Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

02 Temmuz '09

 
Kategori
Deneme
 

Yokluğun içinde varlık aramak

Yokluğun içinde varlık aramak
 

Yeterince tepetaklak oldum mu acaba? Durağanlığı özler bir halim var, sıradanlığa teşne varoluşlarım. İçimde var olan onlarca sesin varlıkları, ortak noktaları, kırılma açıları.

Yorgunluk bu olsa gerek, ağırlaşmak, nefes alırken bile yutkunmak, biraz olsun gülerken uzun uzun dalmak, çok düşünmek bir yana artık düşünemediğini hissetmek, artık düşünmeye yetecek odaklanmayı yakalayamayacağını bilmek.

Böyleyim uzun zamandır, bir çift laf edemez oldum kendimle, sesim soluğum kısık artık kendi nefesime, içim sağır kendi sesime. Kendime yetemiyorum çünkü kendimi tamamlayacak gücü bulamıyorum, son zamanlarda biraz yarımım anlayacağın, biraz sağır, biraz nefessiz. Kısmi felç hayatımın doğru tarafları, çoktan eğrildi durumun bana kalan parçaları. Birimizin derdi ötekinden ne bir az ne bir fazla, her birimiz borçluyuz seyyah varsayılan bu yaşama. Çekiyoruz kendi safımıza, tüm gücümüzle asılıyoruz umuda, kopan yerleri sıkıca düğümlüyoruz, atan düğümleri kesip yeniden bağlıyoruz. Eksiliyoruz bir yandan, bir yandan uzatıyoruz kendi ipimizi başkalarının yamalarıyla. Sonra bir anda kayıyor elimizden, bulduğumuz ilk kuşağa sarılıyoruz bu sefer, ne yazık, ne çok yazık var hayatımızda birini daha ekliyoruz fütursuzca. Kesip attıklarımız, elimizden kaçırdıklarımız, başkalarından çaldığımız ha(y)(l)atlar‘ımız’, böyle yarımlanıyoruz, eksiliyoruz, parçalanıyoruz.

Bütünden eksilip parçadan çoğalarak ayrılıyoruz, bir gün yeniden tam olmak umuduyla tabi ki. Var olmak demiyorum, var olmaya inanmıyorum. Hem hep hem hiç olabilineceği inancındayım, hepliğin hiçliğinden veya hiçliğin hepliğinden fazlaysa bunu sorun addediyorum. Aynı iki yanını orantısızca bölmek, yokluğunla varlığını birbirinden ayırmak bundan bahsediyorum. Varlık yokluk mevzusuna daha fazla takılmak istemiyorum, bir kitapta geçen basit bir tanım yeterli herhalde ne istediğimi anlatmama; cahil insanoğlu aynı şeye iki isim vermiştir.

Geçenlerde duyduğum bir söz vardı, nasılsın demişlerdi, aldıkları cevap ise bir o kadar manidardır; düşüyorum ama sanırım bu kez daha çok kalkıyorum demişti bir yazar. Daha çok düşmek de eşdeğer değil mi zaten daha çok kalkmaya ama artık düştüğünü değil kalktığını görüyorsan kendini tamamlanmaya başlamaktır bunun adı. Bir kitapta rastladığım bir cümle de tam olarak bunu anlatıyor galiba; Düşme edimi ille de aşağı doğru gitmek değildir; yeterince tepetaklak olmuşsan yukarı doğru düşmeyi de başarabilirsin. Yukarı doğru düşmek, başkaları seni yükseliyor zannederken senin düştüğünü hissetmen. Var olurken eksilmen, bu kadar işte tüm kimyamızın çözümü. Elimi, kalemimi bağlayan buydu diye düşünüyorum son zamanlarda sanırım şu sıralar ben de yukarı doğru düşüyorum. Görebilme meselesi, elinin tersiyle ittiklerini değil, elinde tuttuklarını, bilemediklerini değil, bildiklerini görebilme, okumak isteyip de okumadığın kitapların değil, okuduklarının listesini yapabilme meselesi. Yokluğunun içinde bir varlık bulabilme hadisesi. Yine çok oyalandı elim, çeneme vuranlar elime nüksetti yine. İyisi mi her şeyi doğru düzgün yapmaya çalışın, aşağı doğru düşün, düşerken kalkacağınızı da görün, şimdiden okuduğunuz kitapları yazmaya başlayın, eminim zamanınızı alacaktır.

Ben mi? Ben de tüm gücümle çekiyorum umudu kendi safıma, başkalarının yamalarıyla, halatlarıyla…

 
Toplam blog
: 44
: 740
Kayıt tarihi
: 18.07.07
 
 

Kişisel, deneme ve öykü türündeki yazılarımı bu sayfada paylaşıyorum. Yorum ve önerileriniz için şim..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara