Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

18 Ekim '06

 
Kategori
Genel Sağlık
 

Yaşanmış bir kalp krizinin hikayesi... (V. ve SON BÖLÜM)

Yaşanmış bir kalp krizinin hikayesi... (V. ve SON BÖLÜM)
 

Yaşlı kadın “oğlum, oğlum” diye kendi dilinde haykırıyordu. Ani seslenişi yanındaki arkadaşını da uyandırıyor, O da sıçrıyor, şaşkın bakışlarla çevreyi süzüyor. Bağırışmalar bu kez iki ağızdan devam ediyor, “oğlum, oğlum”. Biri elimi tutmuş öpüyor, diğeri omzumu okşuyor, o anda gürültüyü duyan hemşire giriyor içeriye, güç bela yaşlı kadınları dışarı çıkarıyor…

Kaşlarımı kaldırarak “neler oluyor?” der gibi bakıyorum hemşirenin yüzüne. Hemen anlıyor ve cevaplıyor ama okadar hızlı ve okadar çok konuşuyor ki sadece yan odada kalan kalp hastası iki kadın olduklarını anlayabiliyorum. Daha sonra öğrendiğime göre ben uyuduktan hemen sonra gelip nöbetleşerek beni beklemişler, sabahlara kadar dua etmişler. Mumlar yakmışlar ve Başhemşire ikisini azarlayıp hastaneden atmakla tehtid edene kadar mumları söndürmemişler. Annelerim benim, Allah sizlerden razı olsun…

Haber çabuk duyuluyor, ilkin doktor görünüyor kapıda, hemen ardından doktorun odasında kanepede uyumakta olan dostum Maksimov geliyor. Hemen Maksimov’a soruyorum :

- Dostum, ailemi aradın mı?

- Hayır.

- Onlar beni aradı mı?

- Evet ama telefonu açmadım…

Demek ki olan biteni kimse bilmiyor. Bu güzel haber… Kimsenin endişelenmesine, ayılıp bayılmasına gerek kalmaksızın hastaneden çıkacağım, Türkiye’ye döneceğim ve kendimi Doktor Işık Hanım’ın güvenilir ellerine emanet edeceğim.

Dr.Ignatof’a kısa bir teşekkür ve minnet faslından sonra soruyorum, evime nezaman gidebilirim? Doktor, her zamanki kısık, koyu yeşil gözleri ile baştan aşağı süzüyor beni ve cevap veriyor, “kırk gün”… Ve ekliyor, şu anda Bulgar vatandaşı olsaydınız sizi emekli edecektim, çünkü bu durumda artık çalışamazsınız. Sizin kanunlarınızı bilmiyorum ama yine de size bir emeklilik raporu düzenleyebilirim… “güldürmeyin beni doktor, bizim ülkemizde insanlar, bu söylediğinize ağzı ile değil, başka yeri ile güler” demeyi çok istedim, tabi ki söyleyemedim…

Çalan bir cep telefonu sesi ile dikkatler dağıldı, Dr.Işık Hanım arıyordu İstanbul’dan. Her zamanki gibi çok nazikti. Geçmiş olsun dileklerini kabul ettim, her türlü yardım teklifini ardı ardına sıraladı, kendi imkanlarımla geleceğimi ve iyi olduğumu bildirdim, çok çok çok teşekkür ettim.

Al takke ver külah bir pazarlıktan sonra yedi günde çıkma sözünü aldık, yani Bulgaristan’da sıkça kullanılan bir deyimde olduğu gibi “Türkişi” yaptık. Yedinci gün hastaneden ayrılabilmek için yedi dilekçe yazdım ve yetmiş tane de imza attım. Ayrıca ambulans, acil servis, yoğun bakım, ilaçlar ve kullanılan malzemeler dahil yedi günlük hastane masraflarını fatura karşılığı ödedim. Bu da yaklaşık 90 Leva, yani bugünün parası ile yaklaşık 90 YTL tuttu. Ödemeyi yaparken “bizim ülkemizde insanlar, bu faturaya ağzı ile değil, başka yeri ile güler” demeyi çok istedim, tabi ki söyleyemedim…

Dr.Ignatof hastanenin ona ödeyeceği para haricinde benden hiçbir talepte bulunmadı, ısrarlarımıza ise sert şekilde karşılık verdi. “Bayım, ben bu hastanenin doktoruyum ve maaşımı her ay başında devlet bana ödüyor. Sizden bir para talep edemem, ısrar etmeyiniz” sözleri para ödeme konusunda son noktayı koydu.

Bir gün sonra İstanbul’daydım. Herkezin bildiği gibi kısa, basit bir operasyon ile kalp damarlarıma iki adet stend yerleştirildi. Sihirli olması gerekti bu stendlerin çünkü hastaneden çıktığımda küçük bir çocuk gibi hoplayıp zıplayabiliyordum…

Hayatım boyunca hiç sigara içmedim. Kalbimi besleyen kılcal damarlarımdaki tıkanıklık gibi karşı koyulmaz iştahım da rahmetli babamdan bana miras kaldı. Bugün, yaşları 7 ve 12 olan iki çocuğumun beslenme alışkanlıkları ile yakından ilgileniyorum. Onları unlu mamüller, şeker, çikolata, tuz, kola, cips, kızartma, kırmızı et gibi gıdalardan uzak tutmaya çalışıyorum. Her gün mutlaka aileme vakit ayırıyorum, çocuklarımla oynuyorum, konuşuyorum, onları dinliyorum, sorunlarını paylaşıyorum, ders çalıştırıyorum, onlara kitap okuyorum, okutuyorum, vs. vs. vs…

“Bazı insanlar gökteki yıldızlarda kısmetini ararken önündeki nimeti göremez” diye bir söz duymuştum. Pek anlamamakla beraber aklımca yorumunu “ticari sınırlar” içerisinde yapmaya çalışmıştım. Bugün anlıyorum ki bu sözün çok daha derin anlamları var!...

Hikayemi okumaya değer bulan siz okurlarıma sesleniyorum. Başımdan geçen olayları, canınızı sıkmadan, teknik terimlerle, teknik değerlerle kafanızı karıştırmadan, aslına uygun olarak, dakika dakika aktarmaya gayret ettim. Amacım sadece anlatmak değil biraz da yaşatmaktı ama her şeyin sonu olduğu gibi hikayemizin de bir sonu var.

Başarılı bir tedavi için doktorunuzu araştırınız ve seçiniz, doktorunuzu seviniz ve doktorunuza güveniniz. Sevmediğiniz ve güvenmediğiniz bir rehper ile tedavi süreci denilen o uzun yolda kaybolursunuz, bunu biliniz !...

İlk teşhisimi koyan Uzm. Dr. Tezcan Peker, sonraki doktorum Uzm. Dr. Işık Erdoğan, Bulgaristan’da hayatımı kurtaran Uzm. Dr. V.Ignatof ve son doktorum Doç. Dr. Neşe Çam‘a en derin saygılarımı ve sevgilerimi iletmek istiyorum, sizlerin hastası olmaktan dolayı onur duyuyorum, iyi ki varsınız!...

Son.

 
Toplam blog
: 30
: 4628
Kayıt tarihi
: 09.09.06
 
 

1968 yılı Ocak ayında Bursa'da doğdum. Çiftçi bir babanın iki erkek çocuğundan biriyim. Askerliğim..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara