- Kategori
- Gezi - Tatil
Yunan Adaları:" Mykonos, Santorini, Rodos"

Tatil de bayram da , her güzel şey gibi çabucak bitti. Bayram ertesi sabahın 7 sinde çalan alarmla birlikte gerçek hayata balıklama atlarken buldum kendimi . Kum, deniz, güneş, doğa derken bir baktım işteyim:)
Bloğumu okuyanlar, beni tanıyan dostlar biliyorlar ki başımıza gelmeyen kalmadı erkişimle 3 yıllık birlikteliğimizde. Biz de yaşanan onca acıyı, sıkıntıyı hafifletmek için, ortam ve hava değişikliğine ihtiyaç duyan bünyelerimizi de aldık bavulumuza düştük ege yollarına…
Önce İzmir taraflarını fethettik, İzmir ve çevresinin güzelliklerini zaten dünya biliyor:) oraları yazmayacağım, Çeşme’den katıldığımız ETS Tur’un 3 günlük Yunan Adaları (Mykonos, Santorini, Rodos) turundan bahsedeceğim size. (Gemideki hayatı bir sonraki yazımda okuyacaksınız dostlar)
Egenin en güzel sularında yüzmek, yeni yerler keşfetmek, kültür benzerliğimizi görmek, yöresel lezzetlerini tatmak, frappe ile tanışmak için burnumuzun dibindeki Yunan Adalarına bir uğrayalım dedik sevgili kocamla birlikte.
Ege kıyılarımızdan bakıp, karşıda ışıklarını gördüğümüz, -yok yaa o kadar da yakın olamaz- diye şaşırdığımız, hatta yüzerek bile gidebileceğimizi düşündüğümüz ama vizesiz gidemediğimiz, arada bir de -ah biz buraları Yunan’a nasıl kaptırdık- diye hayıflandığımız güzel adalar. Mavi beyaz bir tatil…
İlk durağımız MYKONOS. Saat 15.00 gibi Çeşme’den hareket eden gemi, 20.30 da Mykonos Adası açıklarına demir attı. Limana tender denilen küçük motorlarla ulaşmamızı sağladılar, oradan da otobüslerle adanın merkezine… Tabi biz merkeze ulaşana kadar saat 22 oldu:)) Sabah 06’ya kadar vakit vardı adayı gezmek için ama hava çoktaaan kararmıştı.
Zaten gecesi ünlüymüş oraların!!!
Karanlık olsa da, beyaz kübik evlerin güzelliklerini görmeyi, gecenin ve denizin kokusunu içimize çekmeyi, daracık ve tertemiz sokaklarında insan seli kalabalıkta dolaşmayı, sahildeki cafeler de frozenlerimizi yemeyi, frappelerimiz yudumlamayı, hediyelik eşya dükkanlarını arşınlamayı ihmal etmedik:)) Veeee saat 01 gibi paşa paşa gemiye dönüp dinlenmeyi tercih ettik. Velhasılı gündüz gözüyle göremedik Mykonos’u:)))
Sabah 6:00’da yola çıkan gemi öğlen 13:00’da Santorini’ye ulaştı. Oh be gündüz ışığıyla daha bir güzelmiş buralar. 22:00’a kadar gezebiliriz adayı. Vakti iyi kullanmalı.
SANTORİNİ... Deniz seviyesinin 300 metre yükseğindeki ada, binlerce yıl önce volkanik bir patlama sonucu bugünkü krater halini almış, dik bir falezin üzerinde oluşmuş. Fira adanın başkenti. 1956 yılında büyük bir deprem sonunda adanın büyük kısmı yıkılmış, günümüze kadar yeniden yapılandırılmış. Volkanik adalar topluluğunun en küçüğü. 78 kilometrekarelik bir yüzölçümüne sahip. Hilale benzeyen ada, eşsiz manzaralı coğrafyası ve mistik tarihi geçmişi ile güzel bir tatil keyfi, balayı tatili yaşamak isteyenler için çok güzel bir yer. Adaların en romantiği.
Denizden çok yüksek olduğu için adaya ya teleferikle, ya 600 basamak tırmanarak ya da katırlarla çıkabiliyorsunuz ancak. Bizim tercihimiz zamanı iyi kullanmak için teleferik oldu. İyiki de öyle yapmışız, erkişim biraz korksa da kuşbakışı manzara nefesleri kesecek güzellikteydi inanın. Yunan Adaları temalı kartpostalların çoğunluğunu bu ada süslüyor. Mavi kubbeli kiliseleri, ev şarapları, zeytinleri, zeytinyağları, tütünleri, kayalıkların üzerinden denize bakan havuzlu otelleri, hiçbiri diğerinin deniz manzarasını ve güneşini etkilemeyen beyaz badanalı çatısız evleri, pembe begonvillerin süslediği, evleri birbirine bağlayan merdivenli dar sokakları, muhteşem günbatımları ile gideni kendine hayran bırakan ada…
Üzümler volkanik topraklarda yetiştiği için çok kaliteli şaraplar üretiliyormuş buralarda. Yerel pazarları çok renkli. Takılar ve tekstilin alası var ama çok pahalı, zaten gemide tur görevlisi söylemişti, Santorini alışveriş için çok pahalı diye, gerçekten de öyleymiş.
Ada da renklerine göre isimlendirilmiş pek çok plaj var, kırmızı, siyah, beyaz gibi. Kumları adlarıyla aynı renk! Biz siyah plajı tercih ettik, inanlımaz güzellikteydi, simsiyah kum, berrak bir deniz… kumda yürürken elmas kırıntılarının üzerinde yürüyormuşum hissine kapıldım:)) Sahillerinde şezlonglar ve minderler ücretsiz, sadece yediklerinizin içtiklerinizin parasını ödüyorsunuz. Bizim plajlarda olduğu gibi ayak bastı parası yok!
