Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ağustos '08

 
Kategori
Öykü
 

Yarasa kanadı 5

Yarasa kanadı 5
 

Yarasa Hüseyin’in bu güne kadar adını bile duymadığı, nasıl olduğunu bilmediği, ömrü hayatında hiç görmediği bir bitkiyi rüyasında görmesi ile kendilerine yeni bir gelir kapısının daha açıldığını öğrenmeleri, ailede büyük bir sevince neden olmuştu. Yarasa Hüseyin’in eşi Muazzez, kızları Firdevs, oğlu Osman’ın sevinç çığlıkları atması karşısında 3 yaşındaki küçük kızı Canan sevinç çığlıkları atıyordu.

Hüseyin CANSIZ, ertesi günü yine hayvanlarını alarak otlatmaya ve Yarasa gübresi aramaya çıktı. Artık bulduğu yarasa gübrelerini, en yakın yerdeki at arabasının gelebileceği yere indirecek ve oradan at arabasına yükleyerek götürecekti. Birden Mahmut YILMAZ’ın anlattıkları aklına geldi. Ne demişti Mahmut YILMAZ, böceklerin bol olduğu yerlerde, mağara kovuklarında, yaşarlar, zifiri karanlıkta avlanırlar. Gündüzleri kovuklarda birbirlerine asılı yaşarlar demişti.

Yarasa Hüseyin bu güne kadar gelmediği bir tepenin eteğinden, elini gözüne siper ederek tepenin yamacına aşağıdan yukarı bir güzel baktı ve gözleri ile tarayarak, zirveye doğru tırmanırken, büyük bir kovuk gördü. Bulunduğu yerden aşağı yukarı 250-300m. Kadar yukarıda, kayaların arasında aşağıdan zor belli olan bir yerdi. Yarasa Hüseyin heyecanlanmıştı! Bir koşu yukarı çıkmak istedi. Ancak çıkacağı yer o kadar dik ve taşlı idi ki bırakın koşmayı zor yürüyordu. Bazen yolunu değiştirip, 15-20m. Sağa veya sola kayarak gitmek zorunda kalıyordu. Zar zor kavuğun olduğu yere vardı.

Kovuğun ağzında bir müddet dinlendikten sonra, yüzünün yaralanmasına ve kendisine yarasa lakabının verilmesine neden olan izi, eli ile yavaşça okşadı. Hemen yüzüne başındaki bereyi geçirdi. Bere açılınca bir maske gibi olmuş, sadece gözleri görünüyordu. Onu da Ali İhsan Dede, eşi Muazzez’e tarif etmişti ve Muazzez bir gecede örüvermişti. Yarasa Hüseyin bereyi yüzüne indirdikten sonra devamlı cebinde taşıdığı küçük aynasını çıkartıp kendisine baktı. Sadece gözleri görünüyordu. Bir ara Televizyondan izlediği filimde, bir yeri soyan soyguncular, başlarına böyle maske geçirmişlerdi. Yarasa Hüseyin vay anasını be beni bu halimle Muazzez bile tanıyamaz, hele bir akşam eve böyle gideyim, diyerek kendi kendine güldü.

Yarasa Hüseyin tüm tedbirlerini aldı. Daha önceden kasabadan aldığı küçük el fenerini yakıp, yere uzanarak sürünmeye başladı. Daha birkaç metre gitmeden, tanıdık bir yumuşaklığa rastladı. Eve, evet bu Yarasa Gübresiydi. Hemen feneri yere önüne doğru tuttu. Gerçektende Yarasa Gübresiydi. Feneri hemen yere koyup, iki eliyle gübreyi deşmeye başladı. Epey deşti. Ancak hala toprağı bulamamıştı. Nerdeyse 1 metre kadar eşelemesine rağmen hala toprak veya taş eline gelmemişti. İlerlemeye devam etti.10 metre, 20 metre, 30 metre, 50 metre, hala gübre devam ediyordu. Evet, işte gerçek bir hazine diye içi içine sımamaya başladı. Bir an önce kendisini dışarı atmak ve sevincini, hayvanları, dağlar taşlar, ağaçlar ile paylaşmak istiyordu. Büyük bir iştahla ayağa kalktı. Mağaranın içi çok genişti ve yarasalar boyundan en az 3-5 metre kadar daha yukarıda birbirlerine asılı duruyorlardı. Fenerin ışığı, yarasaları rahatsız etmesin diye bir sefer tavana tutmuş, ondan sonra bir daha tutmamıştı.

