Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '09

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Antepli Ayfer

Antepli Ayfer
 

(Yeniçağda konuk sistemi)

Mecidiyeköy’de belediye otobüsünde tanıştık onunla. Daha yanıma oturur oturmaz konuşmaya başladı:”Şu yolların haline bak. Her taraf araba dolu.”diyordu. “Öyle olacak tabi” dedim.”burası dağ başı değil”Kabaca terslememe rağmen gülümsedi. Sonra aramızda kırk yıllık dost gibi sımsıcak upuzun bir sohbet başladı. Bazen onu güldüren şeyler söylediğimde eliyle omzuma dürtüyor teklifsiz, samimi espri ve şakalar yapıyordu. Bugüne kadar hiç böyle birisiyle karşılaşmamıştım. Görünüşü mazbut fakat hafif kadınlar gibi hareket ediyordu. Onu anlayamıyordum. Önce modern insanlardaki o bildiğimiz girişkenliğe bağladım.

İkimiz de Kadıköy’e gidiyorduk. O evine ben ise bir arkadaşımla buluşmaya. Altunizade’de oturuyordu. Buraya yaklaştığımızda “Buyurun misafirim olun. Karnınız açtır. Size bir şeyler ikram edeyim. Sonra arkadaşınıza gidersiniz”dedi.

Çok şaşırmıştım. Genç bir kadın beni evine davet ediyordu. Sadece filmlerde olabilecek bir olaydı bu. Ne yalan söyleyim aklımdan bir sürü düşünce geçti. En çok da beni kendisi için çağırdığını düşündüm. Tabi ki bana zarar verebileceğini de. Endişelerimi yüzümden okumuş olmalı ki “Çekinmenize gerek yok. Hem siz bilirsiniz. Benimkisi sadece insaniyetle ilgili bir davranış” dedi.”Hadi canım sen de” dedim içimden.

Durağa geldiğimizde gitmeye karar vermediğim halde inerken arkasından onu takip ettim. Bana pek aldırmadan sokakta yürüyordu. Hemen sokağın girişindeki evinin kapısını anahtarla açıp içeri girdi. Bugün bende bir şey vardı. Buyur demeden peşinden daldım.

Geniş, modern salonda bizi genç uzun boylu birisi karşıladı. İleride koltukta bir de yaşlı adam oturuyordu. Doğrusu ben biraz ürkmüştüm.

“Bu Kerim Bey. Kendisiyle otobüste tanıştık. Bu kocam, orada oturan da babam” diye bizi tanıştırdı. Her ikisi de samimi olarak elimi sıktılar. Buyur ettiler. Oturdum. Biraz rahatlamıştım. Ayfer Hanım hemen mutfağa geçti.

Adının Merih olduğunu öğrendiğim genç adam da izin isteyip karısına yardım edeceğini söyleyerek onun arkasından gitti. Ayfer Hanımın babasının adı Hasan Bey’di. Emekli generaller gibi ciddi duruyordu.

Hasan Bey-Çekingen durmayın lütfen. Biz bu çevrede biraz yalnızız. Etrafımızda Çorumlu, Mardinli, Ispartalı ve Muş’lu var. Biz onların evlerine hem de çağırılmadan gittik. Bayramda yine gittik. Kendilerini davet edip evimize çağırdığımız halde aylardır kimse kapımızı açmadı. Bilirsin biz Antepliler şen şakrak konuşkan insanlarız. Birbirimize gider gelir sohbet muhabbet ederiz. Burada mağaraya sokulmuş gibiyiz. Ben çalışmıyorum. Akşama kadar evdeyim. Kahveye gitmeyi sevmem. Kış günleri dışarısı da soğuk.

Sonra oradan buradan epey bir müddet konuştuk.

Mis gibi kokulu buharları çıkan yemekler bir sini üzerinde geldi.

Hasan Bey-Damadım Merih de kızım Ayfer de öğretmen. Bu nedenle bazen bir iki öğrenciyi anne babalarıyla birlikte yemeğe davet ederiz. Biz de onlara gittik. Yerleri biraz uzak ama olsun.

Damadı da kızı da Hasan Bey’le senli benli konuşuyorlar, samimi bir şekilde şakalaşıyorlardı. Beni de bu aile ortamına katmak için Ayfer Hanım kaşıkla tabağımın kenarına vuruyor”Hadi beyim hadi. Yemeklerini soğutma. Korkma para istemeyiz” diyordu. Merih’se bana takılıyordu ikide bir”Arkadaşınız bayan mı, diyordu.

