Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ocak '14

 
Kategori
Türkiye Ekonomisi
 

Yalan söyleme bilimi (istatistik) ve Türkiye ekonomisi örneği

Yalan söyleme bilimi (istatistik) ve Türkiye ekonomisi örneği
 

Yönlendirme


Öteden beri farklı söylemler (Yalan söyleme sanatı, yalan söyleme bilimi vb.) nedeniyle istatistik kendini yalandan ayıramamıştır. Darrel Huff’un “İstatistik ile nasıl yalan söylenir” adındaki kitabı bu alanda yazılmış bir çok eserden biri. Bu çalışmada da politikacıların bu bilimi kullanarak vatandaşları nasıl yönlendirdiği birkaç örnek ile gözler önüne serilecektir.
 
Küçük bir hikaye ile başlamak istiyorum. Vaktiyle bir gazetede yazı işleri bölümü ile baskı işleri bölümü halı saha maçı yapmaya karar vermişler. Yapılan maç sonucu baskı işleri farklı galibiyet alarak yazı işlerini hezimete uğratmıştır. Peki sizce kalemi keskin olan yazı işleri bunun altında kalır mı? Ertesi gün gazetenin girişinde kocaman bir duyuru... “Kurumumuz bünyesinde yapılan futbol turnuvasında yazı işleri bölümü üstün bir performans sergileyerek tüm turnuva boyunca yalnızca bir maç kaybederek 2. olmayı başarmıştır. Yalnız aynı turnuvada çok kötü bir performans sergileyen baskı işleri bölümü yalnızca bir maçta galibiyet yüzü görmüş ve sondan ikinci olabilmiştir.” Yazılanlar içerisinde yanlış bir veri yok ama okunduğunda algılanan gerçek değil, sadece algılatılmak istenen. İstatistik böyle bir şey vesselam…
 
İstatistik biliminin günahını almayalım, birçok konuda kullanılmakla birlikte düzgün kullanıldığında çok önemli sonuçları önceden görmemizi sağlayabilir. Lâkin güzel ülkemde özellikle politikacılar verileri kendi istedikleri şekilde harmanlayıp taraftarlarına da algılatma peşinde. Neyse biz küçük bir örnekleme ile istatistiksel verilerin politikacıların elinde nasıl kullanıldığına bakalım.
 
2002’de yaşanılan derin kriz sonrası ekonomik veriler sürekli olarak ülkemiz politikacılarının diline pelesenk olmuş durumda. Nasıl bir ekonomi ise(!); AKP ekonomik veriler ile oy isterken, CHP de yine aynı verilerle AKP’yi eleştiriyor. Kelimenin tam manâsıyla iki partinin de ekonomistleri istatistik savaşında. AKP web sitesine kapı gibi icraatler dosyası eklemiş, ekonomik verileri de baş köşeye koymuş ve verileri vatandaşına ulaştırmıştır[1]. Ana muhalefet partisi CHP’de Ekonomi Politikaları Genel Başkan Yardımcılığı tarafından hazırlanan ekonomik verileri farklı bir pencereden yaptığı değerlendirmeler ile “AKP’ye soruyoruz” broşürünü bastırmış ve birçok vatandaşa bu broşürü elden ya da medya yoluyla ulaştırmıştır[2]. Hangi verilerin doğru olduğu konusu aslında ekonomistlerin daha iyi bileceği bir konu. Lâkin görüldüğü üzere her iki veri de ekonomistlerce hazırlanmış. Dolayısıyla objektif bir ekonomist bulmak gerekiyor. Ya da verilerden bir kaçını kendimiz değerlendirebiliriz. Bir de uluslararası derecelendirme kuruluşlarının değerlerine bakarak konuyu sonuçlandırarak objektif bir değerlendirme yapabiliriz…
 
