Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Zamana bağlı hastalar, yönetici saatler

Zamana bağlı hastalar, yönetici saatler
 

Ölümümüze belki de saniyeler kalmışken...


Zaman çok kısa farkında olmadan akıp gidiyor. Bir bakmışız güneş doğuyor bir bakmışız yıldızlar görünüyor. Zamanı saymakla geçti ömrümüz çoğu zaman randevularımıza yetişmekti, çalışma saatimiz bitecekti, uyku vaktimiz gelecekti, çocuğun mama saatiydi, oydu, buydu, şuydu derken insan olduğumuzu unuttuk. Saate bağımlı bir hale geldik. Odalarımızda baş köşeleri süsledi, işin ehli olan insanlar alladı pulladı bizlerin yaşama küsmesi için saatleri en güzel şekilde tasarladılar. Bizde aldık onları kollarımıza, duvara, komodimizin üstüne kısacası nereyi boş bulduysak oralara koyduk. Şimdilerde duydum ki saatleri yüzüğe, kolyeye, koymuşlar. Hatta işi abartanlar da olmuş süs çiçeklerine süs saksısı yapmışlar SAATLİ!
Yahu bende dahil herkes bu saate tapar oldu. Allahtan çok düşünürdük olduk zamanı. Vazifelerimizden, sevdiklerimizden çok düşünür olduk. Eminim herkes şu sözleri söylemiştir hayatında 1 defa da olsa…

Misafirliğe gittiğimizde zaman ilerleyince;

“Saatte çok geç oldu biz kalkalım artık”

Gece ya da sabahın erken saatlerinde meraklı bir komşumuz kapıyı açar ve;

“Nereye bu saatte?”

Der. İçimden sananeeeee! Diyesim gelir.

Kocasını evde bekleyip meraklanan kadıncağız;

“Saatlerdir bekliyorum yeter artık” diyiverir.

Eve geç gelen çocuğunu merak eden baba;

“Saatin kaç olduğunun farkında değil misin sen?” diyerek çocuğu azarlar.

Gel gör ki şu cümleyi söyleyen çok fazla kişi yoktur!

“Aah saatim nerde?”

Hepimiz aslında birer kurulmuş saat gibiyiz.Bir tek tik tak sesş eksik. Saatin gösterdiği şekilde yaşıyoruz. Onun istediği zamanda istediği yerde oluyoruz. Pekiyi hangimiz sevdiklerine, değer veriyorum dediklerine (tabi bu gerçekten değer vermekse) yeteri kadar zaman ayırıyor? Hangimiz eve döndüğünde TV de maç izlemek yerine karısıyla sohbet ediyor? Hangimiz çocukluk arkadaşıyla görüşüyor hala? Hangimiz bilgisayarın başından kalkıp ailesiyle olmayı tercih ediyor? Ya da hangimiz birbirini seviyor?

Kalıplaşmış bir gün kavramımız var bizim. 24 saatlerimiz var. 60 dakikalarımız ve hatta bazıları için saniyelerimiz var. Öyle sanıyoruz ki hiç tükenmeyecek ömrümüz! İki güzel lafı esirgiyoruz sevdiklerimizden. Zaman yetiştiremiyoruz ee tabi ne de olsa işlerimiz başımızdan aşkın bizim. Kime ne canım annem beni özlemiş, dışarıda yağmur yağmış sevgilin yanında yokmuş… Kime ne be kardeşim! İnsanları vurmuşlar bugün, şehitlerimiz varmış, anası ağlıyormuş vatanımız için canını veren Mehmetçik’e Ali’ye Osman’a! Kime ne? Bizim zamanımız var mı işimizi yapmaya daha sonra da yan gelip yatmaya? Hee tamam o zaman oldu diğerlerinden banane! Bir Münevver Karabulut cinayetidir gidiyor banane! İnsanlarımız artık bu duruma geldi bir hayat kargaşası bir ekmek kazanma kavgası gidiyor. Helal mi? haram mı? Düşünen yok! Nasıl bu hale geldik güzel ülkemin güzel insanları? Bu seferde devlete suç atmayın gücenirim. Herkes devletten medet umuyor. Devlet baba bana bilgisayar alsın. Alsın alsın! Alsın da az daha gez internette. Devlet baba bana bir ev versin. Devlet baba onu yapsın devlet baba bunu yapsın. Ne de olsa devletin malı deniz yemeyen… Tövbe estağfurullah! Devlet babadan yardım dileceğimize komşumuza yardım edelim. Birlikten kuvvet doğar diye bugünler için demiş o büyük Atalarımız! Komşu komşunun külüne muhtaçtır… Ne de doğru söylemişler.

Herkes sadece kendini düşünmese ne de güzel ve yaşanılası bir yer olur dünya. O zaman belki cinayetler azalır he ne dersiniz? Belki bir somun ekmek versek muhtaç durumdaki bir aileye biri daha depresyondan kurtulur? Yok yok ama biz yine aynı düzende gidelim. Bencilleşelim. Sevdiklerimize seni seviyorum demek için yinede öleceğimiz günü bekleyelim. İnadına saadet yaşayalım başkaları üzülürken diğer tarafta. Nispet yapalım yeni eşyalarımızla komşularımıza. İnadına evler alalım ardı sıra “ama bu seferki villa olsun hee” diye gülüşelim çöp evde yaşayan bakımsız insanlara inat.

Sibel Can saçını boyatmış bizde boyayalım haydi aynı renge. Yaprak Dökümü dizisinin Ferhunde’sinin bileziğinden satılıyormuş çarşıda hemen alalım.Markası **** olmazsa giyinmeyelim..E tabi daha aşağısı kurtarır mı İkoncanlarımızı? Olur mu canım ülkemizde açlık ve işsizlik sınırdayken. Ayıplarlar adamı marka giymezsek! Kesinlikle marka olmalı. Hee birde üretimini dış ülkeler yapıyorsa ondan alalım. Ülkemizin ekonomisi kimin umurunda? Gittikçe çökelim bu çöküş çaresiz halktan başka kimin umurunda? İşkur’da iş arayan insanlar tavan yapmış bize ne! Biz keyfimize bakalım evler, arabalar, yatlar, katlar ve hatta jet skiler alalım. Gideceğimiz yerde bunlara ihtiyacımız olacak ne de olsa! Abartalım.Kürkler giyelim, kağıttan elbiseler yapalım bitkileri hayvanları hiç düşünmeden. Sonra bir gün tükenelim. Ömrümüzün sonuna geldiğimizdeyse harbiden ne boş yaşamışız bu hayatı diyelim.

Olsun canım saatlerimizin pili bitmesin de Evvelallah biz ölelim fark etmez. Bakalım arkamızdan ağlayanlar kaç gün, kaç saat ağlayacaklar? Görelim. Size bir şey söyleyeyim mi seçtiğim şaşaalı yaşamları olan halk deyimiyle “İkoncan’lar, Elite’ler” arkanızdan gözyaşı döken insanlar olmayacak. Timsah gözyaşları isterseniz belki yağmur olur ama yinede giderken Hint kumaşıyla gitmeyeceksiniz. Altı üstü 3 metre patiska. E buda halktan çaldığınız çırptığınıza karşılık çok bile…

 
Toplam blog
: 21
: 3839
Kayıt tarihi
: 29.07.09
 
 

Duygusal kişiliğimin ardında güçlü bir yapım var. Her zaman duygularım galibiyet vermez genellikl..