Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yıldızlar.

Yıldızlar.
 

Kedim balkondan yıldızları seyrediyor. Sanki tek tek inceliyor, dalıyor gidiyor. Göz göze geldik bir an için. Küçük bir miyavlama ile bacaklarıma sürünüyor. Kucağıma alıyorum. Ben onu severken o tekrar yıldızların arasında kayboluyor.

..

Kumlara gömülmüş iri bir kaktüsün yanından yıldızlara bakıyorum. O kadar çok ki.

Yoldan yeni gelmişiz, her yer karanlık. Küçük bahçe ışıklandırması ile kaktüsün yanına kadar gelmişim. Kaktüs boyum kadar ama yıldızlar çok ilgimi çekmişti. Ne kadar çok ve ne kadar net görünüyordu. Hepsi tek tek bana göz kırpıyordu. Annemin sesi ile yatma vaktinin geldiğini biliyordum ama hiç yatmak istemiyordum.

-Hadi oğlum yoldan geldik yatalım, yarın bizim nasılsa.

..

Sabah uyandığımda cıvıl cıvıl kuş sesleri beni balkona kadar taşıdı. Etrafımız sanki yeşil dağlarla çevriliydi. Otelin hemen önünde başlıyordu deniz ve ileride küçücük bir ada vardı. Babam bir an evvel kahvaltı edip yola çıkmamızı istiyordu. Bense burayı hiç terk etmek istemiyordum.

Hep beraber bahçeye kahvaltı etmeye indik. Ferforje masa ayağı yapmışlar ve beyaza boyamışlar. Üstüne cam koymuşlar. İskemleler de öyleydi. İnce bir minderin üstünde oturmaya çalıştım ama boyum yetmedi. Birkaç minder daha verdiler bana. Çam kokusu deniz kokusuna karışmış, hafif bir rüzgar eşliğinde yüzümüzü yalıyordu. Biraz içimiz ürperdi. Ama, deniz kıpırtısız duruyordu, çarşaf gibi. Güneş dağların arkasında bize kendini göstermemişti daha. Etrafımızda güller, rengarenk çiçekler vardı. Hiç ses yoktu. Sessizliği bozan, uzaktan geçen bir balıkçı motorunun sesiydi.

Öğrendiğim kadarı ile, burası Fetihe, otelse Likya oteli, karşımızda ki ada Şövalye adası ve gideceğimiz yer ise Ölüdeniz’ miş.

Yola çıktığımızda güneş dağları aşmış ve sıcaklık artmıştı. Toprak bir yoldan çok yavaş ilerleyerek bir dağa tırmanmaya başladık. Yol hem bozuk hem taşlıydı. Ve araba ilerledikçe içeri toz toprak doluyordu. Tahminen yarım saat gittikten sonra babam, ‘ buraya gelmemizin sebebini biraz sonra göreceksiniz ‘ dedi. Bir virajı alıp dağdan inişe geçtiğimizde upuzun bir kumsal gördüm. O kadar sarıydı ve o kadar güzeldi ki. Hele denizin rengi, anlatılamazdı.

Bir müddet sonra Otel Meri’ ye geldik. 8 odalı küçücük bir otel. Yanında bir mocamp. Köfteci Ali tabelası var.

Odamıza yerleştikten sonra mayolarımızı giyip denize gittik. Kumun inceliği, denizin güzelliği, anlatmak ile olmaz, mutlaka yaşanmalı. Etrafımız dağlarla çevrili bir göldeydik. Her yer çam. Hiç kimse yoktu. Mutlak bir sessizlik hakimdi. Sessizliği benim çığlıklarım bozuyordu. Bütün gün denizdeydim. Yemeden, içmeden, sahilde bir kumlarla, bir denizin içinde haytalık yapıyordum. Hiç yatmaya niyetim yoktu. Öğle vaktini uyuyarak geçirmek bana göre değildi. Sahilin biraz gerisinde ağaçları oyup oturma yerleri yapmışlardı. Benim çok ilgimi çekmişti. Gidip gidip oturuyordum.

Akşam yemeğinden sonra ben dolaşmaya çıktım. Gide gide, ağaç oyuklara gidip uzandım.

O sessizliğin içinde, zifir karanlıkta yine yıldızlarla birleştim. Tarifsiz bir güzellikti. Ne düşündüğümü anımsayamıyorum ama uzunca bir süre yıldızlara bakmıştım.

Uyumuş kalmışım tabii ki orada. Sabah yatağımda uyandım.

..

Yıldızlar beni nerelere götürdü, 1974 yılının Mayıs ayına. Şimdi Ölüdeniz, otellerle, kalabalık tatil yapan insanlarla, teknelerle dolup taşıyor. Ne o sessizlik, ne o doğallık var artık. Havası bile farklıdır herhalde.

Yıldızlarda aradım annemi, babamı. Biraz içimi çektim, gözlerim doldu. Göz göze geldim kedimle. Sonra yine yıldızlara bakmaya başladık. Ben başka hülyalara, o başka……

 
Toplam blog
: 51
: 628
Kayıt tarihi
: 12.04.07
 
 

Hayatı farklı gözle bakmayı seven, haksızlığa tahammül edemeyen, olaylara sessiz kalıp yerinde mü..