- Kategori
- Siyaset
Yüksek Perdeden "Anti Emperyalizm" Diye Bağırmak, Anti Emperyalist Olmaya Delil midir?

- Geçtiğimiz yıldı… Ne diyordu TSK’nın bir generali? “Sol-Sosyalist örgütleri birbirine düşürtmek bizim için çok kolaydı. Küçük bir fitne-fesat attınız mı ortaya, bu örgütler illaki birbirlerine düşerler. Ne var ki, fitneyi fesadı PKK’nın içerisine ne kadar sokmak istediysek de bu hedefimizde bir türlü başarılı olamadık.”
- Generalin bahsettiği fitne-fesadın ne olduğunu az çok sol-sosyalist çevreler içerisinde siyaset yapma çabası içinde olan insanlar bilirler. Sol-sosyalist çevrelerden birisine “Çamur at izi kalsın” babından bir girişimde bulunulduğunda, o örgütün birbirine düşmemesi için hiçbir neden kalmamış oluyordu. Ve general devam ediyor, “İstediğimiz sonucu elde ettiğimizde ise, örgüt makul bir düzeye çekilir, varlığı devletçe belirlenmiş ölçülerin içerisine sıkıştırılır ve o örgüt o haliyle varlığını sürdürür”.
- Sol-sosyalist çevrelerin devlet nezdindeki durumunu kavramak adına generalin yapmış olduğu bu açıklama bence önemlidir.
- Devlet her dönemde Kürt hareketine ilişkinde benzer yaklaşımlarda bulundu. Hatta devlet daha da ileri giderek pek de öyle akla gelmeyecek bir takım yaftalamaları dahi psikolojik savaş çerçevesinde yapmaya çalıştı. “Başarılı oldu mu?” derseniz, Kürt hareketi 30 yıldır halen varlığını sürdürebilmişse, devletin bu tip psikolojik savaş taktiklerine sığınarak izlemiş olduğu Kürt hareketini bölme operasyonu başarılı olamamış demektir.
- PKK’nın geçtiğimiz aylarda Uludere’de yapmış olduğu eylem sonrasında 24 asker şehit olmuştu. Bu eylem sonrasında Taraf Gazetesi’nin polis akademisi öğretmenlerinden yazar Emre Uslu bir televizyon kanalına bağlanarak “PKK’nın bu eyleminden sonra Öcalan’ın liderliği bitmiştir. PKK’nın yeni lideri Bahoz Erdal lakaplı Suriyeli Fehman Hüseyin olmuştur” demişti. Tipik bir “devlet aklı da” diyebiliriz Emre Uslu’nun yaptığı yoruma. Emre Uslu böyle söyledi ama sonra neler oldu? Hiçbir şey olmadı. Sadece Emre Uslu’nun söyledikleri havada kaldı.
- Sol-Sosyalist çevrelerde en çok tartışılan konulardan biriside Kızıldere Katliamıdır. “Kızıldere’de herkes öldü, neden Ertuğrul Kürkçü ölmedi?” diye sorarlar. “Ertuğrul Kürkçü ölseydi muradınıza mı erecektiniz?” diye insanın sorası geliyor. Ertuğrul Kürkçü o katliamdan sağ kurtuldu diye Ertuğrul Kürkçü’ye yenilir yutulur cinsten olmayan yafta vurmanın mantığı nedir? Tipik bir sol hastalıktır bu durum ve bu hastalıktan devlette her zaman memnun kalmıştır. Ki bu günde Kızıldere katliamı üzerine kelam edildiğinde, “Kızıldere’de katledilenler emperyalizme kafa tuttukları için katledildiler. PKK-BDP hattı emperyalizmle ense tokat ilişki içerisinde olduklarından bu güne kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir” yollu bir akıl yürütmesine sahipler ve akıllarınca bu yolla, PKK-BDP hattının emperyalistler tarafından memleketin başına musallat edildiğini kanıtlayacaklar. Öyle ya neden PKK-BDP bu güne kadar gelebildi ki? Bu güne kadar bütün örgütleri tarumar eden devlet nasıl oluyordu da PKK-BDP eksenli Kürt hareketini yok edemiyordu? Akşamdan sabaha emperyalizmle yatıp, emperyalizmle kalkan kafalar, kendilerince gayet mantıklı bir açıklama da getiriyorlardı bu duruma ve “Evet, bu iş emperyalizm desteği olmadan olacak iş değildir” diyerek, bir anlamda kendilerini avutmaya da çalışmaktalar. Yani demem o ki, PKK-BDP hattı da tıpkı 68 ve 78 kuşağı gibi tarumar edilmiş olsaydı, PKK ve BDP’yi emperyalizmin marifetidir diyen çevreler arkalarından ağıtlar yakacaktı sanırım. Yani bütün mesele bu tip yapılanmaların devlet marifetiyle yok edilememiş olmasında yatıyor. Ne güzel bir akıl yürütmesi değil mi?