Büyük bir sevinçle dışarı çıktı. Sanki eşi duyacakmış gibi Muazzez, zengin olduk, zengin. Bundan sonra bizimde Mahmut YILMAZ gibi arabamız olacak, onun evi gibi iyi evimiz olacak, bu bana ismini veren çok değerli hayvanlar sayesinde zengin olduk, zengin diye bağırıyordu. Sanki ağaçlar, kayalar inliyor, Yarasa Hüseyin’in sevincine ortak oluyorlardı.

Köyde Muazzez evin işleri ile uğraşıp, ahırdaki hayvanların gübrelerini çuvala koyarken, Ali İhsan Dede çıka geldi. Muazzez kızım kolay gelsin, demesi ile Muazzez kurduğu hayalden uyanıp, irkilerek kendisine geldi. Ali İhsan Dedem hoş geldin. Geç buyur. Hemen önüne bir şeyler hazırlayıvereyim. Dedi. Ali İhsan Dede, sağ ol kızım ben karpuz ile peynir ekmek yedim. Ben dün Hüseyin’e söylemeyi unuttum. Biz bu gün Kasabaya Ziraat Mühendisi Zeynep Hanımın yanına gidecektik. Bende kafamı kaldı. Şimdi Hüseyin’i nerede bulacağız diye iç geçirdi. Muazzez, Ali İhsan Dedem, sen şöyle bir dolaş, ben şimdi Osman’ı da alır gider, Hüseyin’i bulur size gönderirim dedi. Ali İhsan Dede de tamam kızım ben kahveye doğru gidiyorum. Eğer Hüseyin’i bulursan, hemen kahveye gelsin. Oradan da Mahmut’un arabası ile kasabaya gideceğiz. Zeynep Hanım bizi bekliyor. Mahmut’un evinden telefonla dün görüşmüştük dedi.

Muazzez, hemen elini yüzünü yıkayıp, üzerini değiştirdi. Küçük kızı Canan’a Osman’ı çağır hemen gelsin diye gönderdi. Biraz sonra Osman homurdanarak geldi. Haydi, oğlum ayağına o kara lastik ayakkabılarını giy. Babanı bulmaya gidiyoruz. Baban, Ali İhsan Dede ve Mahmut YILMAZ’ın arabası ile kasabaya Zeynep Hanım’ı görmeye gideceklermiş, haydi çabuk ol diye sıkıştırdı. Osman ve Muazzez çok çabuk evden çıkıp, Yarasa Hüseyin’in gidebileceği yerlere doğru yola çıktılar. Birkaç yer dolaştıktan sonra bir bağırma sesi ile kendilerine geldiler. Durup sesin geldiği istikamete kulak verdiklerinde, bağıranın Yarasa Hüseyin olduğunu ve Zengin olduk, zengin diye bağırdığını anladılar. Sese doğru gittiler. Yarasa Hüseyin, elleri havada bir taraftan dua ediyor, bir taraftan da arada bir bağırıyordu.

Muazzez aşağıdan Ülen Hüseyin niye bağırıyon, duyanda bu herif kafayı yedi sanacak, sen böyle bağırmazdın ne oldu diye sordu? Yarasa Hüseyin’in sevinçten gözlerinin içi gülerek, Muazzez’im bak sana ne diyeceğim. Mahmut YILMAZ’ın evi gibi önü havuzlu bir ev, onun arabası gibi lüks bir araba alacağım sizlere, hem de çok yakında diye söyledi. Ne oldu herif, bu dediklerini nerden, hangi para ile alacaksın, gömü falan buldun her halde diye takıldı. Yarasa Hüseyin evet hem de ne gömü. Bu gömünün her hangi bir cezası da yok. Şu yukarıdaki kovuğu görüyor musunuz, o kovuğun içinde ben diyeyim 2 m. Siz deyin 2.5m. Kalınlığında, bazen 3- bazen 5 metre genişliğinde, tam olarak ucunu göremedim. Ancak 75-80 m. Kadar uzunluğunda olduğunu sanıyorum. Her taraf yarasa gübresi ile dolu.

Bu gübrenin hepsini bir, bir kendi ellerimizle aşağıya indirip, buradan at arabası ile eve götüreceğiz. Ondan sonra gelsin paracıklar. Bu sefer çuvalını 25 milyondan aşağı da vermeyeceğim dedi.