Bu aile Türkiye’de yaşayan bir aile olamazdı. Uzayda bir yıldıza mı ışınlanmıştım yoksa? Buraya gelirken aklımdan geçirdiğim düşüncelere güldüm. Üstelik öyle utandım ki.

Hasan Bey-Sen ne düşünüyorsun bu insanların kabuğuna çekilmeleri konusunda Kerim Bey?

Kerim Korkut-Böcekler ve kurtçuklar bile bir şeyin kabuğunu delip dışarı çıkmaya çalışırlar. İnsanlarsa tersine. Türkiye’de bu ayrışma, kabuğuna çekilme, diğer insanlarla arasına mesafe koyma iki nedenle oluyor ve ne yazık ki insanlarımız her iki nedende de haklılar.

Kadın komşu evin genç oğlunu arasıra kahvaltıya çağırıyor. Bu çocuk parasını, bileziğini almak için kadını bıçaklıyor. Olayı gördü diye kadının küçük kızını da öldürüyor. Bu olayı duyduktan sonra siz bir daha komşunun çocuğunu kahvaltıya çağırabilir misiniz?

Kerim Korkut-Hanımsınız. Dolaşmaya çıktınız. Parkta oturup gazetesini okuyan bir adama günaydın dediniz. Yanına oturdunuz. Amacınız sohbet, muhabbet. O kişi eğer şans eseri şu “elit” dediğimiz ülkemizdeki bin kişiden biri değilse konuşmanın sonunda sizi evine ya da başka bir yere davet edecektir. Çünkü sanki siz ona “Ben size günaydın dedim. Sizin arkadaşınız oldum. Hatta sizinle yatarım” mesajı verdiniz. Gelip geçenlerin rahatsız edici bakışları da caba. Böyle bir ortamda insanlar birbirlerine nasıl yakın olabilirler?

Ayfer-Ne yani siz şimdi benim için böyle mi düşündünüz?

Pancar gibi kızardım. Lokmam boğazımda kaldı. Hasan Bey de Merih Bey de yüzüme bakıyorlardı.

Kerim Korkut-Ayfer hanımla otobüste sohbet ederken söz etmiştim. Hatırlayacaktır. Ben ülkede yeni bir düzen kurulması için düşünceler üretiyorum.

Hasan Bey-Atatürk gibi mi yani?

Kerim Korkut-Estağfurullah! Şu an konuştuğumuz insanlarımızın birbirlerine yabancılığı konusunda da naçizane fikirlerim var. İzin verirseniz sizinle paylaşmak istiyorum.

Merih Bey-Tabi Kerim Bey. Buyurun lütfen! İşte tatlılarımız da geldi. Sizi dinliyoruz.

Kerim Korkut-Eş, dost, akraba dışındaki insanlara karşı mesafeliyiz. Az önce Hasan Bey de yakındı. Komşularınız size hiç gelmiyorlarmış. Üstelik siz onlara gitmişsiniz. Onları evinize davet etmişsiniz. Havadan sudan sebeplerle hep erteliyorlarmış. Çevremizdeki insanların bize ihtiyaçları olabilir. Onları tanımıyorsak, onlarla konuşmamışsak, evlerine gitmemişsek, evimize çağırmamışsak durumlarını bilemeyiz. Herkes tanıdığına gidiyor. Akrabasını eve çağırıyor. Sokakta yanımızdan geçen insanlara düşman gibi bakıyoruz. Bugün Ayfer Hanım benimle samimi konuştu. Evine davet etti. Kapıdan içeri girdiğim ana kadar onun hakkında başka türlü düşünüyordum. Ayfer Hanımın bu yaptığını yapacak Türkiye’de on kadın daha bulamazsınız. İçimizdeki korkuları yenmemiz lazım. Ön yargılardan kurtulmamız lazım.

Ayfer Hanım-Kahvenizi nasıl alırsınız?

Kerim Korkut-Orta şekerli olsun lütfen!

Kerim Korkut-Gerek devlet yetkilileri gerekse diğer kurumlar olsun toplumsal davranışları, insani ilişkileri öğütler verelim, rica edelim halkımız yapsın şeklinde bir anlayışa sahipler. Burası üç kümbetli Hacı Baba tekkesi değil yetmiş milyonluk bir ülke. Öyle rica ile öğüt ile bir şey yapamazsın. Mutlaka kaynaşmayı sağlayacak bir sistemin olmalı. Eğer bayramlar var diyorsan onları da bir kalem geç. Mezarlık, akraba dost, biraz hava atmak, biraz çalım satmak o kadar.