CHP broşürünün ilk sayfasında AKP’nin 10 yılda kullandığı para hesap edilerek geçmiş yıllarla da karşılaştırılması verilmiştir. Bu verilere göre AKP, 2002-2012 döneminde önemli oranı vergilerden olmak üzere 1,5 trilyon dolar para kullanmış. Bu meblağ çok partili dönemin başından 2002’ye kadar gelen hükümetlerin toplamda kullandığı paranın yaklaşık iki katı. Bu vurgu sonrası ekonomi de beklenti tavan yapmasına karşın ilerleyen sayfalarda verilerin hiç te iç açıcı olmadığı belirtiliyor. Elbette ki bu verilere AKP’nin broşüründe farklı bir şekilde yer verilmiş durumda. AKP broşürüne göre milli gelirimiz 2002’de 230 milyar dolar iken 2011 sonunda 772 milyar dolar mertebelerinde. Görüldüğü üzere aynı konu, ifade edildiği biçimlere bakılarak bambaşka sonuçlar veriyor ya da daha doğru tabirle vermesi amaçlanıyor. Biri geliri arttırdık diye övünürken diğeri geliriniz arttı ama siz o gelirleri değerlendiremediniz diyor… Bu konudaki değerlendirmeler aşağıdaki başlıklarda zaten kendini ele veriyor.
 
Gelelim bir diğer veriye… Ülkemizin son 10 yıllık büyüme oranı %4.9 seviyelerinde. AKP bu büyüme oranını her fırsatta dile getirerek Ülkemizin bu değerlerle dünyada ilk sıralarda olduğunu söylüyor. CHP ise yayınladığı broşür de 1946’dan 2002’ye kadar ortalama büyüme oranının %5.1 olduğunu, dolayısıyla son 10 yılda ki büyüme oranının %4.9 olması başarı değil, olsa olsa normal gidişattır demektedir. Ekonomik verileri değerlendirirken en çok dikkat edilmesi gereken şey ülke geliştikçe büyüme verisinin yavaşlamaya başlamasıdır. Tıpkı küçük bir çocuğun ilk yıllarda boyunda %50’ye hatta birkaç yıl sonrasında %100’e varan artmalar olmasına rağmen 20 yaşından sonra büyüme hızının düşmesinin bekleneceği gibi. Mesela ekonomik açıdan en gelişmiş ülkeler arasında gösterilen Avrupa ülkelerinde yıllık büyüme oranı %1’in altında kalıyor. Almanya’da hedef bile %0,8, İngiltere’de de keza %0,6. Bu ekonomi de tavan yaptıkları için son dönemde çok büyük gelişmelerin çok mümkün olmadığını gösteriyor. Bu yüzden cumhuriyetin ilk yıllarından olan 1946 sonrası verileri değil de, 1983-93, 1993-2002 ve 2002 sonrası büyüme oranlarının karşılaştırılması çok daha sağlıklı veriler olacağı kanaatindeyim. Elbette ki ekonomi geliştiği için kısmen düşüşler normal karşılanabilir. Şöyle ki Özal dönemi diye adlandırabileceğimiz 1983-1993 dönemleri arasında ortalama büyüme oranı %5.4 mertebesinde. 1994-2001 arasındaki koalisyonlarda bu değer %1.5 seviyelerinde. Bakın ben bile kelime oyunu yaparak oranı düşürdüm. Şöyle ki 1993 ve 2002’de ekonomik veriler düzgün olduğu için 1994-2001 aralığını verdim ve değer %1,5 çıktı. Eğer 1993-2002 arasındaki verileri alırsak bu dönemdeki ortalama büyüme hızı %2.8. Sanırım rakamları nasıl kullandığımıza güzel bir örnek. Şimdi iyimser tabloyu alarak tekrar değerlendirelim. ÖZAL dönemi %5.4, Koalisyonlar dönemi %2.8 ve AKP Dönemi %4.9. Açıkçası büyümelerde giderek düşüşleri göz önüne alırsak naçizane AKP dönemindeki büyümenin ÖZAL dönemindeki büyümeden daha önemli olduğu kanaatindeyim. Yalnız büyüme kavramı tek başına ekonomiyi tarif etmez, edemez. Diğer verileri de göz önüne almalıyız.
 