Muazzez ve Osman kulaklarına inanamadılar. Onları da aldı bir sevinç. Bu arada Yarasa Hüseyin, kendine gelerek sizin burada ne işiniz var? Diye sordu. Muazzez, Ali İhsan Dede’nin anlattıklarını bir, bir kocasına anlattı ve Ali İhsan Dede ile Mahmut YILMAZ’ın kendisini kahvede beklediklerini söyledi. Yarasa Hüseyin hemen yola çıkmak için, eşi ve oğluna köpekleri Velet’i yanlarından ayırmamalarını, kendisi gelinceye kadar bu civarda bulunmalarını, özelliklede kovuğun civarında bulunmalarını, gelen olacak olursa, içeriye sokmamalarını, köpeği üzerine salmalarını söyleyerek, koşar adımlarla köy doğru yola çıktı.

Yarasa Hüseyin bir koşu köye gelmişti. Hemen evine uğrayıp, üzerini değiştirerek, traş olup, elini yüzünü yıkadıktan sonra kahvenin yolunu tuttu. Kendisine anlatıldığı gibi kahvede Ali İhsan Dede, Mahmut YILMAZ, Ramazan ŞEN ve Ahmet DAĞ(küçük Ahmet) kendisini bekliyorlardı. Selam verip, Ali İhsan Dede’ye beni çağırmışsınız. Ali İhsan Dede diyerek, bir sandalye çekip oturdu. Kahveci Çotur Mehmet’e hele Yarasa’ya bir çay getir diye Mahmut YILMAZ seslendi. Çaylar içilip, hep birlikte kalkılarak, Mahmut YILMAZ’ın Ford Tanus Marka steyşın tipi arabasına binerek kasabanın yolunu tuttular.

Kasabada doğruca ilçe Ziraat Müdürlüğüne gidip, kapıdan Zeynep Hanımı sordular. Kapıdaki görevlinin tarifi üzerine Zeynep Hanım’ın makamına çıktılar. Zeynep Hanım büyük bir ilgi ile karşıladı misafirlerini. Zeynep Hanım daha önceden Mahmat YILMAZ’ı görmemişti. İlk defa o zaman tanıştılar. Hemen de birbirlerine ısındılar. Mahmut YILMAZ, Yarasa Hüseyin’in rüyasından başlayarak, Brokoli hikâyesini anlattı. Kendisinde bulunan kitaptan okuduklarını birde orada anlattı. Yarasa Hüseyin hiç sesini çıkarmadan anlatılanları dinliyordu.

Zeynep Hanım büyük bir dikkatle Mahmut YILMAZ’ın anlattıklarını dinledi. Ve Mahmut YILMA’ın sözü bitince, bu harika bir fikir, daha önceden benim hiç aklıma gelmemişti. Biliyorsunuz, son zamanlarda bu konuda çok değişik araştırmalar yayınlanıyor. Onları da çok yakından takip ediyorum. Evet, sizin köyün iklimi, Brokoli için uygun olabilir. Birde toprak analizi yapalım bakalım, yetişmesine uygun mu eğer uygunsa, ben fide ve tohum işini Ziraat Müdürlüğü olarak hallederim ve Sizin köyü pilot bölge olarak seçeriz. Pazarlamasında da yardımcı oluruz. Diyerek o da köylülerin sevincine ortak oldu.

Mahmut YILMAZ, daha önceden değişik tarlalardan aldığı 5-6 torba toprağın arabada olduğunu, o toprakların analizinin yapılması için getirdiklerini söyledi. Zeynep Hanım, kendisi gibi bilgili bir şahısla tanışmış olmanın verdiği keyifle, Mahmut Bey çok iyi yapmışsınız, aslında devamlı köyde kalsanız, sizinle her konuda iyi anlaşacağımı umuyorum. Dedi. Mahmut’un içini bir sevinç kapladı. Mahmut YILMAZ, zamanında Almanya da bir yakının kızı ile evlenmiş, ancak bir çocuk olduktan sonra anlaşamayarak ayrılmış, kızı şimdilerde 12 ayışında ve Almanya da annesinin yanında kalıyordu. Mahmut’un Almaya da bir bekleyeni yoktu. Köyde çok güzel bir evi, epey tarlası vardı. Ayrıca bankada da yüklüce miktarda parası vardı.