Kerim Korkut-Güllü oğlunun kaymaklı şöbiyetine bayılırım. Elinize sağlık.

Hasan Bey –Afiyet olsun.

Kerim Korkut-Türkiye’de “el, yabancı” diye bir kavram var. Adam kızını evlendirecek”ele, yabancıya gitmesin” diyor.”kendi içimizden, kendi adamımızdan. Helal süt emmiş biri. İçimize sığar”bu sözler nedir, Allah aşkına? El kimdir? Yabancı nedir? Sizin el dedikleriniz uzaydan mı geldiler? Hepsi de bu ülkenin insanlar değil mi? Sizin yabancı dedikleriniz haram süt mü emiyorlar? Haram süt nedir ki? Anne sütü haram olur mu? Anneyi rüşvetle mi aldık? Ver amcanın oğluna, al dayının kızını sonra hastalıklı sakat çocuklar. Anne babalar çocuklarını evlendirirken gelin değil yaşlandıklarında kendilerine bakacak hizmetçi alıyorlar. Kim bakar kim bakmaz zaten onu da bilemezsin ki. Yeğenini alırsın bakmaz da Bulgar Şuşina bakar.

Hasan bey-Çok doğru valla!

Kerim Korkut-Bir de şu ülkenin yerleşim düzeni nedeniyle büyük sorunlar yaşıyoruz. Anne baba Ağrı’nın Patnos’unda. Oğlu Ankara’da. Kızı İzmir’de. Damadı İstanbul’da. Anne baba oğlunu özlüyor. Binecek otobüse iki gün yollarda rezil olacak. Oğlu kızı damadı yanına gelmeseler olmaz. İş güç var. Üstelik kış kıyamet. Yollar kötü. İnsan korkuyor. Allah göstermesin. Çoluk çocuk biniyorsun arabaya. Sarhoş, tek kollu, yaşlı, ehliyetsiz şoförler. Her tarafı dökülen hurda otobüsler. Bozuk yollar. Adam babasına mı gidiyor yoksa Azrail’e mi belli değil. Bütün ülke insanları çok uzak yerlere her zaman kalkıp gitmek zorundalar.

Bu, normal bir ülke düzeni olamaz. Görünüş ne kadar ümitsiz olursa olsun çaresizliğe sığınamayız.

Ayfer Hanım-Çok doğru söylüyorsunuz. Biz de Merih’le ara sıra aynı bu konuları tartışıyoruz.

Kerim Korkut-İnsanlarla konuşmakla namusunuzu kaybetmezsiniz. Evlerimiz huzurlu ve rahat olabilir. Ancak hayat dışarıdadır. İnsan çürük elma değildir. Onu kaldırıp çöpe atamazsınız. Kötü dediğimiz insanlar beklide bizim onları yalnız bırakmamız nedeniyle çözümsüzlüğe düşmüş ve bu yolu seçmişlerdir. Sokaklarda yaşayan insanları biliyorsunuz. Sokaklarda sizce nasıl bir hayat vardır? Dolaşırken karşımıza çıkan saçı sakalı uzamış, üzerinde pis ve kirli bir şeyler soğukta, karda, kışta titreyerek yanınızdan geçip giderler. Onlardan korkar çekinir ve maalesef biraz da iğrenerek bakarız. Oysa bu zavallı insanların kimseye bir şey yapacak halleri yoktur. Tüm uğraşları hayatta kalmak içindir.

Şansımız varmış, şimdi bu durumdayız. Hayatın insanlara ne göstereceği bilinir mi? Bu zavallı insanların yerinde biz de olabilirdik. Ben kendim de kısa süre de olsa sokaklarda yaşadım. Onların acısını, yalnızlığını iyi bilirim. Ne olur yani şurada burada gördüğümüz bu zavallı kimsesiz, bakanı edeni olmayan insanlara yaklaşsak. Soğukta üşümesin diye sırtına bir palto falan versek. Belki açtır lokantaya soksak. Eline üç kuruş para ya da ekmek versek. Onlarla konuşmaya çalışsak. Onları tanısak. Dertlerini öğrensek. Bayramlarda doğru mezarlıklardaki ölülerimize koşuyoruz. Mezarı bile olmayan bu yaşayan ölüleri hiç aklımıza getirmeden.

