylüyor. Nitekim Yunan ordusu Bursa’yı ele geçirmeyi başarmıştı.) Ancak, batıdaki savaş Türklerin lehine gelişirse, Türkler ellerindeki yarım düzine kadar yetenekli liderden biriyle Kürt sorununa son verebilir. İngilizler kuşkusuz bu durumu bilmektedirler. Gene de Kürt sorunuyla meşgul olduğu sürece Mustafa Kemalin Musul ve Kerkük üzerine yürüyemeyeceğine inanmaktadırlar. Dolayısıyla Kürt akımına yardımcı olmaktadırlar.’’ Okumaktan sıkılmış olsanız da örneklere devam etmek istiyorum:

* İstanbul Hükümetinin kurduğu mahkemelerdeki ‘Kürt Mustafa Paşa’, Mustafa Kemalin idam emrini bizzat vermiştir. * ‘Kürt Mustafa Paşa’nın eniştesi de Kürt İzzet Bey’dir. İstanbul hükümetinde iç işleri bakanıdır.

* İç işleri bakanının yeğeni olan Şerif Paşa’da Kürt Teali Cemiyetinin Paris temsilcisidir.

* İstanbul Hükümetiyle İngilizlerin, Mustafa Kemal’in hareketini durdurabilmek için kullandıkları en önemli faktör Kürtler olmuştur. Damat Ferit, İngiliz Yüksek Komiser Mr. Robeck ile birlikte Kürt Teali cemiyetiyle görüşerek, 15 bin kişilik bir ordu kurmalarını ve Mustafa Kemal harekatını durdurmalarını ister. Karşılık olarak da Kürdistan özerk bölgesi vaat edilir.

*Ali Galip olayı da oldukça ilgi çekicidir. İngiliz ajanı Binbaşı Noel, Kürt Teali Cemiyeti liderlerinden bir grupla birlikte Malatya’ya geçer. Amaç, bir Kürt birliği kurarak Sivas’a geçecek olan Mustafa Kemali öldürmektir. Böylece Sivas kongresi yapılamayacak ve Kurtuluş Savaşı başlamadan boğulacaktır. Ancak Mustafa Kemal durumun istihbaratını alır ve Malatya’daki vatanseverlerden oluşturulan bir birlikle, Kürt Teali Cemiyeti grubuyla İngiliz Binbaşıyı kıstırırlar. Noel, İngilizlerden yardım ister fakat İngilizler kendi subaylarına dahi sahip çıkamazlar…

* 28 Kasım 1919’da Mr. Kindson, Londra’ya gönderdiği raporda şunlar yazlıdır: ‘ Her ne kadar Kürtlere inanmıyor olsak da, onları kullanmamız çıkarlarımız gereğidir.’

*9 Aralık 1919, İngiliz Yüksek Komiseri Robeck’in Lort Kurzon’a gönderdiği raporda şunlar yazılıdır: ‘Kürtler bütün ümitlerini İngiliz hükümetine bağlamış durumdalar. (O dönemde Osmanlı Sarayı da bütün ümidini İngilizlere bağlamıştı.) Mustafa Kemal, gün geçtikçe daha da tehlkeli bir hal almaktadır. Müttefikler Kürtleri, Mustafa Kemal Paşaya karşı kullanmak için para ödemeye hazırdırlar.’

Sonuç olarak baktığımızda: Kürtlerin büyük bir bölümünün Türklerin Kurtuluş Savaşına destek vermediğini tam aksine sürekli sorun yaratarak emperyalizme destek verdiğini görüyoruz. Günümüz Irak örneğinde de görüldüğü gibi emperyalist güçlerle dayanışma içerisinde çalıştıklarını görüyoruz. Tarih bize bu durumu kafamıza vura vura gösteriyor. Bugün: DTP li vekillerin söylemlerinin tümü ırkçı ve düşmanca fikirlerden oluşuyor. Bizler bunları görmemek için çaba harcıyoruz. Önümüzdeki dönem PKK açık ve net olarak şehirlere inecek, DTP li her belediyeyi birer askerlik şubesi olarak kullanacak ve en az yüz bin kişiden oluşan bir ordu kuracaktır. Bu orduyu bilin bakalım kimler silahlandıracak ve lojistiğine destek olacaktır? Yakın tarihimiz bize olacak olanları gösteriyor.

Öyleyse ne yapmalı? Son 150 yıldır sürekli isyan halinde olan Kürtlerle, Türklerin artık yollarını ayırma zamanı gelmedi mi? Yine tarihe baktığımızda ısrarla etnikleştirilen sorunların çözümünde sadece göz yaşı olduğunu görüyoruz. Kardeşlik, dostluk, beraberlik laflarının kimseyi kandırmadığına inanıyorum. Türkiye’nin Kürtleri Türkleştirme politikalarının da fiyaskoyla sonuçlandığını görüyorum. Kürtçülere, kendilerini Kürt halkının temsilcisi ilan edenlere hiçbir şekilde güven duymuyorum. Çünkü yaptıklarının, yapacaklarının teminatı olduğunu biliyorum. İki yüz yıldır yaşanan bu sorunun artık ayrılarak, boşanarak çözüleceğine inanıyorum...

 
Toplam blog
: 153
: 1481
Kayıt tarihi
: 16.09.06
 
 

Tıka basa dolu bir adam değilim. Balığı gördüysem derine inerim. Uzun süre gölgede kalamam. Okuru..