Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ağustos '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Yalnız iki kelime. "Seni seviyorum"

Yalnız iki kelime. "Seni seviyorum"
 

Bir erkek eşinden ne ister.

Evet, “Mutluluğa giden yolda” adlı bloğumda dile getirmiş ve bir erkeğin isteklerini sıralamıştım. Ama ne var ki özelikle bayanlardan bir kadının da eşinden istekleri yok mu diye yorumlar aldım. Sevgili okurlarım benim hanımlara karşı elbette saygım var. Çünkü onlar eli öpülecek, saygı duyulacak birer çiçeklerdir. Çiçeklere ne kadar önem ve değer veriyorsak, o çiçeklere de önemi ve değeri vermemiz gerektiğine inanıyor ve hepsini önünde saygı ile eğiliyorum.

Bir yemeğe gittiğimizi düşünelim. Yemekte sevdiğimiz bir et yemeğin önümüze konmuş. Ama bir damak tat vermiyor. Ne yapmamız lazım. İşte salata devreye giriyor ve çok sevdiğimiz et yemeği ile birlikte salatayı da ağzımız götürüyoruz. Ne oldu tadın damağı değişti mi? Evet.

Yemekle birlikte salatayı birlikte yediğimiz zaman nasıl damağın tadı değişiyorsa, kadının olmaması erkek için hayat o denli kaçınmazdır. Ben erkeği bir etli yemek, salatayı da kadın olarak düşündüm. Yemek ne kadar da güzel olsa da salata yemeğe tat veren unsurlardır.

Olaya şu açıdan bakalım. Yemeğin ağza tat vermesi ancak salata ile mümkün olabilmektedir. Pekiyi salatanın bu özelliği nedir. İşte bunu irdelemek lazım sevgili okuyucularım. Salatanın içinde bulunan yeşillikler, salatalıklar, domatesler ve içine sıkılan limonun yemeğe öyle bir lezzet verir ki işte verilen bu tat yemeği bir güzelce afiyetle yememizi sağlar.

Öyle ise evlilik kadınla erkeğin birlikte olduğu ve hayatın güzel yönleri ile birlikte yaşadığı bir ortamdır. Ve bu birbirleri ile anlayış sevgi ve saygı ile olabilmektedir. Olabiliyorsa eğer damak tadına ulaşmışsınız demektir.

Yani bu demek oluyor ki kadının ev hayatında önemi çoktur. Ona son derece önem verilmeli basımıza taç yapmalıyız. Bunu bilmeyen bir sürü erkek eşini mutsuz etmekte. Mutsuz olan bir kadın ne denli eşinin isteklerini yerine getirebilir.

Mesela diyelim ki bir koca evine sinirli bir şekil de geldiğini düşünelim. Nasıl yani? İş yerinde o patronun yanında işçidir. Azarlanmıştır belki, küçük düşürülmüştür ve eve geldiğinde erkeğin yapısında bu vardır evin patronu olmak var ya işte o dürtü ile sağına soluna saldırır. Kendisi haklıdır da ve burada anneciğim der ki oğlum bu durum evliliğin en vahim dönemidir ve eğer bir kadın evliliğini sürdürmek istiyorsa susacak. “Ben babana her zaman böyle davrandım ve evliliğimi bugünlere kadar getirdim.” Babamla annem 52 yıllık evliler ve onları çok seviyorum her ikisini de ellerinden öpüyorum. Allah onlara mutluluklarına daim etsin derken ben anneme sormak istiyorum. Susacak ama dayak yiyecek şekilde değil, değil mi? Bu çok önemli! Yani yediğimiz etli yemek güzel ama olabilir etin için de kemikte ağzımıza gelebilir ve dişlerimize zararda verebilir. O an etin içinde kemik çıktı diye yemeği atmalı mıyız?

Yani evliliği bozabilir miyiz? Bir sırf bunun için mi? Üstelik evliliğimiz güzel giderken. Etli yemek güzel iken!