- Geçtiğimiz yıl BDP’nin şimdiki Diyarbakır milletvekili Altan Tan şöyle demişti, “Biz Kürtler artık hiçbir şeyden korkmuyoruz. Ensemize kurşun sıkıldı, binlerce insanımız faili meçhule kurban gitti, dışkı yedirildik, Diyarbakır zindanlarında işkencenin en pervasızının muhatabı olduk, köylerimiz yakıldı, yıkıldı, köylerimizi terk etmek zorunda kaldık. Bu saatten sonra bizim hiçbir şeyden korkacak halimiz kalmadı. ” demişti. Öncesinde ise Emekli Koramiral Atilla Kıyat’ın söyledikleri vardı. Kısaca hatırlayacak olursak özetle ne demişti Atila Kıyat? “Devlet Doğu ve Güneydoğu’da o denli çok yanlış işler yaptı ki. Birçok insanı öldürdü, köyleri yaktı yıktı, insanları göçe zorladı.” demişti.
- Yukarıda yazdıklarımızdan hareketle;
- Bir taraftan doğuştan gelen hakları devlet eliyle gasp edilmiş Kürtler, hemen burada bir parantez açmakta fayda görüyorum, özellikle “devlet” diyorum, kimi arkadaşlar benim devlete işaret ettiğim noktada Türk halkını anlamakta, hayır, Kürtlerin hakları devlet eliyle gaspedilmiştir ve Türk ve Kürt halklarının bu gibi hususlarda zerre olsun bir problemi dahi yoktur, devamla, geçtiğimiz yüz yılda yine devlet marifetiyle asimilasyona tabii tutulmuş olan Kürtlerin bu olgular üzerinden hareketle bir takım demokratik haklarını talep etmeyeceğini mi düşüneceğiz? Tabii ki hayır. Bu durum neresinden bakarsak bakalım sosyoloji bilimiyle savaşmayı gerektirir ki, en nihayetinde Kürtler de haklarının peşinden koşmuştur ve koşmaya da devam etmekteler. Bu haklar için de kim ne derse desin ciddi anlam da bedel de ödediler. Halen de ödemeye devam ediyorlar. Kürtlerin hak peşinde koşmalarının kökeninde emperyalizm olgusuna işaret edileceğine az buçuk sosyoloji biliminden nasiplenilmiş olunsa yürütülecek akıl daha başka boyutta olurdu. Hem Kürtlerin en tabii demokratik hakları gaspedilecek ve ortada böyle bir sorun duracak, hem de emperyalizmin bu sorunu kullanmayacağı düşünülecek. Mümkün mü? Hele ki kazanı kaynayan bir bölge olan Ortadoğu coğrafyasında… Oysa ulusal hareketlerin emperyalizmle bir şekilde göbek bağı olduğunu herkes bilir. Milli mücadele dönemi farklı mıydı? Milli Mücadeleyi başının tacı yapanlar, Milli Mücadeleyi sadece Yunanlılara karşı verilmiş olan kısmi bir savaş olarak mı nitelendiriyor, yoksa 1919-1924 sürecini emperyalizme karşı bir strateji savaşı olarak mı yorumluyor? Bu gün PKK eksenli Kürt hareketinin de kendine özgü bir takım stratejik hamleleri olduğunu görmekteyiz. Zira herkesin cirit attığı ve atmaya çalıştığı bir coğrafyada, her çevre birbirleriyle satranç maçı yapmaktadır ve zeki olan bu satranç maçalarını kazanacak, Ortadoğu coğrafyasında ayakta kalacaktır, zeki olmayanlar ise silinip gidecektir.
- Mustafa Kemal zekiydi, çünkü yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrolarının başında olmayı başardı. Aksi halde Moskova’da Enver yedekte tutuluyordu. Mustafa Kemal zeki olmasaydı… Tabii ki yeri Enver’le doldurulacaktı.
