Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Temmuz '07

 
Kategori
Siyaset
 

Yılların tartışması son bulsun: Mustafa Kemal Atatürk kimdir?

Yılların tartışması son bulsun: Mustafa Kemal Atatürk kimdir?
 

Mustafa Kemal Atatürk kimdir?

Yıllarca tartışıldı. Kimi solcu dedi, kimi sağcı. Kimi dindar, kimi laik, kimi müslüman, kimi ateist. Kimi demokrasi sevdalısı, kimi diktatör. Kimi Batı yanlılığından dem vurdu, kimi Batı karşıtlığından. Kimine göre Türkçüydü, kimine göre evrenselciliğe inanan bir dünya insanı. Kimine göre savaşı seven şahin ruhlu biriydi, kimine göre savaş karşıtı bir barış adamı.

İnsanların anlamakta zorlandıkları veya anlamak istemedikleri önemli bir gerçeği açıklamak istiyorum önce. Bunun bütün tartışmaları bitireceğini (!) umuyorum. Atatürk'ten kendi ideolojisi uyarınca laf cımbızlayan, Atatürk'e yıllardır farklı ideolojik yaftalar yapıştırmaktan bıkıp usanmayanlar anlar mı bilmiyorum, ama ben söylüyorum:

Atatürk bir pragmatist, yani faydacıydı...

Komünizme inanıyor diye bir şey yok, kapitalizme inanıyor diye de. Faşizmi savunuyor diye bir şey yok, her koşulda demokrasinin tek çıkış yolu olduğuna inanıyor diye de. Atatürk güçlü bir Türkiye istiyordu. Atatürk güçlü, çağdaş, ezilmeyen, başkalarının şamaroğlanı olmayan bir Türkiye istiyordu. Atatürk'ün komünizm ütopyası veya bu yönde bir misyonu yoktu, ancak komünist sistemin temel insani düsturlarından yararlanmak istedi. Faşizm ve diktatöryal rejim devrimlerin yerleşmesi için şarttı. Kendisi, bugün onu diktatör olmakla suçlayanlardan çok daha iyi biliyordu idaresinin bir aralık diktatöryal bir hal aldığını, ama laik bir ulus devlet kurma projesini uygulamakta olan ülkesi için gerektiğinde bunu araç olarak kullanmaktan çekinmedi. Buna karşılık "vakti gelince" ortaya çıkacak çok partili hayatı desteklediğini herkes biliyordu, hatta bunu denedi.

Eğer barış gerekiyorsa ülkeye, barış... Yunan işgalinin hazırlayıcısı Venizelos'u savaşın üzerinden çok geçmeden ülkesine davet etti. Doğu ve Batı ile paktlar kurdu, gerektiğinde yayılmacı İtalya'ya gözdağı vermeyi de ihmal etmedi. Donanmasının "bitik" olduğunun farkındaydı, daha büyük kayıplardan sakındığından 12 adalar macerasına girişmedi. Savaşlardan yeni çıkmış bir ülkenin önce bir "oturması" gerektiğini çok iyi biliyordu. Elinde aç bir Anadolu varken Hitlervari manevralara girişmeyi aklından bile geçirmedi. Barış yanlısıydı ama gerekseydi ve savaşla ekonomik-insani anlamda kaybedeceklerinin kazanacaklarından az olduğunu görseydi çekinmez, Türkiye'nin çıkarları için savaşa da girerdi.

Batı yanlısıydı, çünkü ülkesinin bir daha savrulmamasını, yok olmamasını sağlayacak bilgi, teknoloji, düşünce gücü batıdaydı. Sanatından felsefesine modern dünya- örnek alınacak uygarlık, hegemon güç batıydı.

Batı karşıtıydı, çünkü aynı Batı bir yönüyle her daim emperyalist ve sömürgeciydi.
Din konusuna gelelim. Aslında din konusunda Atatürk'ün görüşleri yine "toplumsal fayda" anlamında insanlardan sakınılmasına karşın kısa ve nettir. Hatta bunu yabancı gazetecilerle yaptığı mülakatlarda açıkça göstermiştir (belgelerine ulaşmak oldukça kolay).

Kimse bu konuda insanların "iç" ine inip kesin hüküm veremez ancak söylemlerince Atatürk mistik inancı olan biri değildi. Bugün birçok kişinin bildiği anlamda mistisizmle iç içe geçmiş, mistik kutsalları olan "din" sistemine inanıp inanmadığı konusu muğlaktır. Ona göre -Muhammed- her şeyden önce çok önemli bir ahlaki öğreti lideridir. Yazdıkları, söyledikleriyle önemli bir misyon yerine getirmektedir ve din, toplumsal anlamda işe yarayan, insanları ahlaki açıdan diri tutan ve vatanseverliği besleyen önemli bir kurumdur.

Ancak... Mistik inanışı olmayan, mucizelere inanmayan Atatürk'ün inandığı şey Türkiye'nin gücü, Türkiye'nin büyüklüğü, kısacası Türkiye'dir. Dinin, bireysel ve toplumsal anlamda insanları ileri götüren düsturlarına saygı duyup, (imamları maaşa bağlayacak, Yunanlar tarafından yıkılan camileri tekrar onartacaktır), insanları geriliğe ve büyük planda çağdaş ülke olma hayalini aksatacak "kafa" yapılanmalarına yönlendirecek tarafının, daha doğrusu Müslümanlığın bu şekilde anlaşılmış ve yozlaştırılmış biçiminin tam anlamıyla karşısındadır.

Yani; Atatürk'e solcu demek, sağcı demek, demokrat demek, diktatör demek, Batı yanlısı demek, Batı karşıtı demek, solcu, sağcı, şahin, güvercin demek, Müslüman olduğunu söylemek, dindarlığından dem vurup onu "hadi canım ateistti" ile çürütmek. Bunların hiçbiri önemli değil, gerçek ve anlamlı da değil.

Atatürk siyasi oy ve rant peşindeki saptırılmış bir ideoloji kırıntısının neferi değildi.
Atatürk'ün bir tek amacı vardı: "Çağdaş, bağımsız, laik, müreffeh Türkiye Cumhuriyeti...

Gerisi eklektik bir düzlemde kullandığı; araçlarıydı...

 
Toplam blog
: 108
: 2011
Kayıt tarihi
: 22.06.07
 
 

İsmim Burak Çapraz. Buraya başladığımda 21'dim, öğrenciydim. Bir okul bitti ama hala öğrenciyim. İl..