Özellikle her iki partinin de kendi broşürlerinde verdiği verilerden yola çıkarak değerlendirmelere devam ediyorum.  CHP Broşüründeki yazı aynen şöyle; AKP iktidara geldiğinde kişi başına dış borç 1963 dolar iken 2012’de dış borç kişi başına 4500 dolara çıkmıştır. Bir diğer ifade ile dış borç 130 milyar dolar iken 2012’de 337 milyar dolara çıkmıştır” deniyor. Yani yaklaşık veriler 2.5 kat artmış. AKP’nin konu ile ilgili savunması da şu; “Biz göreve geldiğimizde yıllık gelirin %62’si net kamu borcu iken 2013’de bu değer %15’e geriledi”. Her iki verilerin doğru olduğunu kabul edersek iç ve dış borç artıyor ama gelir de bir o kadar artıyor diyebiliriz. Yani asgari ücret alıp %60’ı olan 500 TL borç mu o kişi ye fazla gelir yoksa 5000 TL maaş alana maaşının %15’i olan 750 TL borç mu? Basit mantıkta bu şekilde düşünebiliriz. Evet borç artmış durumda (500 TL’den 750 TL) ama milli gelir yanındaki boyutu düşmüştür. Ki ekonomistler de önemli olanın borçların miktarı değil milli gelire oranı olduğunu söylemektedir. Ekonominin diplerde seyrettiği Yunanistan’da kamu borcunun milli gelire oranı %184 seviyelerinde. Keza İtalya’da da bu değer %144 seviyelerinde. Peki diğer ülkelerde durum ne alemde. Ki özellikle ABD battı batıyor deniyor, onun borç oranı ve miktarı kaç? ABD’nin 2013 kamu borcu yaklaşık 16 trilyon dolar (15.929.968.000 $) ve milli gelire oranı %109 seviyelerinde. İngiltere’de 10 trilyon dolar ve yine %109 değerini görebiliyoruz. Japonya 3 trilyon dolar ile %228, Almanya 5.7 trilyon dolar ile %87, Kanada 1.3 trilyon dolar ile %85 seviyelerinde. Bu veriler ışığında güzel ülkemin net kamu borcunun çok ta yüksek olmadığını sanırım rahatlıkla söyleyebiliriz.
 
Biraz da sürekli eleştirilen Tarım politikaları üzerinde ekonomik verileri inceleyelim. CHP’nin broşüründeki ifade şöyle; “AKP iktidara geldiğinde çiftçilerimizin işlediği tarımsal alan 24 milyon hektardı. 10 yılda AKP iktidarında işlenen tarım alanı 3.4 milyon hektar azaldı”. Yani 24 milyon hektardan 20.6 milyon hektara düşmüş. AKP’nin tarımsal verilerine bakalım. “Tarımsal ürün ihracatımız 2002’de 4 milyar $ iken, 2011 sonunda 15.3 milyar $. Tarımsal üretim değerimiz de 2002’de 23.7 milyar $ iken 2011 sonunda 62.7 milyar $ mertebesindedir. Bu iki broşürdeki verilerin de doğru olduğunu varsayarsak ekilen toprak miktarı azalmasına rağmen yaklaşık üretim değeri 3 kat artmış durumda. Yani ya daha yüksek meblağlı ürünler ekiyoruz, ya da daha verimli tarım (ekim, sulama vb.) yapılıyor.  Ki bu da belki istenilen kadar iyi değil ama olumsuz bir durum da değil sanırım.
 
