Dar dar sokaklar, üst üste binmiş evler birbirinin aynısı; onların abuk subuk yerlerine kondurulmuş her gün bir yenisi eklenen devasa kompleksler; hepsi pislik içinde. İnsan yaşadığı yere çok benze..
Sana; Rüzgarda bir yaprağın savruluşuna bakar gibi baktım. Fırtınanın dinmeyişine, ateşin sönmeyişine, Acının geçmeyişine bakar gibi… Sana denizde bir kayığın direni..
Bak yağmur yağıyor benim şehrime, Uzaklara dalmış gözlerim, öylece ıslanıyorum, Farketmez ki yağmurun rengi, İster geceyi hatırlatsın, ister denizi Çocukluğumu çıkar..
Bazen öyle bir noktaya geliyorum ki, bir, çok şeyin adını koyamaz oluyorum… Dost, düşman, aşk, öfkem ve neşem sanki hepsi birbirine karışıyor. Net olan bir şey var ki…kalbim yumuşadıkça..
Bu ülkede artık çok olağan bir durum var, olağan demiyorum, olağanlaştırılan diyorum. Tecavüzcüler, katiller, palayla, orantısız güçle halka saldıranlar kesinlikle cezalandırılmıyor, serbest bırakı..
“Güzelliğin on par’ etmez Bu bendeki aşk olmasa Eylenecek yer bulaman Gönlümdeki köşk olmasa” Aşık Veysel di, her eye aşıktı, hepsine güzel bakar hepsini güzel görür..
Bir türkünün İçinden geçiyorum yine "Gönül hep seni arıyor” diyor 'Neşet Ertaş' satır satır hasret oluyor kelimeler, satır satır yürek yanması… Yazasım var, yokluğunu unutur gibi....
On altı yıl sonra bir hastane bahçesinde karşılaşacağımız aklıma gelmemişti. Karşılaşma ihtimallerimiz üzerine o kadar çok şey düşündüm ki; İnkar etmiyorum çok merak ettim; Sadece bir haber alayım,..
Saçları geçmişe dolanan ıslak bir kadın hüznüdür yaşamak. Uzadıkça uzayan hikayesini dinlemek istemezsin. Caddeye ancak yaprak döner kokusunu takip ederek varabilen, adı herhangi bir şey olan herha..
Belki içimde debelenen sevgim unutturacak sana diyeceklerimi. Sana olan sevgimi, hatıralarımı, nefretimi bile sana dokunarak anlatmak istiyordum. Sana sarılarak, yanında, yanı başında… Beni dinlerk..