- Kategori
- Öykü
Yıkılan hayaller
Mühendislik eğitiminin son yılıydı. Üç yıllık bir öğrenimden sonra dördüncü yıla girmişler ve artık amaçlarına ulaşmak üzereydiler. Herkes nerede iş bulacağını ve neler yapacağını düşünüyordu. Bu arada sınıflarının yegâne kız öğrencisinin diploma projesini hep birlikte hazırlamaktan da geri kalmıyorlardı.
O yılın ilk sömestresinde bitecek olan statik dersinin yazılı son sınavıydı. O dersin hocası astığı astık, kestiği kestik cinsten, çok otoriter ve de hiç taviz vermez cinsten bir Prof. idi.
Sorular dağıtılmış ve çözümü için bir saat 45 dakikalık bir süre verilmişti.
O zamanlar test usulü yoktu. Verilen sorular herkesin bilgi dağarcığından çıkarılan bilgilerle çözülmeye çalışılırdı.
Bütün sınıf büyük bir gayretle soruları çözmeye çalışırken, hoca sınıfın içinde sert adımlarla dolaşıyor, bazen da gidip, kürsüsünden, kopya çeken var mı diye kontrol ediyordu.
Sınavın bitmesine 35 dakika civarında bir zaman kalmıştı. Hoca birden fırlayıp arka taraftaki bir öğrencinin kâğıdını aldı ve onu dışarı çıkardı.
Öğrenci hiç sesini çıkarmadan suçunu kabul etmiş ve çıkıp gitmişti.
Hoca dönüşte Kenan Susmaz’ın masasının önünde durdu ve kâğıdını incelemeye koyuldu.
Kenan Susmaz; sınıfın çok konuşan ve haksızlıklara tahammül edemeyen bir öğrencisiydi. Bombacı Vedat olayında da Yüksek Matematikten kalan bir kısım öğrenciler için manzume yazıp, yeniden sınav hakkı kazandıran kişiydi. Bu nedenle devamlı göze batar dururdu.
Yalnız kötü bir huyu vardı Kenan’ın. Herhangi bir şey yaparken ya da okurken; kendisine üç yaşında bir çocuğun baktığını hissetse, konsantrasyonu bozulur ve devam edemezdi.
O gün de, başına dikilip, yaptıklarını gözden geçiren bir hoca olunca; konsantrasyonu bozuldu ve soruların çözümüne devam edemedi.
Bu durumdan şüphelenen hoca: önce Kenan’ın kâğıdını alacakmış gibi oldu, sonra vazgeç hadi sen de; dercesine bir hareket yapıp, kürsüsüne oturdu.
Ancak bu hareket o kadar bariz bir şekilde yapılmıştı ki: Kenan’ın kafası karıştı ve üzerinde çalıştığı son soruyu çözemez hale geldi.
Bunun üzerine <ı>“ Yaa nasılsa son sorudayım. Geçmem için diğer sorulara verdiğim cevaplar yeter. Onları gözden geçireyim bir yanlışlık yoksa verip çıkayım. “ dedi. Bu amaçla yaptığı soruları gözden geçirmeğe başladı.
Soruların bir tanesinde bir toplama hatası buldu. 64 derece 30 dakika olan bir açıyı 74 derece 30 dakika olarak hesaplamıştı ve çözüm gereği bu açının bazı trigonometrik değerleri işlemlere girmekteydi.
O zamanlar; şimdiki gibi elektronik hesap makineleri olmadığından; İşlemler sürgülü hesap cetveliyle yapılmaktaydı. Ama logaritma cetveli kullanmak ta serbest ti.
Kenan işlemleri sürgülü hesap cetveli ile yapmakta olduğundan yanında logaritma cetveli yoktu.
64 derece 30 dakikanın trigonometrik değerleri de cetvelin kritik bir yerindeydi. Hoca toplama işleminden sonra ortaya çıkacak açıyı özellikle o rakama denk getirmiş ve bu arada öğrencilerin hesap cetveli kullanabilme kabiliyetini ölçmek, ya da soruyu zorlaştırmak istemişti.
Kenan; zihninin karışıklığı nedeniyle biraz önce 74 derece 30 dakika olarak hesapladığı açının trigonometrik değerlerini; bu kez 64 derece 30 dakika olarak bulamadı ve hocasına hitaben; <ı>“ Hocam izin verirseniz bir logaritma cetveli almak istiyorum. “ dedi.
Hoca çok sert ve adeta gürleyen bir sesle
- <ı>Olmaz öyle şey dedi ve devam etti
- <ı>Elinde hesap cetveli var. Logaritması da o, trigonometrisi de
- <ı>Yaptım efendim bir defa kontrol etmek istiyordum
- <ı>Ukalalık istemez. Ne halt ettiğini biliyorsun
- <ı>Ne yaptım efendim?
- <ı>Fazla konuşma bırak kâğıdını çık dışarı
Kenan yerinden kıpırdamadı. Çünkü yaptığı usulsüz bir şey yoktu. Olsaydı; böyle bir soru sorma cesareti gösteremezdi.
Dedik ya biraz da soyadında olduğu gibi, susmasını bilmeyen bir insandı.
Hoca Kenan’ın yerinden kalkmadığını görünce; Kendisi hışımla kalktı ve beş parmağıyla Kenan’ın kâğıdını kavrayıp, buruşturarak elinden aldı, sonrada açıp buruşukluğu düzelterek üzerine kocaman bir sıfır yazdı. Kenan’a da
- <ı>Çık dışarı
- <ı>Ne yaptığımı öğrenmek istiyorum efendim.
- <ı>Ben sana ne yaptığını öğretirim. Hadi bakalım şimdi çık dışarı
- <ı>Beni dışarı çıkarışınızın sebebini izaha mecbursunuz
- <ı>Ben kendimde öyle bir mecburiyet görmüyorum. Çık dışarı.
- <ı>Beni çıkarmaya hakkınız yok. Ben bir şey yapmadım.
- <ı>Bu mektebde hak 16 kuruşluk pulla aranır. Bu mektebin müdürü var, bakanlığı var, bakanı var. Bir istida yazar, altına da 16 kuruşluk pul yapıştırır, dilediğin yere şikâyet edersin.
Sınıftakilerden birinin hafifçe <ı>“ Makro Paşaya. “ sesi ve hoca devamla
- <ı>Eğer ben haksız çıkarsam istifamı basar giderim. Çık dışarı.
- <ı>Basit bir talebe için bir profesörü feda etmezler her halde.
- <ı>Öyle ise bir mum yak da derdine bak. Çık dışarı! Dışarı çık!
- <ı>Çıkmıyorum!
Bu söz üzerine hoca şaşırıp kaldı ve ne yapacağını bilemeden bütün sınıfa hitaben.
- İmtihan bitmiştir. Bırakın kâğıtları. Hepinize sıfır veriyorum.
Ve kâğıtları toplamaya başladı. İskender’in falı çıkmıştı…
Sınıftan itiraz sesleri yükseliyordu. <ı>“ Aman hocam! Yapmayın Hocam. Daha yarım saatimiz var Hocam. Lütfen yapmayın Hocam. Yaaa kendin yanıyorsun neden dışarı çıkmayıp bizi de yakıyorsun. Çıksana dışarı. “ sesleri.
Hoca bu seslerin hiç birine aldırış etmeyip kâğıtları topladı ve çıkıp gitti.
<ı>( Devam edecek )