Cevap hayır.

O zaman bakın ne diyeceğim. Elbette kadının da bazı istekleri de vardır. Olmaz mı? Mesela çiçek yaşayabilmesi için su ister değil mi? İnsanlar yaşayabilmesi için yemek ister. Arabanın da gidebilmesi için benzin ister. O zaman kadının da sana karşı ayakta durabilmesi için, senin ihtiyaçlarını bir bakıma da giderebilmesi için ve sana tam manası ile hizmet edebilmesi için yalnız sevgi ister.

Çünkü o bir kadındır.

O evini kadınlığı ile erkeğinin can damarı gibidir bir yerde. Evinin temizliğine üslenmiştir. Çamaşır yıkar, ütü yapar, yemek yapar, bulaşık yıkar. Gerçi çamaşır ve bulaşık makineleri hanımların işlerini bir nemse hafifletiyor o kadar.

Yeri geldi mi eşi beraber olmak istediği zaman da ona evet der ve onun gönlünü yapar. Hamile kalır. Dokuz ay karnın da bir can taşır. Gittikçe ağırlaşır, oturamaz, kalkamaz, iş yapamaz duruma gelir. Dokuz ayın sonunda ağrılar içinde çocuğunu doğurur. Yine yılmaz bebeciğin altını yıkaması, her ağladığında süt verme görevi ona aittir. Uf demez puf demez memesini çıkartır, 24 saatin herhangi bir vaktinde ufaklığın karnını doğurur. Çocuğu hastalanır basından ayrılmaz. Bu da yetmez çocuğu evleninceye kadar da çocuğunun okul sorunları ile ilgilenir. Okul formalarını bir güzelce temizler, ütüler her sınav basında duasını eksik etmez. Çocuklara analık görevini tam manası ile yapmaya çalışır.

Yani fedakârdır benim kadınım. Bana sorarsınız bunun için bir mesleği ve maaşı olması lazım. Meslek ev hanımlığı, maaş mı? Her halde meslekler arasında en yüksek maaşı ev hanımlığının olması lazım. Bu kadar işlerinin arasında birçok iş yapmak… Yalnız çocuk bakımına 600-700 YTL’ye geldiklerine göre bir siz düşünün artık.

Bunan rağmen sesini hiç çıkartmaz. Ama bunun karşılığında ne istiyor hanımlar biliyor musunuz? Sevgi, sevgi ve yine sevgi…

Her akşam olmasa da özel günlerde mesela evlilik yıldönümünde, eşinin yaş günlerinde ve sevgililer gününde hangi erkek eve çiçekle gidip hanımın önünde eğilip çiçeğini veriyor. O bunu görmüyor ama buna rağmen sevgi istiyor biliyor muydunuz?

Herhangi bir kış gününde şöminenin karşısına oturmuş televizyonun karşısında güzel bir film izlerken ya da yazın denizin kenarında akşam gün batımını seyrederken hangi bir erkek eşinin elinden tutmuş.

Durup dururken hangi erkek basına eşinin omzuna koymuş yanağına bir öpücük kondurmuş.

Evet, bunu yapan erkek yok değil var elbette, ama mutsuz olan kadında var elbette. Onlar sevilmiyor mu?

Kocalarından hiçbir sebebi yokken dayak yiyen kadınlar, neden ama televizyon kanallarına çıkıp hakkını arıyorlar.

Hep sevgiyi bulabilmek için.

Pekiyi aldatılan kadınlar.

Onlar da çabası.

Ama hepsinin de bir ortak yanı var o da sevgi.

O zaman sormak lazım

“Seni seviyorum” demek o kadar da mı zor beyler?

 
Toplam blog
: 540
: 3176
Kayıt tarihi
: 02.01.07
 
 

Hiç bir motorlu araca binmeyi sevemedim. Daha doğrusu sevdiremediler. Onun yerine iki tekerlekli ..