Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Nisan '14

 
Kategori
Sinema
 

Yeşilçam Sokağı / Büyülü hüzün

Yeşilçam Sokağı / Büyülü hüzün
 

Resim ForumGerçek.com'dan alınmıştır.


Geçmişten günümüze gölgemiz gibi bizimle birlikte yaşayan sokakların yaşantımıza katkılarının pek kavranılamaması kültür hayatımızın eksiklerinden birisi sayılabilir.  Asıl önemli eksiklik ise, konuyu kavrayanların anladıklarını geniş kitlelere aktaramamalarıdır.

Siyah beyaz fotoğraf karelerine sıkıştırılmaktan öte kendince eskimelerine bile izin verilmeyen neredeyse tarihin şekillendiği bu sokaklara bakıldığında, iç burkan bir hüzünle karşılaşırız.

Dar yollarında yürümeye başladığımızda bizi büyük bir coşkuyla git gide içine çeken tansıksı fısıltılara kapıldığımızı hissederiz. Bir şarkı duyarız, belki gidene yakılan bir ağıt, gözlerimizin önünden çok sevdiğimiz bir film sahnesi akıp gider ve belki de duyduğumuz tiyatrosal bir tirat olur, o an “büyülü hüznün” ne anlama geldiğini yeniden keşfederiz: Bu aslında, o sokaklar gibi akıp giden hayatımızın yeniden keşfidir.

Birlikte yaşlandığımız “sokak” sanki suratımızdaki kırışıklıklara koşut, pek de kestiremediğimiz, ama geriye ve ileriye, oldukça uzak diyebileceğimiz bir noktaya kadar uzanır.

Hani göçüp gitme zamanı gelse; bir türlü kalkamadığımız yerden bir kalkabilsek, yoluyla kaldırımıyla bizi uğurlayacakmış gibi, oysa biz yerimizi başkalarına devreder gideriz, onun için ise insan ilk gördüğü gün ki insandır; o hep “o insanla”  kalmaya çalışır.

Yalnız yıllara değil, modern yaşam uğruna anılarını yok etmekten kaçınmayan insanoğluna da çaresiz direnen bir öyküye yol alır sokaklar.

Civarıyla birlikte çok parçalı bir bütünü temsil eden Beyoğlu’nun ortasından her iki yöne de akabilme kabiliyetinde olan şirin bir ırmak gibi İstiklal Caddesi uzayıp gider.

Bir ucu titreyerek Taksim’e dokunur, diğer ucu Galata kulesine.  İşte tam da bu caddenin ortasında bulunan ve bugün neredeyse kendi haline terk edilmişliğin yalnızlığını yaşayan bu küçük sokak, ilgi alanımız olacaktır.

TABELASIZ SOKAK

Kimliksiz bir insan gibi tabelası bile olmayan bu sokağa her girişinizde beyniniz size yeni bir oyun oynayacaktır. Hayal dünyanızın kaldırımlarını yalayan karma bir müzik eşliğinde kendinizi kâh bir film sahnesinin içerisinde en damardan rolünüzü oynarken, kâh eski model bir kameranın arkasında olanca sinirinizle bu sahneyi yönetirken buluvereceksiniz. İzleyicilikten yapımcılığa geçtiğinizin farkına vardığınız an, işte o an, acıların en büyüğü ile karşılaşacaksınız. Çünkü çok önceleri hayatınızı burada kazanıyor, hayallerinizi burada gerçekleştiriyor, umutlarınızı burada besliyordunuz.

Oysa şimdi, bir seyyar satıcının kulakları yırtan bağırtısı, kapalı dükkân kepenklerine vurulan birkaç şımarık yumruk ve tabi bu sokağın eskimeyen müdavimleri aç kedilerin miyavlamaları ile eski günlerini arayan birkaç ünlü figürü, ne değin istemeseniz de kameradan görülen salt gerçeğin acımasız yüzüyle sizi buluşturuyor. 

Sadece Beyoğlu’nun değil sinemamızın da kalbi olan ve ölümsüz yıldızların ayak seslerini, neşeli sohbetlerini ve birden patlayan kahkahalarını olduğu kadar yaşadıkları aşkları ve acıları da halen hissedilen bugün terk edilmiş bu sokak,  keşfeden ve keşfedilenlerin Yeşilçam Sokağıdır.

HAYAL DÜNYASININ GERÇEKLERİ

Oysa 1950 yılından itibaren çoğunluğunu film şirketlerinin oluşturduğu hayal dünyasının “gerçek” şirket yazıhaneleri buradaydı. Henüz emekleyen Türk sineması, soluk almaya burada başladığı için, sokak adına koşut, Yeşilçam sineması olarak anılmaktaydı.

