Çocukluğumuzda en sevdiğimiz oyun başkalarını aldatma ve hallerine gülme üzerineydi. Çocukluk işte… O küçük çıkmaz sokağı caddeden ayıran tahta perdeli kapının ardından, elleri yüzleri toprak içinde 3..
Çok zaman önce Ece Temelkuran’ın bir yazısını okumuştum. Defterime not ettiğim ve beni çok etkileyen bir paragraf vardı orda: “Taşı delip çıkan çiçekler taşla hesaplaşır. Taş durur, çiçek yürür. Aslın..
"Hayır hayır" diyorum "İstemiyorum. Çekme fotoğrafımı." O, yüzünde muzip bir gülümsemeyle sağımda solumda dolaşıyor. İlla çekecek. Objektifi kapatmaya çalışan elimi itiyor. "Hadi ne var bunda. Gülümse..
Kendimi ofise atınca rahatladım. Omuz kaslarımda bir gevşeme, bir dinginlik… Bir bardak çayımı aldım ve derin bir oh çektim. “Acaba herkes” dedim “benim gibi mi hissediyor?”Sokakta yürümeye başlad..
Anneannemin gerçekten çok güzel bir evi var. Tüm o dev apartmanların içinde, yel değirmenleriyle savaşan Don Kişot gibi mağrur ve onurlu duran kerpiçten yapılmış, çatısı kırmızı kiremitli bir ev.Ö..
Hayatın yeni farkına varmaya başladığımız zamanlarda hepimizin tek bir hedefi vardı... Birer Türkan Şoray olmak... Elbette bu, sinema oyuncusu olmak anlamına gelmiyordu... Biz sadece onun gibi bakmak,..
İçeriye bir manken edasıyla girdi... Pembe boncuklu, pullu bir elbise var üzerinde...Saçlarında küçük papatya tokalar... Gelir gelmez ofis çalışanlarının ilgi odağı olmayı başardı küçük hanım... Annes..
Hava bunaltıcı derecede sıcak... Ofisin içinde dört suskun kişi... Pencereden bakıyorum...Kirli camların ardından gökyüzünde toparlanıvermiş ve gitmeye hiç de niyeti olmayan bulutlar... Öyle sıcak ki ..
"Eğer bir kalabalığa girersen başını dik tut... Çünkü her insanın içinde dövülmüş bir köpek gizlidir." Yıllar önce bir köşe yazısında okudum bu cümleyi... ama köşe yazısı kimindi ve ne ile ilgiliydi h..
Ofisin penceresinden bakınca karşı binanın duvarında kocaman kırmızı tebeşirle yazılmış bir yazı...AMCA AŞIK..Muhtemelen bina etrafından gün boyu koşturup duran veletlerin işi...çünkü yazı düzensi..