Mahmut YILMAZ heyecanlanarak, tamam Zeynep Hanım, benim Almanya da hiçbir bekleyenim yok. Oradaki işyerime de babamlar bakıyor. Ben de köyden gitmiyorum. Köyümün kalkınmasına sizlerle birlikte katkıda bulunmak istiyorum dedi. Zeynep Hanım da çok memnun olmuştu. Çünkü o da bekârdı. Hiç evlenmemişti. Görür görmez Mahmut YILMAZ’dan hoşlanmıştı. İçin, için gitmeyeceğine sevinmişti.

O zaman Mahmut Bey sizin anlattıklarınıza benimde birkaç ekleyeceğim var. Brokolinin nasıl yetiştirileceğine dair. Sizlere kısaca onları anlatayım, bu arada çaylarımızı da içeriz dedi. O sırada Çaycı elindeki çay dolu tepsi ile içeri girip, herkese çaylarını verdi. Bir taraftan çaylar içilirken, Mahmut YILMAZ ve Zeynep KILIÇ, sık, sık göz göze geliyorlar ve hafifçe birbirlerine tebessüm ediyorlardı.

Zeynep Hanım brokoli ile anlatacaklarına başlamadan önce misafirlerini gözden geçirdi. Benim bu anlatacaklarım, Mahmut Bey’in anlattıklarına ek olacak, zaten Mahmut Bey de burada olacağı için bende sık, sık köye gelip, bizzat Brokolinin yetiştiriciliğine nezaret edeceğim, diyerek sözü aldı:

Brokolinin meyveleri bakla biçimindedir. Bir baklada 5-15 adet tohum bulunur. Bitki bu tohumlarla üretilir. Tohumlar ilkbahar sonlarında tavalara ekilir. 4-7 hafta sonra dikime hazır fide haline gelir. Yaz ortalarında 10 cm. kadar boylandıklarında, tarımı yapılacak bahçe ya da tarlalardaki yerine, aralarında 40-50 cm'lik aralıklar bırakılarak açılan çukurlara (ocaklara) şaşırtılırlar.

İklim isteği:

Brokoli, soğuk ılıman iklimli bölgelerin bitkisidir. Yine de, bahçelerde soğuk rüzgârlara açık yerlere fideleri dikilmemeli, güneş gören yerler yeğlenmelidir. Bitki dış ülkelerde, sonbahar ile ilkbahar arasında yetiştirilmektedir. Çünkü brokolinin yenilen kısımlarını oluşturan yeşil sürgünlerin niteliğinin korunması açısından yaz aylarındaki kurak ve çok sıcak havalar uygun değildir. Sıcak havalarda sürgünler normal gelişme göstermez. Gevşek yapılı olur ve hasattan birkaç saat sonra sürgünlerde pörsüme görülür.

Toprak isteği:

Brokoli, hafif bünyeli ve zayıf tipteki toprakları sevmez. Ağır bünyeli ve organik madde yönünden zengin topraklara ekilmelidir. Zayıf tipteki topraklarda yetiştirilmek isteniyorsa, sonbaharda bu toprak kazılır. Yanmış çiftlik gübresi ya da azot, fosfat ve potaslı fenni kompoze gübre bolca verildikten sonra toprağa çok az miktarda sönmüş kireç de karıştırılır. Ancak, brokolinin toprağı kesinlikle çok aşırı oranda gübrelenmemelidir. Ha sizin orada Yarasa Gübresi ve Güvercin gübresi de var değimli. Onlardan olan, onlardan az miktarda kullanabilir. Çok atılacak olursa, fideyi yakabilir.

Sulama:

Brokoli yaz mevsiminde, yağışsız ve kurak havalarda düzenli olarak sulanır; bitkinin kökünün yeterli derecede nemli tutulmasına dikkat edilir.

Gübreleme:

Yaz boyunca sulamalar sırasında bitkiye ara sıra biraz azotlu gübre verilmesi bitkinin gelişmesine yardımcı olur.

Toprak işleme:

Bitkinin çevresinde gelişen yabani otlardan kurtulmak için, brokolinin toprağı, çok derin kazılmamak koşuluyla arada bir çapalanır. Kışa doğru bitkide boğaz doldurma işlemi yapılır. Yani, bitkinin gövdesine doğru toprak kabartılır ve bitkiye bastırılır. Böylece brokolinin kışı geçirmesine yardımcı olunur.

