Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

28 Şubat '12

 
Kategori
Güncel
 

Yine mi kar?!.. Evet, yine kar!..

İstanbul'un yüksek dağlarında (Bu dağlara "tepe" diyorlarsa da...) kuzeyden aşağıya doğru fırtınalı bir şekilde serpiştiren kar altında duraklara; duraklardan arabalara, arabalardan tekrar duraklara, oralardan da okuluma zorlukla varabildim. Adları "bebe", "bala" ya da çocuk... O sabahın soğuğunda bile karla oynuyorlar. Bu ap ak kar bambaşka bir şey!..

Yine mi kar?!...

Evet, yine kar!..

Birkaç yıl önceydi. Kar, bu günlerde yağdığından daha çok yağmıştı İstanbul'a. Erzurum'dan, İstanbul'a yeni gelen fakir fukara bir aile, parasızlıktan bağış yapamadıklarından, evlerine en yakın olan okul; ailenin iki çocuğunu okula almamıştı. Aile de, çocuklarını evlerinden daha uzak bir okula yazdırmıştı. Okul dönüşü iki kardeşten biri, hem açlıktan ve yorgunluktan hem de soğuktan yolda kalmış ve cansız bedeni bulunmuştu sonra da... Semt Ümraniye olmalıydı, rahmetli mübarek bebenin de adı Ramazan olmalıydı, yanlış hatırlamadıysam. Okullar tatil edilmemişti. Gazeteler yazdı, bir yazar da durumu, yazısına konu etmişti. Sonrasını bilmiyorum. İstanbul'a ne zaman kar yağsa Ramazan bebe gelir aklıma. Çocuk, bebe, bala!.. Çocuk olmasa, insanın, insanlığın ne değeri olur ki!.. Kurtulamadı bir türlü fukaralıktan ama, ne analar-babalar ne de çocuklar...

İstanbul'da yine kar. İstanbullu karı seviyor, kar İstanbul'u mahvediyor. Aslında İstanbul'u mahveden kapkara yollar, kapkara dimdik betonlar (bunlara ev diyorlar), koyun sürüsünden çok çok fazla hareketli tenekeler (bunlara araba diyorlar) ile çok kalabalık insanlar... Kar beyaz ve tertemiz. Çok seviyor ve onunla top oynuyorsun. En sevdiğinden hiç tanımadığına, oyun içinde avuçlayıp avuçlayıp topa çevirip atıyorsun karşındakine... O da sana atıyor...  At at, tut!.. Tut tut at!..

Köylük yerde kar, oyun işi değil, hayatla savaşın ta kendisi. Un ufacık bir bebeyken kendi köyümden komşu köyün okuluna gidişimden bilirim. Babam ve o zamanki akranlarımın babaları ne cesur insanlarmış ki bizleri o uzak okula göndermişler. Bir de okumayı ve okutmayı çok seviyorlardı...Tam beş yıl boyumuzu aşan kar altında gidip geldik. Ayağımızda kara lastik. Lastiğin içi su dolar, çoraplarımız ıslanırdı; o içi su dolu lastik ayakkabı ile ve ıslak çoraplarla akşam üzeri güç bela eve dönerdik. Babalarımız ve annelerimiz kar altında uzak çeşmelerden su taşırlardı, bizlere; küçük ve büyük baş hayvanlara... Sonra da bizlere yemeğimizi; hayvanlarımıza da yemini, suyunu verirlerdi. Varsa sütlerini sağarlardı. Çok bebe de o kış kıyamette yaşayamaz, ölürdü. Mezar kazmak da çok zor olurdu. Bugün bu zorlukları yaşayan ne çok anne, baba ve çocuk vardır kimbilir... Kışın gitmek gerek; kamyon dolusu portakal ile, o köylere, Anadolu'ya... O köylerdeki her eve kasa kasa portakal bırakmak gerek. Kalın kalın çoraplar ve hele de en hasından botlar...

Kim yapacak ki bunları?!..

Kendisinin ve çoluğunun, çocuğunun herşeyi olan, karınları tok olanlar mı yapacak?!..

Bir de "Dönemeç"ini okumak lazım, Ümit Kaftancıoğlu'nun... O da kar altında okul yolculuğu yapmış, kitabında bunu anlatır. Kars Hanaklı idi Kaftancıoğlu. Seksen öncesindeki cinnet ortamına O'nu da kurban ettiler. Türk Halk Edebiya'tının ve Türk Halk Kültürü'nün bilgesiydi adeta...

Yine mi kar?!.. Evet, yine kar!..  Bembeyazından... Ap ak olanından... Tane tane yağanından...

Yağmur demiş ki kara:

-Sen ne kadar yağarsan yağ, ben üzerine üzerine yağar eritirim seni...

Kar da, demiş ki yağmura:

-Doğrudur, üzerime yağar ve eritirsin beni. "Ama" demiş kar; insanlar, beni sevdikleri kadar seni sevmezler. Ben yağınca herkes oynar benimle, sen yağınca da kaçarlar senden. Islatırsın insanları, perperişan edersin...

Kar ile yağmuru da kavga ettirdik ya, söz gelimi de olsa... Biz insanlar başka neye yararız ki, bir bakmışsın birbirimizle kavga etmişiz; bir bakmışsın doğayla ya da daha neler nelerle!..

Ama doğanın ve daha bir çok şeyin insanla kavgası çoktan başladı. İnsanoğlunun savaş dediği şey, geri tepti aslında... İnsan insana küs... Dağlar, tepeler, kayalar, börtü böcekler, kurtlar, kuşlar her bir şey insanoğluna küs...

Çünkü kaybetti insanlık, insanlığını...

Barış, sakız olmuş ağızlara; ama barış Kaf Dağı'nın arkasında, çok uzaklarda...

 

 

 
Toplam blog
: 323
: 2029
Kayıt tarihi
: 04.09.06
 
 

Yaşanan her hayat en iyi hayattır; yeter ki içinde kötülük olmasın!.. ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara