gündüzler sunalım kanatlar taktığımız güne farklılaşalım iyice parlatalım sıyırıp dallarından dağlarından sabahları aynaları ovalım hohlayalım yazılmasın beni sil yaşadıklarımızın çoğu ..
yazı da bitirdik uzun kış geceleri bekliyor kapıda az daha beklesin üşümek kapağı yırtık bi kitaptan sarkan bi kaç cümle aralığı algın kaygısız nasılsa gelir gerisi ..
dünlüğe yazılmış karanfiller kurudu örttü üstünü o meşhum akşamlarıyla an kara kahvehanelerin hatırı bitti emeklilerin elinde kaldı pişpirik kağıtları ve çözülmemiş bulmacalar..
bi akşam otuz kurşunla Ömer'i aldılar hardaşım buz gibi aktı sokaklardan sorgusuz kollarına girdi üçü beşi kardeşleri yoktu sızıları yoktu dalları zeytin besmeleyi çekt..
gerçekten çıkmaz mıydı sokak o halde neden onu balkonumun altına attılar neden duvar neden kapı neden zil astılar boynuna dağılan bütün kalabalıklar bir bir basıp kaçtılar ..
kararttım ivecen günlerimi gözüme güneş battı şimdi bütün dağlarımda tatarcık sesi biraz geyik izi yordamım biraz üveyik zeytin dalı leylekleri getirdim bir bir güneyden ..
uyudum her yeri bi güzel uyudum gözümü kaldırıp altından baktım her yere çapak kalmamıştı kıyıda köşede sonra karşısına geçip aynanın ovdum bastıra ..
kimse kendisiz gitmiyor bi yere kilidi bozuk bavul gibi taşıyor yanında kendi öz bedenini sular gibi peşisıra yaşlı kumrular ve çocuklar her güneş battığında keşke ..
şu derenin başında kırk haramiler kırkınında kulpu tırt haramiler demek hiç doymayacak tokların karnı öyle mi bütün musluklardan bal aksa da kovanda olacak gözü ..
iç yakıcı bi acıdan geliyorum yüzümün yarısında sular ince tül gibi halis tül akışkan tutunmaz zemine sessizce iki yanından yanağımın sarkıtmayalı çok oldu saçlarımı ..