Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '08

 
Kategori
Dostluk
 

Ahmet Yüksel Özemre'nin Ardından!

Ahmet Yüksel Özemre'nin Ardından!
 

Ahmet Yüksel Özemre


Türkiye önemli bir bilim adamını kaybetti iki ay önce bugün: Profesör Dr. Ahmet Yüksel Özemre’yi.

Türkiye’nin ilk atom mühendisiydi. Elliden fazla profesör, sayısız öğrenci yetiştirmişti. Ders kitapları yazdı.

Nükleer enerjinin Türkiye’ye en uygun teknoloji ile getirilmesi uğruna büyük çabalar gösterdi. Bu konuda en ciddi adımın atılıp ihale aşamasına gelindiği 1996 yılında tüm teklifleri inceleyip, şartnamenin hazırlanması uğruna bir gözünü kaybetti. Akkuyu gibi lisanslanmış ve uygunluğu her açıdan test edilmiş bir nükleer sit alanı dururken, Sinop’a santral yapılmaya kalkıldığında çok üzüldü. Yetkili makamları uyardı. Yeni çıkan yasanın tehlikelerine dikkat çekmek için didindi. Çünkü o ülkesini çok seven bir bilim adamıydı.

73 yıllık ömrü hep çilelerle, hastalıklarla, insanların ihanetleriyle geçti. Özellikle Çernobil nükleer kazası sonrası çektiklerini “Türkiye’nin Çernobil Çilesi”, “Ah Şu Atom’dan Neler Çektim!” ve “Çernobil Komplosu” adlı eserlerinde anlattı. Ama o hep “Herkese hakkımı helal ediyorum” diyen bir gönül adamıydı. Aklını ilimle zenginleştirirken, kalbini de hikmetle, Muhabbetullah ile doldurmuştu. Fen ilimlerinin yanı sıra İlm-i Ledün’de de çok önemli adımlar kaydetmişti.

O, benim gönül dostum, büyüğüm, manevi babam, rehberim idi.

Geçen üç ay yalnızca ona olan özlemimi katmerleştirdi.

Hocama olan özlemimi kendisine hitap ederek dile getirmek istiyorum:

Sizi Özledim Efendim.

Siz gittiniz Efendim.
Hep sanki bunun bir rüya olduğunu, kısa sürede uyanıp sizi hâlâ Üsküdar'da bulacağımı sanıyordum.
Ama bu rüya hâlâ bitmedi Efendim.
Ve ben sizi çok özledim.
Kırkbeş yıla yakın süren bir arayış, düşüp kalkışlar, duvarlara çarpışlar, kör kuyulara düşüşlerden sonra sığınacak bir liman bulmuştum, ailecek bulmuştuk.
Kıtlık ülkesinden gelen Yusuf'un kardeşleri gibi huzuruna çıkmıştık.
Siz bize gönül hazinenizi açmıştınız Efendim.
Hayatın, feleğin cilveleriyle yaralanmış, örselenmiş ruhlarımız ve kalplerimize, kalp aynanıza yansıyan İlâhî muhabbetle, Peygamberî şefkatle çare olmuştunuz.
Ve siz gittiniz. Beni öksüz bırakıp gittiniz.
Artık beni size getiren şehir hatları vapurları, heyecanıma tanıklık edemiyor.
Artık gelişte size özlemin, dönüşte tadılan huzurun bir başka tat kattığı vapurdaki çayların tadı yok.
Hastaneye yatmadan kısa süre önce;
"-Kızımı getirin bana" demiştiniz. Kızımı getirmiştik annesiyle size. Bizim fotoğraflarımızı çekmiştiniz; bizimle birlikte fotoğraf çekinmiştiniz.
Eşime; "Efendim yeni bir hobi edinmiş galiba" demiştim. Ne kadar yanılmışım. Siz vedalaşmaya hazırlanırken, sizi çok özleyeceğimizi bilerek armağanlar bırakmışsınız bize.
Ama resminize her gün bakmak yetmiyor Efendim.
Siz kızardınız; "eliniz boş, gönlünüz dolu gelin evladım" derdiniz ama, İskeledeki çiçekçilerin önünden "bizi de götürün, biz de özledik, bu şerefi bize çok görmeyin" diyen kır çiçeklerini almadan gelemezdik ki.
Şimdi çiçekler de öksüz kaldı Efendim.
Son ameliyatınızdan sonra, dünya gözü ve aklıyla çok acı çektiğinizi düşünüp üzülen bize teselli veren sizdiniz. Oysa perdelerin ardını bilene üzüntü olmazmış, bilemedik Efendim.
Ankara'nın gayya kuyusuna düşüp binbir yara bere içinde gelip, şefkatli sinenize sığınıp dert yandığımda;
"-Yalnızca sen mi çektin o çileyi evladım? Biz de seninle beraber çektik" demiştiniz. Nefsinden ötesini göremeyen aklımızla görememiştik Efendim.
Hamlığımızı yüzümüze vurmadan ateşe attınız, biz yanarken siz gittiniz Efendim.
İstanbul'un kargaşası, yaşamın curcunası, insanların ihanetleri, nefsin oyunları, geçim derdi, iş sıkıntısı içinde bunalıp dayanamaz hale gelince size koşardık Efendim.
Dünya çölünde vahamızdınız. Sizde dinerdi hikmet susuzluğumuz.
Fırtınalı denizde limanımızdınız. Sizde sükun bulurdu ruhumuz.
Ve şimdi siz yoksunuz Efendim.
Vahasız, limansız kaldık.
"-Oturun evladım biraz daha" demiştiniz Hastanedeki son ziyaretimizde. Bir yandan yanınızda kalmayı çok arzularken, öbür yandan sizi yormaktan çekinip diken üstünde oturmuştuk, gözyaşlarımızı içimize akıtarak.
Meğer son görüşümüzmüş sizi Efendim. Bilemedik Efendim.
Simanız gözlerimizin önünde, anılarınız hafızamızda, sevginiz kalbimizde, ışığınız ruhumuzda hep kalacak Efendim.
Ama biz doymak bilmeyen, zamanında kıymet bilmeyen, Cemalullah'tan başkasına razı gelmeyen kullara bu yetmez ki Efendim.
Öğrencileriniz sizsiz kaldı; dostlarınız sizsiz kaldı; evlatlarınız sizsiz kaldı.
Aktar dükkanı asıl şimdi kapandı efendim, Üsküdar sizsiz kaldı, İstanbul ışıksız kaldı.
Ben daha size doymamıştım Efendim.
Ve siz gittiniz.
Ben öksüz kaldım Efendim.
Ve ben sizi çoook özledim Efendim.
Çok özledim.

 
Toplam blog
: 51
: 2739
Kayıt tarihi
: 15.07.06
 
 

1961 yılında Çorum’un Osmancık ilçesinde dünyaya geldim. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde li..