Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Temmuz '07

 
Kategori
Siyaset
 

Yaşasın! Erbakan da ulusalcı oldu

Yaşasın! Erbakan da ulusalcı oldu
 

Tuncay Özkan yılın röportajını yaptı. Ben şimdiden, yılsonunda üniversitelerin iletişim fakültelerinde yapılacak anketlerden bu röportaja ödül yağacağını tahmin ediyorum. Daha önce de yayınlandı mı bilmiyorum, ancak röportajın yayınına ben dün akşam denk geldim. Tuncay Özkan’ın çok incelikli çalışması ve elekten süzülmüş soruları ile Erbakan’ın verdiği her biri ders niteliğinde ki cevaplarla röportajın izleyenleri koltuğuna çivilediğine eminim.

Yok o kadar da abartmayayım insanların nefes bile almadan izlediklerinden çok ta emin değilim. Çünkü olayı komedi olarak algılayanlar katıla katıla gülmüş, olayı bir dram ve ülke siyasetinin düştüğü seviyenin ispatı olarak görenler ise hüngür hüngür ağlamıştır herhalde.

Hayatı boyunca Türkiye Cumhuriyeti ile barışık olmayan, ağzından bir kere bile “ben laikim” sözü duyulmayan, aktif siyaset döneminde Cumhuriyet Bayramı kutlamalarından kaçmak için her seferinde hasta numarası yapan, raporlar alan, zorunlu olmadıkça Anıtkabir’i ziyaret etmeyen, başbakan olduğu dönemde Libya’ya gidip kürt sorunundan dolayı Kaddafi’den azar işiten, İran’la kullanmasak bile satın alma garanti ile doğalgaz anlaşması yapan ve Atatürk’ün Türk toplumuna hedef biçtiği çağdaş batı toplumu ve muasır medeniyet düzeyi ile temelden uyuşmaz olan bu şahıs Tuncay Özkan tarafından ulusalcı kimliği sahip olması dolayısı ile yeniden vitrine çıkarıldı.

Ama anlaşılan bu röportaj Tuncay Özkan’ın Erbakan’a ilk kıyağı da değilmiş. Geçenlerde Saadet Partisi’nin Rize mitingi de Kanaltürk’ten canlı olarak yayınlanmış. Bu jeste karşılıkta Recai Kutan her gittiği yerde Cumhuriyet Mitinglerini övmeye başlamış.

Erbakan’ın kendisine biçtiği “milli görüş” kimliği ile Özkan’ın Ulusalcı akımın önderlerinden olması ve “milli ile ulusal” kelimelerinin akrabalıkları dışında ortak bir noktası olamayacak bu iki insanın, birbirleri ile dar alanda kısa pas çalışması misali sözleşmeli röportajı, kara mizah olarak da sınıflandırsa, komedi dozu oldukça fazlaydı. Örneğin zaman zaman Erbakan’ın kontrolden çıkıp “AKP ile CHP’nin ne farkı var ki, ikisi de Amerikancı, ikisi de siyonizmin hizmetinde, ikisi de faizci” gibi hedefin dışına yönelen söylemlere girişince, Tuncay Özkan’ın hemen müdahale edip “ Hocam Kıbrıs konusuna gelsek, biz sizi Kıbrıs Fatihi olarak tanıyoruz” diyerek, Erbakan’ı tekrar rotaya sokmaya ve sorun çıkma olasılığı daha düşük olan mevzulara çekmeye çalışması cidden izlenmesi gereken bir sahne idi.

Tuncay Özkan’ın yüzünde, Erbakan’ın AKP aleyhine söylediği her sözle artan mutluluk ifadesi ve ağzının kulaklarına varması da görülmesi gerekenler listesinde yer alır bence. Ama daha da önemlisi, Erbakan’ın AKP’yi eleştirirken söylediklerinin Özkan için hiçbir anlam ifade etmemesiydi. Çünkü laik, demokrat bir insan için Erbakan’ın söylediklerinin ciddiye alınabilir bir tarafı bulunmazken, sırf eleştiri içermesi dolayısı ile Tuncay Özkan tarafından teşvik edilmesi, siyaset adına benim içimi acıttı açıkçası.

Ama bu durumun ilk işareti de, Erbakan’ın geçenlerde “AKP’ye oy veren cehennemliktir” sözüne laik kesimden hiçbir tepki gelmemesi olmuştu. Erbakan’ın yılların alışkanlığı ile kendisini yaratıcının yerine koyup kimin cennete kimin cehenneme gideceğini belirleme yetkisini bu defa ulusalcı politikalar lehine kullanmasına, siyaseti inançtan ayırma ilkesine sahip olması gereken kesimlerce ses çıkarılmaması bu ülkede politikanın ilkesellikle bir alakasının kalmadığını göstermişti.

Elbette söz konusu ilişkinin, mutualist bir karşılıklı fayda amaçlı parazit ilişki olduğu aşikar. Yani bu paslaşmalar kalede AKP olduğu müddetçe yaşanacak. Eh, politikayı yalnızca bir taktik, amaca giden bir oyun olarak görenler için çokta beis bir işbirliği olmayabilir ama bu göz boyama amaçlı işbirliği, halk tarafından ne kadar destek göreceği bir kenara, insanların akıl ve vicdanları ile yapması gereken siyasetin etiği açısından ne kadar uygun olduğu bence asıl tartışılması gereken konusudur.

Bu durumda bana, ulusalcı çevrelere “Hayırlı olsun” demekten başka bir çare kalmıyor. Solu önce ırkçılığa yakın bir milliyetçilik potasına sokan, adı “vatansever” çetelerle işbirliği yaptıranlar, şimdi de Erbakan gibi cumhuriyetin temel değerleri ile taban tabana zıt siyasetçiler ve onun çevresi ile kol kola girmekten çekinmiyorlar.

Ve bu gidişat aklıma, zamanında niyeti banka soymak olan ama işi meşrulaştırmak için kendisine sol örgüt etiketi yapıştıranları getirdi. Bu oluşumlar teorik olarak, söylemlerinde öyle bir eser ve gürlerdi ki, onlardan hızlı ve keskin solcu mümkün değil bulunamazdı. Halkı kurtarmak için banka soymak işi bir süre sonra kahramanlığa dönüşürdü. Ancak zamanla, işin arkasında, kimin elinin kimin cebinde, hangi mafyanın, hangi işbirlikçinin olduğunu gösteren kirli bir dayanışma ağı ortaya çıkardı.

İşte en çok üzüldüğüm noktada, halkın masum duygularını sömüren bu siyaset tarzının ülkede ciddi bir etkinlik düzeyine ulaşmış olmasıdır. Daha da kötüsü, sol görüşlü birisi olarak, 1 milyon oyum olsa bir tanesini vermeyeceğim AKP’yi, bu anlayışların karşısında ehven-i şer olarak görmemdir.

Ne diyelim “Tanrı Türkü korusun”.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..