Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Kasım '08

 
Kategori
Sinema
 

Yine ağlattın Çağan!

Yine ağlattın Çağan!
 

Gözyaşları içinde Issız Adam’ın salonundan ayrılmak kaçınılmazdı. Sonlara doğru artan duygusal tansiyon, son karede kalplerden vuruyordu seyirciyi.

Mekanlar, ışık, oyunculuk, yönetim tam anlamıyla 1. sınıf bu filmde, etkilenmemek elde değil.

Melis Birkan (Ada) oyunculuğunun yanı sıra ayrı bir doğallık katan konuşma tarzıyla filme adını yazdırıyor ve gelecekte bu adı çok duyacağız gibi görünüyor.

NTV’deki 4 kadının programına konuk oldu geçen hafta Alper’i oynayan Cemal Hünal. Bu programda filmi bu kadar övmeseler belki de izlemeye gitmeyecektim.

“Arıza erkekler kadar arıza kadınlar da var” diyor, kendisi de nedense hep arızalı kadınlarla birlikte olduğunu, onlarda bir tür çekim bulduğunu anlatıyordu. Günümüz dünyasının “arıza” olma durumu nedir acaba? Mutluluğu bulduğu, mükemmeli bulduğu halde bunu bırakıp gitmek midir? Hep aramaya devam etme ihtiyacı mıdır? Bağlanma korkusu mudur? Kaybetme korkusu mudur? Yalnızlığın özgürlük olduğunu savunarak, geleneksel olandan kaçış mıdır?

Alper tam da geleneksele kaydığını hissettiği anda boğulduğunu da hissediyor ve onu bağlayacak ilişkiden uzaklaşmak istiyor. İki kadın tarafından yönetilmeye başlayan hayatının kontrolünün de elinden gittiğini farkediyor ve buna izin vermek istemiyor.

Film samimi, doğal ve oldukça gerçekçi bir akışa sahip. Diyaloglar çok sahici. Batan, tırmalayan hiçbir replik yok. Belki de ilk kez bir Türk filmi kendi trendini yarattı ve 45’likler ya da havuçlu-tarçınlı kek tarifi aranılmaya başlandı.

Çağan Irmak cinselliği de ustalıkla yediriyor filme; aşk olunca cinselliğin dilinin de nasıl değiştiğini gözlemliyoruz. Bu anlamda başka bir boyuta geçen Alper için artık Ada’dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olamayacaktı. Sonrasında onunla yakaladığı gerçek sevgiyi arayışın, yaşadığı pişmanlığın yoğunluğunda iyiden iyiye yalnızlığa gömülüp mutsuz olacaktı.

Ada’nın “karda donmak üzeresin, uyku tatlı geliyor ama sen öldüğünün farkında değilsin” sözü de kendini gerçekleştirecekti.

Senaryoda dikkat çeken bir çelişkiyi not etmeden geçemeyeceğim. Alper’in Anadolu’dan İstanbul’ a gelerek restoran işine başlayan bir karakter olmaktan çok, sanki çok iyi eğitimlerden geçip de New York ‘da bir süre yaşamış, hatta bu şehirde eğitim görmüş, profesyonel bir kariyer yapmış, çok paralar kazanmış, sonra her şeyden sıkılıp restoran işine başlamış, “postmodern” şehir insanı tiplemesi olması. Yani bohem tipleme, Alper’in geçmiş yaşam dokusuyla çok da örtüşmüyor. Nasıl “arıza” hale geldiğine ve bohem bir hayat tarzına kavuştuğuna dair izler filmde temelsiz kalıyor.

Yine de "ıssız adam" son dönemde izlediğim en lezzetli Türk filmi.

 
Toplam blog
: 144
: 1429
Kayıt tarihi
: 12.09.07
 
 

ODTÜ İşletme mezunuyum, felsefe bölümünde master eğitimi aldım, uzun yıllar bankacılık ve finansm..