Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Haziran '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Zampara numaraları

Zampara numaraları
 

Ayağımı uzattığım sandalyeyi çekiyor arkadaşım oturmak için... Gözlerimin üstüne inen şapkayı biraz kaldırıp bakıyorum. ''Ne zaman geliceksin kuma'' derken, ''sen daha pişmedin mi''diyorum. Yüzü kızarmış, saçları ıslak iki çay söylüyor. ''Çayları içip denize girelim'' diyor. ''Olur'' diyorum...

Gölgelikte oturuyorum. Saat 15:00'den önce kuma inemiyorum. Zaten insemde duramıyorum. Denize girip, kurulanıp hemen yüksek faktörlü güneşyağımı sürüp, çardaktaki gölgelikte duran sandalyeye oturuyorum. Bak nasıl da koruyor kendini diye gülüyorlar. Evet koruyorum ve ben bunu yıllardır yapıyorum. Çünkü çocukluğumda, deniz hevesine çektiğim yanık acılarını unutmadım ve sırf bu yüzden bu güzel gün ziyan olsun istemiyorum. Sodamı içerken bir yandanda hemen çardağın kenarında güneşlenen arkadaşlarla sohbet ediyorum. Çardağın üzerinden uzanan sazlıklar çok güzel gölge yapıyor ve harika bir görüntü oluşturuyor.

Biraz sonra tekrar denize giriyorlar ve ben de etrafı izlemeye başlıyorum. Orta yaşlı bir bey sanırım sevgilisini getirmiş, birbirlerini kremliyorlar, güle oynaya... Çocuklar denizden hiç çıkmıyorlar oysaki hep kıyıdalar farkında değiller, henüz hayatında kıyısında olduklarının... Genç bir çift tartışıyor, genç adam oldukça öfkeli... Nasıl olsa birazdan barışacaksınız diyorum içimden, birbirinizi kırmayın...

Ortayaşlı beyle sevgilisi yan masaya geliyor. Tam uyuma moduna geçmiş, sandalyede kaykılmışken ''Ne kadar sıcak değil mi?''diye bir ses duyuyorum. Şapkamı gözlerimin üstünden kaldırıp masaya bırakıyorum. Orta yaşlı beyimiz dün daha sıcak olduğundan ve havuzda bile serinleyemediğinden bahsediyor. Ben de evet diyerek onaylıyorum. O sırada sevgilisi geliyor ve ben zaten uyku modunda olduğum için sandalyede iyice kaykılılıyorum.

Saat 14.00 gibi balık ziyafeti çekiyoruz kendimize. Herşey çok güzel, mutlu ve huzurluyum. Yemekten sonra hadi biraz yürüyelim diyoruz. Kızlar plaj havlularını bir köşeye toparlayıp, üzerine güneşyağlarını koymak için önden gidiyorlar. Ben de masadaki eşyaları topluyorum ve garson çocuğa bakınıyorum, gözkulak olmasını söylemek için...

O sırada ortayaşlı beyimizle gözgöze geliyoruz ve ''biraz yürüyeceğiz eşyalarımıza gözkulak olur musunuz'' diyorum. Duymamış gibi başını çeviriyor. Birkaç saniye bekliyorum. Duymamasına imkan yok çünkü üç adım bile yok aramızda. En sonunda yanındaki bayana söylüyorum ve kendimi nedense kötü hissediyorum.
Sahil boyunca yürürken gülüyoruz, şakalaşıyoruz... Fakat ben hep düşünüyorum... Acaba diyorum, karısını da böyle güzel bir yere getirmiş midir? Ona da elleriyle balık yedirmiş midir? Güneşkremiyle kremleyip, onunla da böyle şen kahkahalar atmış mıdır? Ortayaşlı bir aile babası gibi değilde, fırlama bir delikanlı gibi mi davranıyordur evde de?Y oksa şu kaba-saba tipik Türk erkeği karakteri mi vardır bu şen, masum, fırlama delikanlı ve kibar görüntüsünün altında?
Sonun da beni neyin rahatsız ettiğini buluyorum. Evdeki adam mı gerçek olan, yoksa kumsaldaki adam mı? En kötüsü de biz bu adamları nasıl ayırt edeceğiz?
Kumsala geliyoruz ve denize giriyoruz. Biz denizden çıkarken, onlar giriyorlar şakalaşarak denize.G üzelim manzarada o kadar iğreti ve sahte duruyorlar ki....

 
Toplam blog
: 265
: 642
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1974 İstanbul doğumluyum. Yüksekokul mezunuyum. Bursa'da yaşıyorum. Her zaman yazıp defterler, aj..