Belediye köpekleri zehirliyor diye kıyameti koparan hayvan severler bu garip insanlara karşı inanılmaz bir şekilde soğuk ve ilgisizdirler. Ülkemizde gerçekten sahipsiz olanlar sadece onlardır. Süs köpeklerinin sabah kahvaltısını bile planına programına alan devlet bu Allahın gariplerini asla düşünmez. Bu zavallı, garip insanlar çok zor hayat şartlarına dayanabildikleri kadar dayanır ve sonra bir gün bir duvar dibinde düşüp, sessizce ölürler.

Ayfer Hanım ağlıyordu. Hasan Bey’in de gözleri yaşarmıştı.

Kerim Korkut-Birilerini ziyarete giderken onların bizim gibi varlıklı ve zengin olmasına dikkat ediyoruz. Benim bir varlıklı köylüm vardı. Komşumdu. Bu nedenle yıllar önce onlara gittik. Sonra yine gittik. Onları da davet ettik. Yaklaşık on beş yıl boyunca kapımızı açmadılar. Bu süre içinde her gün evleri doldu taştı. Sonra işleri ters gitti, fakir düştüler. Kimse kapılarını açmaz oldu. Karı koca on beş yıl sonra bize geldiler.

Bir de şöyle bir şey var bizim halkımızda. İşte fakir insanlara gitmek istiyorlar da hani onun durumu iyi değil. Belki sofra seremez. Ona yük olmayalım. Utanır zor durumda kalır. Beş para etmez asil bir düşünce! Fakir insanların gönülleri zengindir. Bir tas çorbalarına sevgilerini katarlar. Hem evlerinde eşyaları olmadığından hava atmak için onları anlatıp kafanızı da şişirmezler. Hem sonra fakir insanın durumunu çok düşünüyorsan bir koyun budu keser götürürsün. Ağanın eline vurulmaz. Hayır diyecek değil ya. Niye zahmet ettiniz der, sonra hafta boyu yer.

Hasan Bey- Bunlar tamam. Ne yapmak lazım?

Kerim Korkut-Bir de dar ve içine kapanık insanların evlilikle ilgili sorunları var. Yaşam alanınız eş, dost ve akrabayla sınırlı olduğu için doğal olarak sizin çocuklarınız da bu ortamlarda büyüyor. Evet, çocuklarınız okula gidiyor, işe gidiyor, değişik çevrelere giriyor. Ancak hamuru yetiştiği çevrede yoğuruluyor. Bu nedenle oğlunuz mahallenin çocuklarıyla top oynar. Okuldaki kız arkadaşıyla kafeye gider ama annesinin seçtiği örgülü saçlı kızla evlenir. Kız için sorun daha büyüktür. Yaşadığı çevrelerde birilerinin kendisini beğenip istemesini bekleyecektir. Aksilik bu ya o birileri dediği de kendi çevrelerine bağlıdır. Yani eninde sonunda annesinin seçtiği örgülü saçlı kızı alacaktır. Kızımıza da kala kala kimselerin beğenmediği şişman, saçları dökülmüş kırk yaşında akraba çocuğu kalır.

İstisnaları olsa da kimse sokakta gördüğü biriyle evlenmez. Onun ailesini, anne babasını da tanıyacaktır. Hatta mümkünse beraber büyüyeceklerdir.”Huyunu suyunu biliriz” derler. Evlenip aradan zaman geçince de “Keşke gâvur kızı alsaydım!” diye feryat ederler. Tüm bu zorluklar, olumsuzluklar toplumsal yaşantımızda sistem olmayışındandır. TV’lerin evlendirme programları seyredilir ama çok az insan buralara evlenmek için gider. Onlara göre bu programlara çıkanlar evde kalmış kimselerdir. Ya da başka amaçlarla oradadırlar. Keza internetten tanışarak evlenme olmaz. Peki, nasıl olur? Cadaloz anne komşunun mühendis oğlunu ayartır ve sivilceli yüzlü kızını ona yamar. Ya da oğlan ve kızın ailesi çocuklara bile sormadan kendi aralarında inek pazarlığı yapar gibi söz keserler. Bunların yaptıkları daha namusludur.