Gel gelelim işsizlik verilerine. CHP broşüründe 1980-2002 arasında ortalama işsizlik oranlarının %8,3 olduğu, AKP döneminde ise %10,9 olduğunu belirtmiş. AKP’de 1980-2002 verilerini değil, direkt 2002 verisini kullanarak %10.3 iken 2013’de bu değeri %9.7’e indirdiğini ifade ediyor. Rakamlarla nasıl oynandığı ortada(biri 1980-2002 verilerini baz alırken bir diğeri direkt 2002 verisini baz alıyor), takdir sizlerin… Aslına bakarsanız bu verilerde AKP’nin ekonomi açısından devrim niteliğinde verilerden bahsederken işsizlik verilerinde sınıfta kaldığını, pozitif yönde önemli gelişmeler olmadığını ifade etmek gerekiyor…
 
Bu örnekler çoğaltılabilir. Son 10 yılda ekonomi iyidir/kötüdür demek istemiyorum. Demem o ki, aynı verileri istediği gibi gösteren broşürler ortalarda dönüyor. Bize düşen, verilen rakamlarla istenildiği gibi düşünmeyi bırakıp, tüm rakamları objektif olarak değerlendirip bir fikre sahip olmak ve ona göre hareket etmek. Yani bakış açımız hep aynı yönde olmamalı. Daha geniş bir perspektiften bakmamız gerekiyor.
Konuyu uluslararası derecelendirme kuruluşu verileriyle sonlandıralım. 2013 yılı içerisinde Moody’s 21 yıl sonra ilk defa Türkiye’yi yatırım yapılabilir ülkeler statüsüne yükseltmiş durumda. Moddy’s yanı sıra en bilinen kredi derecelendirme kuruluşları olan S&P ve Fitch raporlarının 1992 – 2012 yılları arasındaki değerler aşağıdaki grafikte görülmektedir[3].
 
aki değerler aşağıdaki grafikte görülmektedir[3].

 
 
Görüldüğü üzere 1994 yılında büyük bir düşüş yaşayan güzel ülkemiz 2002 krizine kadar durağan bir görünüm çizmiştir. Milenyumun başında yaşanılan krizdeki düşüşün ardında AKP hükümeti ile ilk 5 yıl kısmen durağan, akabinde 2008 sonrasında da giderek yükselen bir grafik görülmektedir. Burada da dünyada en önemli krizlerden biri olarak görülen 2009 krizini diğer ülkelere oranla kısmen daha hafif atlatması (meşhur tabirle teğet sonrası) ile güzel ülkem notunu arttırmayı bilmiştir.  Bu grafik broşürün tekinde bahsedildiği gibi ekonomide harikalar yaşanmadığını ama diğer bir broşürde de ifade edildiği gibi felaketin eşiğinde olmadığımızı gösteriyor. Grafiği okuduğumuzda gördüğümüz kısmen gelişen bir Türkiye. Öyle şaha kalktığımız felan yok ama genel gidişat şüphesiz iyi yönde. Ki CHP broşürünün ilk sayfasında yer alan 1,5 trilyon dolarlık toplam bütçe ile bu gelişme de beklenilen bir sonuçtur diyebiliriz… Umarım güzel ülkem hak ettiği gibi çok daha iyi yerlere gelir. Bu arada hak ettiği gibi derken sadece içimden geçeni söylüyorum, hak ettiğimizi düşündüğümden değil. Çünkü hak ettiğimiz idare biçimi Hadis’te de belirtildiği gibi bizim nasıl olduğumuz ile ilgili. “Siz nasıl iseniz, öyle yönetilirsiniz”… O halde temenniyi biraz değiştirelim… Umarım halk olarak “iyi” oluruz ki yöneticilerimiz de öyle olur ve ülkemizde hak ettiği yere gelir…
 
Kaynaklar
[3] Akçayır Ö., Yıldız Z., Kredi Derecelendirme Notlarının Uluslararası Standardizasyonu ve Türkiye Analizi (1992-2013), Akademik Bakış Dergisi, 40, 2014.
 
Toplam blog
: 8
: 1567
Kayıt tarihi
: 13.11.13
 
 

Trabzon'un Dernekpazarı ilçesinde 1983 yılında dünyaya gelmiştir. İlk öğrenimini Trabzon'da, Orta..