Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ağustos '06

 
Kategori
Dilbilim
 

Yine dil meselesi

Yine dil meselesi
 

Ben Mehmet Akif’i herkes gibi sadece İstiklal Marşı Şairi olarak değil, bu milletin sesine tercüman olan millet şairi olarak da çok seviyorum. Bütün şiirlerinin toplandığı “Safahat” isimli kitabında: “ Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz; / Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz” der. Biz büyük bir milletiz. Hem de öğretmen bir milletiz. Batı’da kurulan üniversitelerin projelerinin temellerini atan da yine bizdik. Yıllar boyu bizim ilim adamlarımızın yazdıkları Batı’da ders kitapları olarak okutulmuştur. Dilimizle, Dinimizle, San’atımızla medeniyetler kurmuş, aynı zamanda medeniyetler kurulmasına da öncülük etmişiz. Yeryüzünde sadece kağıda değil, dünya coğrafyasının taşına toprağına da tarihi yazmışız. Bunu kağıt inkar etse de, topraklar inkar edebilir mi?

Tarihi geçmişi böylesine sağlam ve köklü olan bir milletin çocuklarıyız. Bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkmak zorundayız. Dil de bu değerlerin önde gelen unsurlarından biridir. Hatta bir milleti millet yapan; olmazsa olmazlarındandır. Milletler onunla ağlar, onunla gülerler. Onunla tarihlerini, şiirlerini, destanlarını yazar; türkülerini onunla söylerler. Dili olmayan toplumun millet olmak gibi bir hakkı da yoktur. Zira dil, bütünün parçası değil, bilakis ta kendisidir. Tarihte dili üzerine oyunlar oynanmadıkça bir milletin diğer değerleri de sarsılmamıştır. Dünden bugüne milletleri yıkma planları hep dil üzerine kurulagelmiştir.

Dilde yozlaşma başlayınca milletin çocukları dün ile bugün arasındaki devamlılığı unutacaklar; bir hafıza kaybına uğrayıp zihinsel çıkmazlara sürükleneceklerdir. Ortaya çıkacak nesil çatışmalarıyla da torun, dedesinden hatta babasından uzaklaşacaktır. Bu ise milletin yıkımına sebebiyet verecek korkunç bir haldir: adeta milletin ölümü demektir.

Temel sağlam değilse üzerine büyük ve köklü binalar kurulması mümkün değildir. Gelecek tehlikelere karşı savunmasız bir neslin yetişmesi de kaçınılmaz demektir. Nitekim bugün birçok toplumun kültür emperyalizminin kurbanı olduğuna şahit olmaktayız. Bütün bunlar zamanında verilmeyen tepkilerin neticeleridir.

M.Selahattin Şimşek bir sözünde :” Çocuklarımızın ayaklarına batacak dikenler, ya ektiklerimiz, ya da sökmediklerimizdir.” der. Bugün bizim de millet olarak başımızdaki en büyük sıkıntılardan birisi, dil meselesidir. Açıkça söylemek gerekirse dilimiz Batıdan gelen kültür emperyalizminin kıskacı altındadır. Kimi toplumlar ağlayarak kurban verirken biz de ne yazık ki gülerek kurban veriyoruz. Korkarım ki bu hal bizi tedbir almakta, tavır ortaya koymakta çok geç bırakmasın.

Şu giydiğimiz kıyafetlere, alış-veriş yaptığımız mağazaların isimlerine, gündelik elimize geçen ürünlerin markalarına vs. bir bakalım. Ne görüyoruz? Yüzde seksen, dilimizden gelmeyen ve bizi yansıtmayan; hatta bizimle hiç de alakası olmaması gereken yabancı kökenli kelimelerle kuşatılmış değil mi?...İşte bu gerçek bizim içerisine düştüğümüz dil bataklığının apaçık bir göstergesidir. Korkarım yakın bir gelecekte, bebeklerimizin isimlerini de yabancı kökenli isimlerden vermek isteyecekler çıkacaktır. Hoş şu sıralar, bilhassa sokaklarda, annelerin ağzından kültürümüzle alakası olmayan garip isimlerin telaffuz edildiğini duymuyor da değiliz. Bu şuursuzluk sadece kanımıza dokunmakla kalmıyor, canımızı da yakıyor değil mi? Eğer bu vatan yeryüzünün en şerefli milletlerinden bir millet olan büyük Türk Milletin vatanı olmasaydı, farz-ı muhal bir müstemleke memleketi olsaydı bu durumu hoş karşılayabilirdik. Sergilediğimiz dil bozgunculuğu ile bu büyüklüğe ihanet etmekte değil miyiz? Arkadaş! bırak da bu küçüklüğe, küçük olanlar tenezzül etsin; küçük olanlar vatanlarını yabancı kökenli kelimelerle süslesin!

Çok değil, daha kırk yıl öncesine kadar bizim esnafımız, bizim ticaret erbabımız bu konuda daha hassas idi.Dükkanına, müessesine en azından kendi çocuğunun ismini, bize ait isimleri verirdi. Nereden nereye geldik değil mi? Bu bizi sarsmalı ve uyandırmalıdır.

M.Kemal Atatürk Türkçeyi Türkleşmek olarak görüyor, vatanını yabancı boyunduruğundan kurtaran bu milletin dilini de kutarması gerektiğini her fırsatta ifade ediyor, buna olan inancını vurguluyordu. Atatürk'ün Başöğretmenliğini yaptığı güzel Türkçemizin bugünkü durumu karşısında bu milletin her ferdi kendi üzerine düşen görevi yapmak zorundadır.

Rahmetli Cemil Meriç’in yazılarımda sıkça kullandığım bir sözünü tekrarlayayım: “Kamusa (lügate,sözlüğe) uzanan el, namusa uzanmıştır.” diyor. Şimdiye kadar yaptığımız ciddi hatalar bizi güverteden tabana vurdurmuştur. Gemi su almaya başlamıştır. Duyarlı olmanın, bu hatalı yolu terk etmenin, zamanı gelmiş, hatta geçmektedir. Bu milli bir meseledir ve bu ülkede yaşayan herkesin üzerine düşen milli bir sorumluluktur. Evet şimdi uyanışın ve özünü buluşun tam zamanıdır. Vakit çok geç olmadan…Haydi milletim…

 
Toplam blog
: 574
: 922
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Samsun Yazarlar Derneği (Kurucu) Başkanı. 12 kitabı neşredildi. Türk Güreşinin Sembol ismi Yaşar ..