- Kategori
- Deneme
Yürü ya yiğidim kim tutar seni!..

Sahibine göre kişneyen at, medyasına göre konuşan yazar, iktidara göre değişen toplum karşısında; Biz neyiz? Kimiz? diyen açlıktan ağzı kokan tek-tük kalemşör kaldı.
Sansür denen şeyi anlamış değilim. Ortak değerlerimizi de, dolayısıyla...
Nedir bizim ortak değerlerimiz? Bayramlarımız mı mesela?.
Son yıllarda, Milli Bayramlarımız krize, Dini Bayramlarımızın da katliama dönüşmedi mi?..
Halkı yasaklarla, sansürlerle yönetmek nereye kadar?..
Reklamı yapılsın demiyorum ama, sigara yasağı nedeniyle; TV filmlerindeki maskeleri gördükce inadına, sigara içesim geliyor. Dikkatim dağıldığı için film izleme zevkimi de kaybettim. Zaten reklamlar; insanda zevk falan bırakmıyordu, bir de bu çıktı.
O yetmedi şimdi de dizilerdeki sahneler aile yapımıza ters düşüyormuş. Ve bunu dağdaki- bağdaki'nden değil, hiç ummadığım ağızlardan duyar olduk. Aydınlarımızdan!?..
Ben çocukken, öpüşünce hamile kalınır sanırdım Türkan Şoray’ın sevişme yasağı yüzündenmiş meğerse. Hoş, gür saçlarının maskelediği yüzünde, dudaklarını da göremezdim ya... Öpüştüğü hissine kapılırdım. Görmek şart değil, yani. Hayal gücün olsun yeter. Birkaç sahne sonrası, karnını tutarak öğürdüğünden, ya da yakınları tarafından saçlarından sürüklendiğinden, hamile kaldığını anlardık... Çok ayıp bir şeydi, sevişmek, çocuk doğurmak. Oysa ben hep evcilik oynardım. Hem de büyüklerimin hediye ettiği bebeklerle.
Günümüzde her evde en az 3 çocuk olsun çağrısının altında yatan; ‘sevişin’ çağrısı değil mi? Yoksa, ben herşeyi yanlış mı anlıyorum, çocukluğumdan beri?.
Canlının en doğal dürtüsünü, yapmak serbest, konuşmak, görmek ayıp!..
Hepimiz yapıyoruz ama görmek istemiyor, yok sayıp, sansürlensin istiyoruz. Halının altına tozları süpürünce temiz görünüyoruz. Pasaklının temizliği gibi...
Pazar günleri, RTÜK’ ün aile yapımıza uygun bulduğu yabancı filmleri izlerdik. Öğrendik ki onların da Cadılar Bayramı dedikleri bayramları varmış. Çocuklar, günün anlam ve ehemmiyetine uygun giysilerle ellerinde çantaları, kapı kapı dolanır şeker toplarmış. Güler yüzlü komşu teyzeleri şekerler verirdi.
Keyifli, neşeli, şiddet içermeyen, aile yapımıza uygun filmler olduğunu düşünen büyüklerimiz! Sansürlemeden yayınlanmasına izin verirdi. Hatta o zamanlar sigara yasağı olmadığından, verandasındaki sallanan koltuğunda, piposunu içen dedelerini net olarak görebilirdik. Gözümüz şekerde olduğundan, pipo içmeye falan hiç imrenmezdik. Çocuktuk...
Biz de şeker toplamak gibi adetler yoktu. Olmasına da gerek yoktu, çünkü bayramlarda el öpmeye, yine büyüklerimizle gider, ikram edilen şekeri oracıkta yerdik. Hatta eve geldiğimizde annelerimizin akla hayale gelmeyeceği yerlere sakladığı şekerleri bile bulur yerdik. Sadece çok yakınlarımızdan harçlık almamıza izin verilirdi. Zengin, fakir tüm çocuklar aynıydık.
Geçtiğimiz Ramazan Bayramında, Kayseri’nin Talas ilçesinde şeker toplamak için çıkıp, kaybolan çocukları duyduğumda şunu anladım; filmlerde asıl sansürlenmesi gereken şeker'miş.
Çünkü bizde -bilinenin aksine- yanlışları hep “büyükler” yapıyor. Artık aileler bayramları fırsat bilip, çocuklarını şeker toplamaya, para toplamaya gönderiyor. Herşeye bulduğumuz bir kılıf gibi altyapısı RTÜk’ce onaylanmış yabancı filmlerdeki bayramları örnek almışız belli ki.
RTÜK’ü, ailelere kılıf biçmekten, aileleri de fırsatcılıktan, küçük çocukları dilendirmeye alıştırmaktan, suça teşvikten dolayı cezalandırılmalı. “Büyüklerin işine karışma!” diye çocukları paylayacağımıza, çocukları büyüklerden uzak tutmalı. Unutmamalı ki; balık baştan kokar!
Ama RTÜK ne yapıyor; sanki dışarıda, ailelerde hep güzel şeyler oluyor da filmlerde, dizilerde kötü şeyler oluyormuş gibi kolayına kaçıp, kafamızı kuma gömercesine sansür uyguluyor. Hem de kime? Çocuklara...
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!..
Aynı odada 5-6 kişinin bir arada yattığı evlerde, cinsel hayat nasıl yaşanıyor? Çocuklar, yorganın altında neler olduğunu, bildiği halde bilmezden mi geliyor? Hep uyur numarası mı yapıyor? Yoksa hepsinin ölüm uykusuna yattığını ya da salak olduğunu mu düşünüyoruz?
Filmler, diziler konularını gerçek hayattan değil de, gerçek hayatı sanki onları seyrederek yaşıyor muşuz maskesini daha ne kadar takacağız?
Her devre göre ayrı konuşan aydınlarımızdan da sansürün, artık beyinlerde olmadığını, herşeye egemen paranın uygulattığını öğrendim.
Aile yapımız bozuluyor, ondan bundan etkileniyor muşuz gibi gösterilse de, bence değişen hiçbir şey yok. Artık herşey var sadece cebimizde paramız yok.
Ahlak, değerler falan kimin umurunda.. Açız , aç. Yarınlarımızdan da endişeliyiz. Artık herkes elindeki sermayesini satıyor.
Sandıkta, oyumuzu, kadınlarımızı, kızlarımızı, çocuklarımızı...
Aydın! isek; kalemimizi.. “Satmayıp da ne yapacağız?”
İlkesiz, erdemsiz insanlar olduk bir kere. Ve bunu sanıldığı gibi dizi falan izleyerek öğrenmedik.
Asıl utanılacak, sansürlenecek sahneyi “Herşeyi bilen büyüklerimiz” yıllar önce sahneye koymuştu, hep birlikte oynuyoruz şimdi.
Sansürlenecek şeyin ne önemi kaldı ki? Verginin de vergisini ödediğimiz halde; ormanı teftişe gelen müfettişten kaçan maymun misâli, başımız açık, kıçımız açık.
Bence, hiç aklımıza gelmeyen asıl soru; bizi bizden kim sansürleyecek? olmalı.
Saime Eren