Bu sokağı gerçek sokak yapanın, 1948 yılındaki Belediye Gelirler Kanununda yapılanolağanüstü değişiklik olduğunu söylersek yanılmış olmayız. Söz konusu kanunla yerli filmler için %75 olan verginin, %25'e düşürülmesi artık sinemadan para kazanılacağını düşünen yapımcıları bu sokağa taşınmaya teşvik etmişti.

Yeşilçam kavramı aslında, 10 yılda 50 film üretenlerin yerine geçen ve 1 yılda 50 film üreten şirketlerin mekân ile ortaklıklarının yol açtığı büyük bir ticari sinema anlayışını ifade etmektedir. Öyle bir mekân ki, yıllarca Türk sinemasının kalbi olmuş, kendisi olmasa da, sinemanın ülkede kalıcı olduğu kadar sevilmesini de sağlamıştır.

Sinema firmalarının buraya yerleşmeleri elbette tesadüfî değildir. Film endüstrisinin gelişmesinde Kanunların yeni anlayışa koşut değişmeleri kadar, hep gözden kaçan sokağın büyük serüveni, bu serüveni sürekli kılan kültürel tarihi de etkili olmuştur.

TARİHİN SOKAĞI

Eğer sokağın tarihinden bahsedilecekse Melek sinemasının dönemine damga vurmuş kültürel yapısına göz atılması gerekmektedir. Bunun için bir yüzyıldan fazla bir zamana, iki dünya savaşını da kapsayan yıllara dönülerek incelenmesine ihtiyaç vardır.

DÖNÜŞÜMLER

Söz konusu binanın serüveni İstanbul Avcılar Kulübü adıyla 1884 yılında dönemin ünlü mimarı Alexandre Vallaury tarafından (Club des Chasseurs de Constantinople)  inşa edilmesiyle başlamıştır. Hemen ardından Yeni Sirk ve Tekerlekli Patinaj Pisti gibi değişik işlevlerde kullanılmasının akabinde 1918 yılında Yeni Tiyatro olarak faaliyete geçmiştir.

Zamanın İstanbul’unun kültür ve sanat alanındaki hayret verici durumunun daha iyi anlaşılması için, Yeni Tiyatro’da, Viyana’dan gelen operet topluluklarının temsiller verdiği, hatta o dönemin yürek hoplatan güzel operet yıldızı Cordi Miloviç’in burada uzun bir dönem çalıştığı mutlaka ifade edilmelidir.

1924 yılının sonuna gelindiğinde ise Melek adıyla açılışı yapılan sinema “Ameli Elektrik” dergisi tarafından, “1000’den fazla izleyici kapasitesi, seyircilerin gözlerini yormayan ışık tasarımı ile mükemmel tanzim edilmiş bir eser” şeklinde okuyucularına duyuruluyordu. 

VARLIK MI YOKLUK MU?

Yalnız sinema değil, Yeşilçam sokağı da 1940’larda çıkartılan Varlık Vergisi Kanunu sonrasında ise önce İstanbul Belediyesi, sonra ise Emekli Sandığı tarafından satın alınarak Emek Sineması adıyla tarihi ve kültürel yolculuğuna devam etmiştir.

RESTORASYON

Restorasyonu konusundaki karşılıklı tartışmalarla geçen yaklaşık yirmi yıllık dönem, sadece Emek sinemasının değil adeta Yeşilçam Sokağının da kaderi olmuştur.

Şu anda bulunduğu alanda, nasıl bu sokak Beyoğlu için çürük bir diş görünümündeyse, Melek sineması da Yeşilçam Sokağı için aynı görünümdedir.

Dolayısıyla modern teknoloji kullanılarak Emek sinemasının aslına uygun yenilenmesi, Yeşilçam Sokağının da benzer bir düzenlemeden geçmesi ile mümkündür. Tam anlamıyla bir kültür mirası olan bu sokak ancak içindeki kültür mirasının korunmasıyla düzenlenebilir.

Bugün geldiğimiz noktada bölgenin tarihçesini kapsadıklarıyla birlikte anlatırken, içinde yaşadığımız kentin toplumsal ve kültürel hayattaki değişimlerini, insanların sanat ve kültüre bakışını ve dönemin genel havasını solumak mümkündür.

Özetle belki de anlatılan Yeşilçam Sokağı değil, iyi ya da kötü, güzel ya da çirkin, duyarlı ya da duyarsız, insanın ta kendisidir.  İşte şimdi sözcüklere sığmayan kısma geldik. Bundan sonrası size ait, artık siz konuşun…

  

 
Toplam blog
: 340
: 1591
Kayıt tarihi
: 10.03.08
 
 

Basınla ilgili bir kuruluşda çalışmaktayım. Uzun yıllar basınla ilgili konularda danışmanlık yapt..