- Kategori
- Deneme
Yorgunum

Hayat kendini kandırabildiğinde yaşanası bir hal alıyormuş, yoksa diğer türlüsü çok yoruyormuş çok.
Kendine yalan söylemek, söyleyebilmek var olan acı gerçekleri ne kadar öteler ki ve yahut öteleyebilir mi?
Kendimizi merkezinde bulduğumuz herhangi bir sorundan, sıkıntıdan soyutlayabilme becerimiz, sahiden de olabilir mi? Bunun bir formülü varsa ben istiyorum, zira çok ağırlaştığımı düşünüyorum, üzerime demir bir külçe gibi oturan yaşanmışlıklardan.
Güven duygusunun ne ifade ettiğini ve var olup olmadığını sanırım tam manasıyla öğrenemeyecek hiçbir canlı. Ara sıra gelip göz kırpması, uzun soluklu beklentiler söz konusu olduğunda onu anlamsız kılıyor zira.
“Hayatıma yeni bir sayfa açıyorum hem de beyaz bir sayfa açıyorum” dediğimizde, daha önceki sayfaların üzerine karaladıklarımızı yok sayabilecek miyiz peki. Kimilerine göre kaderde kısmette olanları yaşıyorsak şayet, vebalini ödemek için neden ihaleyi yaşayana bırakıyor hayat. Seçme hakkımızın, seçme şansımızın olmadığı yazgılardan, durumu tam tersine çevirip seçimlerinin bedelini ödeyenlerden nasıl oluyoruz ki biz.
Kader elini koluna sallaya sallaya sorumluluklarından kaçarken, kısmetindekilerden sorumlusun dendiğinde, kısmetsizliklerine nasıl sahip çıkılır ki?
Ben halimden memnun değilim demek, çarkı tersine çevirmeye yeter mi acaba?
Kendi tercihlerimizle mi sıkışıyoruz çelik kafeslerin içine? Duygularımız perperişan bir oyuna dönüşen birlikteliklerden vazgeçememek alın yazısı mı, akıl tutulması mı?
Neden hafifletemiyoruz kendimizi ve bahşedilen hayatı, aptallığımızdan mı?
Birbirine düğümlenen soruların arasından, şimdiye değin umudunu hiç kaybetmeyen biri olarak kendimle çelişiyor olduğumu görmekten korkuyorum. Ben ki hayatın yakasından tutup kendimi bildim bileli cebelleşir dururum. Bu aralar eskiler ve yeniler, yaşanmışlar ve yaşanacaklar arasındaki illüzyonun sorumlusunu aramaktayım.
Bir türlü örtüştüremediğim alın yazısıyla, gerçekler arasındaki sorumlunun kim olduğunu soruşturmaktan yaşanan anı ıskalıyorum hayli zamandır..
Sadece ben değilim yorgun olan ve bunu artık çok iyi biliyorum. “Akışına bırak, kendini sorgulama, yargılama, takılma, keyfini çıkart, bitecek bir şeyin üzerinde fazla durma, ne kadar çok kafa yorarsan o kadar çok birbirine düğümlersin” gibi öğretici deneyimlerin cazibesi yok artık. Bunlar ağırlaşan ve hatta ağırlaştırılan yaşam yolculuğunda doğruluğunu sorgulatan gelişigüzel söylenen sözcükler. Bal gibide kafa yoruyor ve bal gibi sorguluyor, yargılıyor ve de yoruluyorsunuz.
Kendinizi, yaşadığınız yeri, birlikte olduğunuz insanları, bakış açınızı yenileyemediğiniz sürece, daha çok kader zede olarak şikâyet mektupları yazar durursunuz diyor yakınlardan bir ses.
Diyor da bunların yapılabilmesi için cesaret denilen kavramı, kader, alın yazısı denilen anahtarla kilitlediğini es geçiyor. Kendinden çözülemediği sürece herkes mutlaka bir yere tutsak esir kalıyor. Bahanelerin ardı arkası kesilmiyor. Hafiflemek istediğinden emin olduğunda, kaderinle bir konuş, belki de sen istediğin için ya da sen istemediğin için kendince hikâyeler yazıyordur. Ne istediğine karar verdiğinde, başlıklarıyla, kendi hikâyeni kendin yazmalısın, bunu bir düşün ve ona göre seçimini yap diyor yakınlardan yine bir ses. Gidemiyorsan kalacaksın, kalıyorsan da susacaksın. Cesaret özel insanlarda bulunur, bahanelere sığınanlar acizlerdir…