Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

03 Temmuz '10

 
Kategori
Güncel
 

Yeşilkale'den Mektup Var!

Yeşilkale'den Mektup Var!
 

Yeşilkale ilçesi


Gecenin saat; 23’ü nöbetimin bitmesine bir saat var! Sevgili arkadaşım(…) elektronik mektubunda halımı hatırımı soruyor, işte ben de bu cevap olsun diye bu satırları yazıyorum. Değerli mektubunuzu aldım, ben de size, ne desem! Diye şaşırdım kaldım, bir iki cümleyle cevap yazsam, ne siz benim cevabımdan bir şey anlamış olursunuz, ne de ben, meramımı yeterince anlatmış olurum, Eskiden ne güzel uzun uzun mektuplar yazardık, Ne zaman ki, telefon ve internet yaygınlaştı, yazmayan ve okumayan halkımızın üstün rağbeti sayesinde, mektup yazma gibi alışkanlıklarımızla birlikte, birçok adet ve usullerimiz de, tek tek yok oldu. Ancak ben yazmayı her zaman sevdim, seviyorum ve her zaman mektupların gücünü ve sihrini savundum, yazıyorum ve her zaman yazmaya devam edeceğim. Bil mukabil, size eşinize selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Çocuklarınıza sağlık ve uzun ömür diliyorum.

Alışıp alışamadığımı soruyorsunuz; Alışamadığımı hemen söyleyebilirim, evim, eşim ve çocuklarım İstanbul’da, ben ise, eski bir Resmi binadan bozma, bugün ise, misafirhane olarak kullanılan pencereleri hapishaneyi andıran, demirle örülmüş ranzalı bir odasında, pencere önüne konulmuş karşılıklı iki ranzanın birinin, alt yatağında yatıyorum, Sabah, öğle, akşam, aşçımız Hakkı’nın yaptığı yemeklerden yiyorum. Yirmi dört saat nöbet tutan, Ahmet kardeş’in nöbetçi olduğu bir sırada ben TV izleyebiliyorum, benim nöbetçi olduğum bir sırada ise, ancak onun televizyon seyredebildiği, bir ortamı paylaşıyoruz, banyo- tuvalet ve mutfağı ortak kullanıyor, çamaşırlarımızı sıra ile yıkıyoruz. İlk bir ay ranzanın alt yatağına girdiğim zaman, boğulur gibi oldum, ranzaya alışamadığımı anlayınca, bir gün oda arkadaşımla anlaşmalı olarak, birlikte gizlice benim yattığım ranzayı söküp, dışarı atmaya karar verdik, kimsenin olmadığı bir vakitte, derhal ranzanın üst kısmını söküp dışarı attık, başlık ve bağlantı demirlerini de tavuklara kümes yaptık, Artık müstakil bir yatağım olmuştu. Bu eylemimden ötürü bir hafta kendimi mutlu hissettim. Civcivlerle birlikte yaklaşık yirmiye yakın tavuğumuz var, dört ördeğimiz, beş tane de tavşanımız. Tavşanlar, oda arkadaşım Rasim Bey’in diktiği biber fidanlarını kemirince, hepsini kovduk. Ördek yavrularından biri kafasını tahliye borusuna söküp çıkaramayınca, boğularak öldü, o gün çok üzüldük, arkadaşlarımızdan biri; Aşcı Hakkı’nın yemciden aldığı bozuk yem nedeniyle hayvanın öldüğünü iddia etti. -“veteriner’e haber verelim, ‘otopsi’ yapılsın! “ dedi, Bir diğer arkadaşımız, misafirhanenin arkasında evi olan, cadde üzerinde ayakkabıcı esnafı, Halil’in ‘yaramaz’oğlu Abit’in, top oynarken, topunu devamlı bahçeye düşürdüğünü, sonra da, bahçe duvarına tırmanıp bahçeye girdiğini, bu duruma sinirlenen aşçımız Hakkı’nın plastik topu kestiğini, buna çok kızan ‘Abit’in de, intikam almak güdüsü ile içeri girip, ördek yavrusunu öldürerek Aşçımız Hakkı’ya bir mesaj verdiğini, derhal Cumhuriyet Savcılığına dilekçe verip şikâyetçi olmamız gerektiğini ileri sürdü. Ördek yavrusunun öldüğü gece, kriminal tahlil ve araştırmalarımız gece yarılarına kadar sürdü, ertesi gün kalktığımızda; olayın aslının tahliye borusu ile ilgili olduğu anlaşılınca, ‘Abit’te hışmımızdan kurtulmuş oldu. ** ** ** Göreve başladığım tarihten itibarenbir iki aylığına yolcu salonunda çalıştım, her gün kavgadan sinirlerimiz gerildi, Yeşilkale halkı Türkiye’yi, yirmi sene geriden takip ediyor desem kimseye hakaret etmiş olmam! Bu nedenledir ki, devlet onlara bu kapıyı açtı diyorlar.

