Patron ondan son bekleme parasını almış ve “bu son, bir daha borcun vadesini uzat diye gelme. Borcunu gününde öde yoksa seni dışarıdakine havale ederim, kolunu bacağını kırıp eline verir” demiş..
Merhaba; Yolculuk vakti geldi. Daha önce iki sayfadaki açıklama yaptığım yazılarımdaki öykü yolculuğuna bugün buradan başladım. Çok önce hazırlandığım ‘öykülerde insanlara dokunarak yürümek’ biçimi..
Ambulans biraz yavaş giderken, birden sirenini açıp hızlandı. Gezmek için geldiği İstanbul caddelerinde böyle ambulans içinde siren sesleriyle yolculuk yapacağını hiç düşünmemişti. Sirenlik bir..
Hastafendi dediğim bizimki. Buraya kadar öyküyü ‘bizimki’ diyerek onun ağzından yazarak geldik. Ama bu format artık öykü yolculuğuna uymuyor. Ta başından yazdığım gibi bu yolculuğun anlatıcısı beni..
Ben Hastafendiyle ilgili bunları düşünürken yemek saati geldi. Yemek buralarda hep saatinde gelir. Hastalar da bu saatlere alıştığından yemek saati yaklaşınca kıpırdanmalar başlar. Buralarda kala k..
Hastafendi yemeğini yerken, öğretmen yemeğini çoktan bitirmiş, gözü eşindeydi. Eşini sanki ilk kez görüyormuş gibi bakıyordu. Ona bakarken hemen yanında duran oksijen makinesi aklına geldi...
Bir süre sonra kalkıp odaya geri döndüler. Öğretmenin perde çekiliydi. Sesler geliyordu. Sanırım oğluna bir şeyler anlatıyordu. Hafta sonu iki yatak hala boş duruyordu. Hastanelerde ne zaman hasta ..
O sırada öğretmenin orada sessizlik vardı. Temur Efendinin oğlu doktora babasının kanser olduğunu söyleyince öğretmenin hanımı gözünün kuyruğuyla kocasına baktı. Öğretmen de duymuştu Temur efendini..
Gölgede sıcaklığın 37-38 dereceye çıktığı şu günlerde sıcaktan bunalmış durumdayken aklıma daha önce yazdığım bir anı demeti geldi. O anı demetinde Denizli’deki Garcı dağına bakarken aklıma gelenle..
Aklımda “çalsın davul, ötsün zurna. Düğün var bugün düğün” diye bir türkü kalmış. İşin iç yüzünü bilmeyen hemen herkes içinde yaşamadan veya bu konuda araştırma yapmadan düğünü böyle şark..