- Kategori
- Deneme
Yaralı ağrı

Buzbeyazı kuşkular hatırlatan kuşlar saklanır, sonlanmasızca başlayıp sönmeden sürdürmek istediğimiz o haritalara. Renklere yatırılan gecikmiş alizeler geri dönecek ve usulca uslandıracak yarayı.-İnsan kendi yarasından vazgeçer mi- Yoksa yazık olur yaza alfabesi ve tevekleri erken sararır... Yazık olur gözlerini döker yaşlı zeytin ağaçları, yazık olur peygamberine sitem dolu arap babanın bedenindeki gize...
Kıyıya vurmuş hasrettim sökememiştim yosunları taşlarımdan üçöğün çayırlarımdan sümbül belası sözcükler, çocuk savrukluğunda harfler döküyorum... Zen’e hazır değilim! Gözden ve güzden çıkarsan maviyi hangi rengin sloganı dökülür parmaklarımdan. Hiç bir maviden zaferle dönmedim hep yenildim...-kaldım-
Şimdi bakıyorum çamurdan evlerini bırakıp giden kırlangıçlara. Özendim ve kaydımı sildirdim kandil ışıklı kentlerden... Gidiyorum kaç mil olduğunu bilmeden karanlığın dilinde yüzükoyun, bayrağını tanımadığım kentlere sözlenerek, yanımda cenevizden gelme cevizden çeyiz sandığım... Nilüfer çoğaltan gözlerim kaldı geride...
O kentlerde kimler kuşlara tasalanır, kimin ağzı unutulmuştur bir mendil gibi yelde, yaşlılar sedir ağacına dayanıp nereye bakar. Deniz duyar mı iniltilerimi, ne zaman edindiğim belirsiz gölgelerime bakarak hangi suçun güvenini taşıdığımı söyler mi?... Hangi külün inceliğini sürünüyor(um) yaralı yamalı tenime... Bilir mi? Ah! O gölgeler, ah o boynu kırık uykular... Silinsin usumdan ağmurların bereketini unutan tanrılar.
Silinsin üstümden duygusal uyuşukluk...
Ey kutsal ülke:ağrım
çağrıldığım hiçbir suyu öpemiyorum
dokunamıyorum bana gelen güvercinlere
(ç)ölüm...
10.04.2002/YALOVA