- Kategori
- Deneme
Yalın ayaklı bir çocuk

F. Ö.m.z 2008- Cizre
Yine ıslak mı ıslak, tüm kavurucuğuyla sarıp sarmalayan yaz günlerinden biriydi. Sokaktan gelen neşeli çocuk cıvıltıları olmayan motivasyonunu silip süpürmüştü. Tatil yapılması konusunda hem fikir olunan dönemlerde ders çalışmayı hiç mi hiç sevmezdi, normal vakitlerde de... Ders çalışması için hapsedildiği odanın penceresinden dışarıyı izlerken yakalanması hiç iyi olmazdı fakat o buna hiç aldırmıyordu üstelik vicdanı da gayet rahattı.
Bunun yanı sıra eşyaları incelerken geometrinin cazibesine kapıldığı kimi anlarda bunu fark ettiği zaman kendine kızması gerekirken, bunu yapan ilk iki ayaklı olmadığı için bu yaptığı hoşuna gidiyordu. Yalnızca sofistlerin ilgi alanına girme ihtimali bulunan; koca kafalı metallerin familyalarını keşfetme yolculuğuna çıkıp çıkmayacağı, düğünlere katılan herkesin neden mutlu görünmek zorunda olduğu, başarının neyle doğru orantılı olduğu şeklindeki fuzuli mesgalelere kafa yorması hobi olarak yaptığı şeylerdendi. Zaten dört duvarlı bir odada başka ne yapılabilirdi ki!
Velhasıl kelam. İnsanların Cizre' nin sıcağın aldırmadan deli gibi halay çektiği günlerden biriydi. Müziğin sesi o kadar yakın geliyordu ki, adeta beyninin içinde çalınıyormuş gibi hissediyordu. Bu şartlarda en mantıklı şey düğün sesini takip edip en yakın halaya katılmasıydı ancak Hammurabi Kanunlarına göre 'şovenizm'den sonra en büyük suçlardan biri de sosyal etkinliklere katılmak olduğundan bunu yapmadı. Sesten çok etkilendiğinden ders notlarını bir kenara iterek gözden ırak bir köşede sakladığı fotoğraf makinesini çıkardı ve sokaktan bir kaç enstantane yakalamaya çalıştı. İşte tam da o esnada yalın ayaklı bir çocuğun, elinde siyah bir poşetle Suriye sınırına doğru yürümekte olduğunu gördü. Saçlarının bir kısmı lastikle yukarıda toplanmış olan küçük çocuk, kırmızı tişörtü ve omuzuna aldığı siyah poşetiyle adeta Anadolu temalı edebiyat dergilerinde bahsedilen o şirin çocuktu...Hemen bir kaç kare aldı.
Fotoğraftaki beyaz çizginin özellikle çizilmiş gibi durduğunu çok sonradan fark etti. Fotoğraftaki çocuk sanki, tüm umutlarını, sevinçlerini ve oyunlarını omuzundaki siyah poşete doldurmuş ve bunları çırılçıplak bir hakikate ulaştıracakmış gibi adım atmış. Çıplak ayaklarıyla o kadar kararlı görünüyor ki, sanırsın o küçücük ayaklar taş toprağa değilde suya basıyor...
Bu bana Çocukların vücudunun zırhlı duvarlarla çevrili olduğu gerçeğini hatırlattı. Tıpkı 13 yaşındaki Erkan ENCÜ' nün illegal sınırlarda dolaştı diye vurulduktan sonra halen aramızda olduğunu ve katilleri yakalanıncaya kadar da gölgesinin ensemizde olacağı gerçeği gibi...
Bir fotoğraf karesi neler anlatmaz ki! Gerisini bırakayım da siz tamamlayın...