- Daha yakın zamanda devlet eliyle memleket kapıları açılan Kemal Burkay, bir devlet töreni yapılmadığı kalmıştı kendisine, memlekete teşrif buyurdu. Sağda solda gidip bir takım konuşmalar yaptı. Görüşlerini açıklamaya, kimi yerlere mesajlar göndermeye çalıştı. Biliyoruz ki Kemal Burkay, ayrılıkçılığı savunan ve ayrı bir Kürt Devleti kurulmasını ileri süren siyasi görüşlere sahiptir. Ayrı bir Kürt Devletini savunan Kemal Burkay’a acep neden devlet bu denli ilgi göstermişti? Bu durum pek fazla kimsenin dikkatini çekmemekte… Bir tarafta ayrılıkçılığı savunan bir görüş ve o görüş devlet güçleriyle gayet samimi pozlar altında, diğer tarafta yıllardan beri yüksek perdeden “Biz ayrılmayı istemiyoruz” diyen BDP… Devlet ise BDP’ye hayli mesafeli… Çok değil daha geçen gün en taze görüşlerini 09.04.2012 tarihli Taraf Gazetesine veren BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Neşe Düzel’e verdiği röportajda, son derece net, yalın ve ikna edici şeyler söyledi. Ayrılmak istemediklerinin altını çizdi ve sorunun çözümünde muhatap olabileceklerini ama silahların bıraktırılması konusunda ancak devlet ve pkk arasında arabulucu olacaklarından bahsetti. Öyle ya, neden devlet BDP’ye bu denli mesafeli davranmakta? Bu duruma BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder şöyle bir yanıt vermişti, “Devlet BDP’ye mesafeli çünkü BDP bu sistemi reddetmekte.” Devlet mevcut sistemi reddedenlere karşı çok şevkatlidir, tıpkı BDP’ye gösterdiği şevkat gibi…
- Dolayısıyla… Kürt hareketini ille de emperyalizmin marifetiyle ortaya çıkmış bir hareket olarak nitelemek akla yatkın ve ikna edici bir açıklama değildir.
- Kaç yıl oldu MB’de yazıyorum. Kıdemli sayılırım. MB’de beni takip edenler az çok siyasi görüşlerimin neler olduğunu bilirler. Özgürlükleri savunan, demokrasinin ve insan haklarının önemine vurgu yapan bir kimliğim vardır. En azından kendimi sosyalist solda tarif eden birisiyim. Her sosyalistinde önce demokrat olmasını, insan haklarına saygılı ve özgürlüklerin savunucusu olmasını beklerim. Bu kimliklerimden ötürü her zaman ötekileştirilmişlerin yanında durmuşumdur. Lakin kimi ulusalcı-kemalistler ki özellikle Doğu’nun türdeşleri şahsımı liberal kefede değerlendirmekteler. Doğrudur… Bunda da tuhaf bir şey bulmuyorum. Ne var ki “Kürtlerin ana dilde eğitim hakkı, temel bir insan hakkıdır” dediğimizde bizler emperyalizmin oyuncağı ve satılmış birer liberal oluyoruz, veya bunu ileri süren BDP’liler emperyalizmin oyuncağı oluyor ama bunu Doğu ve türdeşleri söylediklerinde emperyalizmin oyuncağı olmuyorlar! Ört ki ölem.
- Hoş, Kemalist çevrelerin öyle anadilde eğitim hakkıymış falan gibi şeylere rağbet etmediklerini, hatta ve hatta bu gibi demokratik kavramları ve insan haklarına ilişkin hususları dile getirenlere, çok değil daha geçtiğimiz seçim döneminde Ulusalcı Güç Birliği denen çevrenin nasıl küfürler savurduğunu fazlasıyla gördük. Bu çevrelerin ırkçı ve nefret dolu söylemlerini içeren yazılarının mürekkebi kurumadı. Dileyen Türk Solu denen dergiden bu çevrelerin marifetlerini takip edebilirler. Yani demem o ki “Kim Kürtlerin ana dilde eğitim hakkına hayır diyebilir ki?” diyen kafa, geçtiğimiz seçim döneminde nerede duruyordu ve o durduğu noktadaki çevrenin söyledikleri neydi, bir zahmet bakıversin.
- Doğu ve türdeşleri, sağa sola antiemperyalist olmanın dersini vereceklerine, şu “Talat Paşa Komitesi” hakkında da bir şeyler deseler de az buçuk bilgi sahibi olsak. “Talat Paşa Komitesi” denen sözüm ona sivil toplum kuruluşu! ki bir tarafından Doğu tutmuştur ipin ucunu, diğer ucundan da Veli Küçük ve Kemal Kerinçsiz bulunmaktadır. Cümbür cemaat Avrupa’ya yelken açıp, İsviçre’de Avrupalılara Ermeni Tehcirine dair had bildireceklerdi.
- Doğu Perinçek, Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz… Ve Talat Paşa Komitesi… İsimleri yan yana gayet güzel durmakta. Allah nazarlardan saklasın.