İğneden bile korktugum zamanlardi... Her insanın canı ne kadar kıymetli ise benimde o kadar da kıymetliydi canım. Küçücük bir işlem yapılacaktı. Önce "hık, mık" edip sonra paşa paşa kabul ettiğim b..
Rüzgâr kapar gözlerimi Bilemem ki neredeyim ben Nereye bu koşturmaca Kulağımda topuk sesleri Ayaklarım havada Ben; Uçuşan rengârenk hayaller gibiyim Sonunda durur..
Direniyorum ıssızlığına, duygusuzluğuna Veremediğim cevapların soruları dahi olmayışına Ve sorgu halinde duran bir aşkın inatla çekip gitmeyişine Kızıyorum Yakıy..
2010 Ekim sonu.. Bu onu dört veya beşinci ziyaretim. Her seferinde unutuyor beni, ama tanırmış gibi bakıyor yinede gözleri.. Onun adı Fatma Körbahtiyar. Fatma nine, Kurtuluş Savaşında Kuvay-..
Gördüm, Tıpkı bir ejderha ayakları gibiydi ayakları Kocaman, Ürkütücüydü başı Ve dev gibiydi boyu Kaldırdım başımı Başımda sonsuzluğu korkunun Güneş sırt..
Ne kötü insanların çıkarları uğruna sana yanaşması yahut senin sırtından prim yapmaya çalışması. Ama “farkındalık” yakar en çok canını, farkında olup da boynunu eğmek zarifçe, “peki” demek inadın..
Bir dolu karalama kâğıdının avuçlarımı okşadığı bir gece de sonunda istediğim kıvama gelen yazıma bakıp tekrar düşündüm... Bu kâğıt mı takdire değerdi yoksa yazmama ön ayak olan bu mütevazı karalam..
Kışın arasına sıkışan bir kaç ılık gün gibi yüzün üşütmüyor. Rüzgarla bir olup ürpertiyor arada bir, o kadar. Keşke hergün böyle olsan diyorum; üşütmesen beni Üzerime..
Sıcacık elleriyle tuttu pencerenin kolunu, seyrederken gökyüzünü büyülenmiş gibiydi. Halbuki ilk kez gördüğü bir şey değildi bu. Koca mavi bir gökyüzüydü işte. 'Anlamadığım şu' dedi içinden. 'Nası..
Gölge düşüyor güne bir an her yer kapkaranlık oluyor, aksam desen değil saat 13.00 suları. Taksimdeyim, sokak araları kafeler dolu dolu. Güneşi görüyorum, hiç selam vermiyor! Acaba herkesi görüy..