Toprak ağanın elinde, ilçe merkezinde yaşayan kesim kamu işlerinde, işçi amir ve memur olarak ücretli kesimi oluşturuyor ve sırtını Hazine’ye dayamış durumda. Vizelerin kalkmasından sonra, Suriye'ye gidip gelmeler artınca, kasabada, gözle görülür bir ekonomik canlanma oluştu. Sokaklar kilitli taşlarla örülüyor, belediye gece fenerleri ile caddeleri ışıklandırıyor ve süslüyor, kasaba çocukları da, abartısız tamamını kırıyor. Kasaba şantiyeye dönüşmüş, her aile evine kat atma çabası içine girmiş, kasaba makûs talihini yendi yenecek! Suriye’ye gidip mevzuata göre üç gün kalan yolcunun haricinde, günübirlikçi diye bir meslek grubu daha oluşmuş, bu insanlar, sosyolojik katmanın en alt kesiminde yer alıyor, ya da en alt gelir grubunu oluşturuyor. Dünün işsizi, marabası, inşaat hamalı, kalfası, faytoncusu, köyün çobanı, davulcusu, zurnacısı, bugün ya da her gün gümrükten geçerek Suriye’ye gidip, o ülkeden, yurda getirdiği, iki kilo çayı, 5 kilo toz şekeri, 2 karton sigarayı satarak elde ettiği örneğin, 50 Türk Lirası ile beş çocuğunu, yedi çocuğunu, onbir çocuğunu, onbeş çocuğunu bir karısını, iki hanımını, üç eşini beslemeye yada geçindirmeye çalışıyor. Beş çocuğu olan adam, kahvehanede, iki çocuklu adamdan daha itibarlı, yedi çocuğu olan, daha daha itibarlı, dokuz çocuğu olan bir kahraman edası ile karşılanıyor, ondört –onbeş çocuğu olan ise toplumda ağa statüsü elde ediyor, sözü dinleniyor, itibar görüyor.

Bu nedenle bölgede çocuk sayısı her gün artıyor, aşiret olmanın yolu çok çocuklu aileden geçiyor, şiddet’ e kaba güce tapıyorlar. Kanunların koruyuculuğuna, Demokratik devlete, Hukuk Devleti ne asla inanılmıyor, ** ** ** Suriye’nin ürettiği veya ithal ettiği her ne kadar ürün ya da mamul varsa, bizde daha iyisi var, bu fark daha gelişmiş bir ülke olduğumuz imajına haklılık kazandırıyor. Kalite ve standartlar açısından, bu gelişmişlik farkının bir rantı varsa, bunu Yeşilkale’liler yiyor. Ancak, bilginin teknolojinin insan hayatını kolaylaştıran nimetlerinden istifade edilmiyor. Örneğin; Komşu ülkenin karşı kasabasında, ondört çocuğu olan Faraz bey, Yeşilkale kasabası, Uzunyayla Köyü muhtarı ile, 7 bin TL bedel li, başlık parasına karşılık kızını evlendiriyor, Uzunyayla Köyünde, iki karısı ile on dokuz çocuğu ile yaşayan, dişleri dökülmüş, kalan birkaç tane dişide sararmış ve soluğundan gözleri durağanlaşan, vücudu, terlemiş katır terkisi kokan muhtara şu soruları sordum, -“Otomobildeki hanım kaçıncı hanımınız?” -“Üçüncü” -“Neden evlenme gereğini duydunuz?” -“Her evlilik taze bir başlangıç demektir!” -“Bu hanıma, ne kadar başlık parası verdiniz?” -“Yedibin Türk Lirası” -Resmi nikâh yaptınız mı?” -“Hayır” -“Eşlerinizin rızası var mı?” -“İlk eşimin var” -“İkincinin yok mu? -“Yok” -Neden yok?” -“Darbeyi ikinciye yaptık da ondan!” -“Birinci karın da, üzerine kuma getirmenin bedelini ödetmiş oldu anlaşılan!” -“Aynen öyle” ** ** ** Yine yazarım… Mektubumu burada sonlandırırken iyi geceler diliyorum.
 
Toplam blog
: 135
: 1323
Kayıt tarihi
: 29.09.07
 
 

Ali Emir KARAALİ, Rize Doğumlu, 1978 Rize Lisesi Mezunu, (1988)T.C. Anodolu Üniversitesi   'İşlet..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara