Acıyı hissetmemek adına tüm kaçışlarımız...Kimiz de bu kaçış "paylaşmak" adı altında bize acı veren konuyu içimizde saklamak yerine birilerine anlatmak şeklinde oluyor. Kimiz ise haza doğru gözü kapal..
Biz sevgimizi koşulsuz sandık...“Beklenti olmadan sevilebilirim” dedik... “Anneyim” dedik... “Anneyse, anne çocuğunu böyle sever”, biz ondan alacağı bir şey olmadan da sevendik... Yad..
Kağıttan yapılma küçük bir kayıktı...Naif ve bir o kadar da kırılgan,İlk rüzgarda kıyıdayken daha alabora olan... Diğeri saltanat kayıklarına benzerdi...Gösterişili ama fazlaca işlevi..
Gördüğün, görebildiğinden ibarettir..Gördüğümüz görebilmemize izin verilendir.... Giydiğim sadece bir elbisedir,Tendeki koku Ben'de ki bedendendir. Beden dediğin, kan ve etten ibaret..
Bir dönem biter hayatımızda ve an gelir ki, bir akşam vakti gün geceye açmışken kollarını üşüşüverir yüreğinize yepyeni dokunuşlar, bambaşka hisler. Bazısı tanıdıktır size, bazısıysa değil...
Hani şu sarkaçlar vardır ya...İki uzunca ip, ucunda da topuzlar...Birini tutar, kendinize doğru çeker ve gerersiniz sonra bıraktığınızda geri çekilmiş olmaktan aldığı ivmeyle top gider ve hızla diğeri..
Tüm yaşanmışlıkları batan günün sonunda arkamızda bırakırız. Ve böylece, yirmidört sattlik bir döngü daha son bulur. Ondan sonra ne mi olur? "Evli evine, köylü köyüne, evi olmayan sıçan deliğine" der ..
"Ruh dünyam bazı odalarında içine mucizelerin gizlenmiş olduğu kırk odalı bir konak gibi" dedi kadın...O an için bulunmayı istediğimiz oda; o zaman diliminde içinde yaşadığımız duygusal dünyayı ya..
Bazen bir rüya görürüz, yada gördüğümüzün rüya olduğunu sanıpta, sıçrayarak uyanırız...Halbuki, o anda lambadan çıkan cin den istemek için “tek dileğin ne olurdu ?" diye sorulsa; vereceğiniz yanıt..
Derinindeki sıkıyorsa bir pabuç gibi yüreğini,Çıkar at, yada ver bir başkasına Dar geliyorsa çeperlerine damarlarındaki,Sığdırmaya uğraşma... Kaygı, korku ve vesveseAsr olmuş ki ..