Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Temmuz '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

"Hoş buldum" İzmir'im...

"Hoş buldum" İzmir'im...
 

Bu sabah, yola çıkacağımız saati öğrenince, her zamanki gibi söylendi oğlum. “Tatildeyiz, niye erkenden yola çıkıyoruz?” diyordu, sabahın dokuzunda kalkarken. Oysa dostların katılımıyla kalabalıklaşan soframızda, ailecek yapılan kahvaltı sonrası, İzmir’e dönmek üzere yola koyulduğumuzda, saat on biri geçiyordu.

Çok da geç kalmamak gerekiyordu; valizlerin boşaltılıp, götürülen bir tek saç tokasına varana kadar her şeyin yerli yerine yerleştirilmesi, çamaşırların yıkanması, evin derlenip toparlanması…bütün günümü alacaktı biliyorum. Ve bunları yapmak yerine, oğlumun yerinde olup söylenebilmek isterdim. Oğlum gece geç yatmıştı, uyukladı yol boyu. Ben de bunu fırsat bilip Türk sanat müziği dinleyerek yol aldım. İzmir’ime ulaştığımızda birlikte “Duman” dinliyorduk. Eve geldiğimizde ise arabadan eşyaları taşırken bile yoruluvermişti oğluşum. Arabada uyuklayarak gelmek yorucuydu ne de olsa. Sonra o bilgisayarın başına, ben işlerin. Zaman nasıl geçti anlamadım ama arkadaşlarıyla yaptığı telefon görüşmelerinin sonrasında, Oğuz’ların yazlığına gitmeye karar verdiklerinde akşamüzeri olmuştu. Kapıdan çıkmadan; “Anne, işte burası benim şehrim, hemen arkadaşlarımla buluştum.” derken ki Ölüdeniz'de “sıkıldım” diye diye üç haftayı bitirmişti, “Evet oğlum, sen İzmirlisin” deyişime, her zamanki gibi itiraz ediyordu. Doğum yeri Ankara ya, Ankaralıymış o; gülümsedim sadece…

Ankara’da yaşayan, tatilimin son haftasını birlikte geçirdiğim arkadaşım Mehlika ile yaptığım sohbet molası sonrasında, dün gece; Ölüdeniz’den uğurlanma törenim olarak artık gelenekselleşen ve Mehlika'nın da katıldığı; “nohutlu pilav" yeme gecesini anlatmaya karar vermiştim ama… Ama ne olduysa balkonumda yaptığım çay keyfimden sonra oldu. Çayı içip dinlenince, deniz kıyısına gidip yürüyüş yapmaya karar verdim. Hazırlandım hemen. Her zamanki yürüyüş giysilerim yerine, kırmızı-beyaz giyinmek istedim; yarın çok önemli bir gündü, yarına bu günden renklerle hazırlanmak istedim. “Kafam” zaten hazırdı. Deniz kenarına giderken özellikle ara sokaklardaki “kırmızı”lar kucakladı önce beni, balkonumdaki Atatürklü bayrağımız gibi. Sonra denizin mavisiyle kucaklaştık… Kalabalıktı sahil ama umursamadım hiç, çok özlemiştim, özlemişti… Bir uçak geçti göğün mavisinden, Deniz’in, Poyraz’ın yanına gidişi geldi aklıma; o ne heyecandı öyle… Neyse ki mutlu sonla bitmişti her şey.

"Sen cehennem goncası
Sen yüreğimin ağrısı
Bu ıssız karanlığı, düşür üstüme"

Geriye dönerken bir ara martı sesleri çalındı kulağıma; "hoş buldum", dedim; hoş buldum… Sonra göğün koyulaşan mavisinden ayrılıp, yeryüzüne döndüm; İnciraltı'nın oralara takıldı gözüm. Batan günün ardından; turuncudan kızıla dönen ufkunla, kızıllığın hemen üzerindeki açık-uçuk mavi göğünle, daha yukarılardaki lacivertte parlayan ay-yıldızlarınla, lacivertten koyu laciverte dönen denizinle, denizinden yansıyan yıldızlarınla, barındırdığın yuvalardaki ışıltılarınla, insanlarınla, martılarınla, palmiyelerinle; güzeldin be İzmir! Aşık olunacak kadar güzel hem de… Sen böyle aklımı başımdan alınca ben de ne yazacağımı unutup “seni” yazdım…

" Düşür üstüme geceyi, düşür üstüme belayı
Bu günahkar yıldızları düşür üstüme
Düşür üstüme hasreti düşür üstüme bu şehri
Zehir yeşili gözlerini düşür üstüme"

Ve biliyorum ki; pazartesi sabahına uyandığımda, bu sevdamın hiç de karşılıksız olmadığını göreceğim. Sevgiler; maviyle ve kırmızılarımızla…

"Gittiğin gün aşka küstüm
Kanım aksın ele sustum
Zehir zıkkım acı tütün bastım üstüne"

"Yücel Arzen; güzel söylüyordu"

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..