Yâr’imle oldu olacak güneşi Oia’da batırmadan gemiye dönmeyelim dedik, o keyfi yaşarken az kalsın gemiyi kaçırıyorduk. Son anda saati farketmemizle, telaşlanmamız bir oldu. Telaştan da öte o kadar panik yaptık ki gemiyi kaçıracağız diye bir ara koşmaya başladık Fira sokaklarında. Öyle ki; kazazede kocam, bir ara koltuk değneği kucağında, zabıta görünce kaçan dilenci gibi koşuyordu:)) Nefes nefese son tendera yetiştik, biz gemiye adımımızı attık, gemi hareket etti.
Veee Rodos…
Saat 08:00’de Rodos Kalesi manzarasıyla başladık güne. Akşam 19:00’a kadar gezmek üzere 10:00 gibi ayrıldık gemiden. Gemiden iner inmez hem kalenin muhteşem güzelliği karşılıyor sizi hem de kiralık araç acentaları.
Erkişimin İngilizcesi ve sıkı pazarlığı sonrasında, gemide karşılaştığımız arkadaşlarımızla birlikte taksi tutup adayı gezdik. Taksici hem bize rehberlik yaptı, hem şoförlük 120 EURO karşılığında.
Etrafı surlarla çevrili bir ada. Eski ve yeni ada diye ikiye bölünmüş. Belli bir ayrım yok fakat, eski ada da tarihi izler daha ağır. Rodos’un Osmanli tarihinde özel bir yeri vardır dostlar. Uzun yıllar Rodos Şövalyeleri ile Akdeniz de savaşan Türkler’in izlerini görebilirsiniz yer yer. Burası biraz daha şehir kurulumlu ve diğer adalara göre daha düz. Tatil merkezi havası var ama Mykonos ve Santorini gibi değil. Daha ağır bir hava, kültürel etkiler ve daha tarihi dokular çoğunlukta.
Rodos’un tapınak şövalyeleri tarafından inşa edilmiş kalesi ve ortaçağdan kalma mahallesi UNESCO Dünya Mirası listesindeymiş.
Kelebekler Vadisi , dünyanın yedi harikasından biri sayılan Rodos Heykeli, Osmanlı dönemi izleri, Şövalyeler sokağı, Apollo Heykeli, Sokrates Sokağı , Arkeolojik eserleri, Hipokrat Meydanı, surların etrafındaki cafeler, dükkanlar, Bizans döneminden kalma kiliseler… görülmeye değer dostlar.
Lindos’ ta tepedeki meydanda, elişi ve sanat eserleri satan dükkanları, kafeleri, barları ve teraslarındaki kuşbakışı manzaranın güzelliğiyle insanı baştan çıkaran restoranları harika.
Adanın her bir yanı plaj ve koylarla kaplı. Rodos’un neresinde olursanız olun, plaj ister kum ister çakıl olsun, denizin maviliğinin çekiciliği çok büyüleyici. Sokaklar dar, ceviz büyüklüğünde taşlarla döşeli.
Kanuni Sultan Süleyman Rodos’u aldıktan sonra ada yaklaşık 400 sene Osmanlı hâkimiyetinde kalmış. Bu dönemde Osmanlılar, ada da pek çok eser inşa etmişler. Pargalı İbrahim Paşa Cami, Süleymaniye Cami, pek çok çeşme, tarihi evler, daracık parke taşlı sokaklar, saat kulesi, Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesi ve pek çok tarihi izler…
Velhasılı dostlar saatler yetmiyor adaları gezmek için. Hepsi birbirinden güzel, görülmesi gereken yerler.
Not 1: Adaları gezmek için gemide satılan turları almaya gerek yok, adalarda bulunan kiralık araçlarla, toplu taşıma araçlarıyla, taksilerle, kiralık motorlarla, scooterlarla hem çok ucuza hem de kalabalığa karışmadan kimseyi beklemeden rahatça dolaşabilirsiniz. (araç kiralamak ve benzin çok ucuz)
Not 2: Planlı hareket ederseniz nereleri gezeceksiniz nerelere gideceksiniz, saatinizi verimli kullanarak boşa vakit harcamadan istediğiniz yerleri görmüş olursunuz.
Not 3: Yeşil pasaportu olanlar ya da umuma mahsus pasaportunda schengen vizesi bulunanlar adalara ister günübirlik, ister konaklamalı, vize işlemleri ile uğraşmadan rahatça gidip, oraların tadını çıkarabilirler.
Not 4: Sessiz ıssız koylardan, kültürel yapılara, ege denizinin tadını çıkarmaya, ege mutfağının değişik tatlarıyla tanışmaya, çılgın ve renkli gece hayatını yaşamaya, ya da sessiz bir koyda rengarenk plajların ve güneşim tadını çıkarmaya… velhasılı dostlar her keyfe göre bir ada mevcut, seçim yapmak size kalıyor.
Not 5: Şunu çok iyi anladık ki 3 gün yetmiyor adalar için. Çok eksik kaldı, o yüzden gemiye döner dönmez tekrar gelmek için planlar yapıldı, ama bu defa ya sonbaharda ya ilkbaharda.
Not 6: Saat farkı yok.
Dilimde binlerce şükürler ile geçti bu güzellikler de. Allah’ıma verdiği vermediği vereceği , yaşattığı, yaşatacağı, her şey için ve bunların tadına varma şuurunu bahşettiği için binlerce şükür.
Mutlu keyifli sağlıklı tatliller:))
Sevgiyle kalın.