Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Ölüdeniz' de olmak...

Ölüdeniz' de olmak...
 

Kumru sesine uyanmak… Hani şu; “guguk guguk” diyen kumrunun sesine. Etrafın aydınlığından, geç kaldım sanıp fırlamak yataktan. Oysa saat henüz sekiz bile olmamıştır. Bir de bulunduğunuz yer, yüksek bir dağın çevrelediği bir koydaysa, etraf aydınlansa da güneş biraz daha geç “günaydın” demektedir, yine de çok bekletmez sizi, az sonra bütün sıcaklığı ile ısıtmaya hazır olacaktır. Bu yüzden yürüyüşe hemen çıkmanız gerekir; şu kocaman dağın eteğine kadar gidip dönene kadar ancak vaktiniz vardır; gölgede yürüyebilmek için. Yolun yarısında, sağ tarafınızda, bütün güzelliğiyle uzanan geniş bir kumsal ve bütün maviliğiyle göz alabildiğine uzanan Belcekız sahili merhaba der size ve kumsal boyunca yerleştirilmiş şezlongları, şemsiyeleri ve bir kaç saat sonra çıkacakları tur için bekleyen tekneleri ile eşlik eder yol boyunca. Dalgalar sakin ama kararlı kumsalı dövmektedir durmadan, kendinizi o beyaz köpüklere bırakasınız gelir. Yürüyüşe devam deyip vazgeçersiniz.

Yolun sonunda dağın eteğindesinizdir, ama insan eli değmiştir; betonla örülmüş duvara sırtınızı yaslayıp bir süre ufuklara dalmak, mavilikleri doldurmak yüreğinize iyi gelir... Bu sefer denizi solunuza alıp geri yürürsünüz, güneşin dağın ardından doğmak üzere olduğunu sırtınızdaki o sıcak dokunuşlarından anlarsınız, biraz geç kalmışsınızdır yine; olsun… Yolun yarısından sonra, biraz daha içeri dönen yol, denizi gözlerinizden saklayıverir. Gelirken olduğu gibi, çam ağaçlarının gölgelediği yolda, sabahın erkeninde şarkılarına başlayan cır cır böcekleri eşlik eder size. Yolun sonuna doğru biraz yükselen yol, bu kez sol tarafınızda, beldeye adını veren, Ölüdeniz Koy’unu seriverir gözlerinizin önüne; adı gibi sakin ve kendini çevreleyen dağlardaki çam ağaçlarının rengini yansıtırcasına, yeşile çalan rengiyle… Birkaç dakika sonra koynundasınızdır o yumuşacık suların... Yürüyüşün ısıttığı gövdenizi serinletmeye başlamıştır bile; okşar gibi. Attığınız kulaçların sesini duyarsınız; size aittir deniz; belki de siz ona aitsinizdir… Denizin tuzlu kokusu teninizde kalsın diye duştan vazgeçip, kurulanırsınız; salkım söğütlerin, kocaman okaliptüslerin gölgesindeki masalardan birine oturup, serinlikten hafifçe ürperirken, kahvaltınızı yaparsınız. Bir bardak sıcak çay içinizi ısıtır. Bir daha, bir daha içersiniz; keyifle denizi seyrederken… Etraf dolmaya başlar yavaşça, deniz sizin olmaktan çıkmıştır, onlara bırakıp, akşam buluşmak üzere vedalaşırsınız… Bir kenara çekilip, kitabınıza dalarsınız bu sefer; saatlerce okuyabilirsiniz, tatildesinizdir. Yine de birileri rahat bırakmaz sizi; yalnızmışsınız gibi. Bir iki laf yetiştirirsiniz istemeden de olsa.

Sonra? Sonrası size kalmış; ister gidip bir saat uyuyun, ister az şekerli bir kahve içip bir kenarda okumaya devam edin, ister kalabalığa karışıp, bir şezlonga uzanarak güneşin yakıcı sıcağına bırakın kendinizi, sonra denize dalıp serinleyin… İsterseniz, akşamüzerinin sakinliğinde denizle buluşmayı bekleyin; size kalmış… Sevgiler, maviyle…

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..