Çiçek ve yan sürgünlerin seyreltilmesi:

Brokoli bitkisinden bol ve iyi nitelikli ürün alınması için zaman, zaman zayıf görünüşlü çiçek sürgünleri ile bitkinin gereksiz görülen yan sürgünleri koparılıp atılır.


Hasat:

Brokoli başları, çiçek tomurcukları açmadan önce kesilip hasat edilir. Aksi takdirde, tomurcuklar patlayıp sarıçiçekler açarsa brokoli başları aşırı olgunlaşarak piyasa niteliğini yitirir. Brokoli başları, gövde tabanından tepe noktasına kadar uzaklık 23-25 cm'ye ulaştığında kesilir. Brokoli bitkisinde hasat, 2-3 günde bir olmak üzere dört ile altı kez de yapılıp tamamlanır.

Hastalık ve zararlılarıyla mücadele:

Brokoli bitkisine dadanan zararlı ve hastalıklarla, uzmanlara danışılarak ve uygun tarım koruma ilaçları kullanılarak zamanında, eksiksiz ve aksatılmadan mücadele sürdürülür. Ayrıca ürün alınması yaklaştığında brokoliye, güvercin ve diğer bazı kuşlar dadanabilir. Ürünü korumak için böyle durumlarda bitkiye ağ örtülmesi gerekebilir. Veya çeşitli yerlere kuşları yaklaştırmayacak nesneler konulabilir.

Sizin köyün iklimi bu bitkinin yetiştirilmesi için çok uygun bir yer. Benim daha önceden çalıştığım yerde(Kırşehir ilinde çalışmıştı) brokolinin ekimi başlamış ve çok başarılı şekilde ürünler alınmıştı. Şimdi benim ilk işim toprakların analizini yapmak, sonra Kırşehir Tarım İl Müdürlüğü ile görüşüp, bahar ayları için fide temin etmek. Fideler geldikten sonra, hep birlikte ekimi yapar, ürünü kaldırır, pazarlamasını da yaparız. Sizler para kazanırsınız, bizde ürün çeşidini arttırmış olup, yöremize ek gelir getirmenin keyfini süreriz diyerek son noktayı koydu.

Mahmut Bey, Zeynep hanımın anlattıklarını hayran, hayran izlemişti. Zeynep Hanım sözünü bitirince, Mahmut Bey ve köylüleri ayağa kalkıp, Zeynep Hanımdan müsaade istediler. Merdivenlerden aşağı doğru inerken hepsinin içini bir sevinç kaplamıştı. Yeni bir ürün, yeni bir gelir kapısı demekti. Hepsinin geliri artacak, çocuklarına daha iyi bir gelecek verebileceklerdi. Köylerinden hep dışarı çalışmaya gidenler, artık gitmeyip, kendi köylerinde çalışacaklardı.

Ziraat Müdürlüğünün dış kapısından çıkılınca, Ali İhsan Dede, Mahmut YILMAZ’ın koluna girip, sen gelsene şöyle benimle, ne o Zeynep Hanımdan çok hoşlandın her halde, dedi. Mahmut YILMAZ kızardı, bozardı. Yok, falan dediyse de inandıramadı. Ali İhsan Dede, bak oğlum, Zeynep hanım bekâr birisi, o da senden hoşlandı. Bunda utanacak, sıkılacak her hangi bir durum yok. İkinizde birbirinize çok yakışırsınız. Sende okumuşsun, o da. Birbirinizi çok iyi anlar ve tamamlarsınız. Dedi.

Mahmut köylülerine kasabada alıp vereceği olan var mı diye sordu? Bizim Yarasa Hüseyin bir nalburun önünde dur da, ben biraz çuval alacağım, evdeki çuvallar eskilmiş, malumunuz, ben dağdan bulduğum gübreleri taşıyorum. Dedi. Bir Nalburun önünde durdular. Yarasa Hüseyin, Nalburda ne kadar çuval varsa hepsini aldı. Parasını da sonra veririm diyerek yazdırdı. Herkes de ayrı bir mutlulukla köylerinin yolunu tuttular.

 
Toplam blog
: 3842
: 3093
Kayıt tarihi
: 23.03.08
 
 

Antalya'da 1956 yılında doğdum. Emekliyim, Üniversite mezunuyum. Evliyim, bir oğlum var Mimar. Gü..