Yeni düzende konuk sisteminin amacı ülke insanlarını kaynaştırmaktır. Ev işleri Birimi daha önce de anlattığımız gibi adıyla pek ilişkisi olmayan, olağan üstü genişlikte uygulama sahası olan, bugünkü insanların hayatını yüzde yüz değiştiren çağın en büyük devrimi. Düşünün evinizin tüm işleri uzman, yetişmiş birimlerce yapılıyor. Ne alışveriş var, ne yemek, bulaşık, çamaşır. Her şey hazır olarak ayağınıza geliyor. Hem de en yüksek kaliteyle.

İşte bu Ev İşleri Birimi çalışmadığınız, evinizde olacağınız günlerde sizin de istemenizle ülkemizin her yerinden isteğinize göre bir, iki hatta üç aileyi size konuk olarak getiriyor. Bu konukların yabancı ülkelerden ülkemizi ziyaret için gelmiş turistlerden de seçilmesi mümkün.

Öncelikle misafiri kabul edip etmemek sizin elinizde.

Misafirlerinizin karşılanması ve ikramını birim kendisi yapar. Bu durumda yapılan gideri sosyal paylaşımcı sisteme göre ödersiniz. Böylece çok fakir olan biriniz bile sanki zenginmiş gibi misafir ağırlayabilir. Siz sadece konuklarınıza güler yüzlü hoş bir sohbet ortamı hazırlarsınız. Eliniz sıcak sudan soğuk suya dokunmaz. Her şeyi birim elemanları yapar. İkram edilecek yiyecek ve içecekleri siz sipariş verebilirsiniz. Ya da misafirlere sipariş ettirebilirsiniz.Sistemin formatına göre misafirlik sadece gündüze özgüdür. Bir günlüktür. Yatıya kalma olmaz. Ertesi gün tatilse siz isterseniz yeniden başka misafirler kabul edersiniz.İsteyen ev sahiplerinin formatın dışına çıkma hakları vardır.

Misafir seçme şansınız yoktur. Kısmetinize kim çıkarsa onları kabul edersiniz. Ugandalı bir kabile reisi bile konuğunuz olabilir. İşte çocuğu olmasın evim dağılır, köpeği olmasın, zengin olsunlar, sigara içmesinler gibi özel siparişte bulunamazsınız. Ancak aile sayısını belirleyebilirsiniz. Çünkü eviniz dar olabilir. Yeni düzende konuk sisteminin size fazlaca külfeti yoktur. Onlarla konuşup, eğlenip hoş vakit geçirmeniz istenir. O kadar.

Sistem çok basit görülmekle beraber uygulaması oldukça zordur. İnsanlar birimin tüm Türkiye’de standart çağrı numarasına ücretsiz ulaşmak suretiyle kayıt yaptırırlar. Bunu konuk olmak istedikleri günden önce yaparlar. Her aile için sadece ev hanımının TC no birime bildirilir. Öncelikle konuklar en yakından başlayarak ev sahiplerine yönlendirilirler. Mesafe uzak olacaksa uzun misafirlikler isteyen kimseler buralara yönlendirilir. Yani diyelim ki Urfalı Hacı Mustafa ailesi İstanbul’ da konuk olmak istiyor. Haklı olarak o kadar kilometre yol bu misafirliğe değmeyecektir. Bu durumda başka işler nedeniyle İstanbul’da bulunan kimseler konuk edilecek ya da uzaktan gelmişse epey bir süre birçok ev sahibi tarafından konuk edilecek.

Bir günlük süre sistemin formatıdır. İsteyen ev sahipleri misafirleriyle daha fazla beraber olmak için önceden birime bildirmek şartıyla, durumları da uygunsa konuklar yatıya kalabilir ve süre istenildiği kadar uzatılabilinir. Elbette çalışma günlerine sarkamaz.

Görüldüğü gibi yeni düzende konuk sisteminin amacı sadece insanları kaynaştırmaktır. Her hafta ortalama beş kişilik iki aileyi misafir eden birisi ayda sekiz yılda yaklaşık 100 aile ve 500 kişiyi, yaşamı boyunca da otuz kırk bin kişiyi evinde misafir edip onlarla tanışma şansına sahip olacaktır. Elbette kendisi, ailesi ve çocukları da başkalarına aynı şekilde konuk olacaktır.

Bu durum ülkede yaşayan herkes için bir mecburiyet gibi algılanmamalıdır. Bu isteğe bağlı bir uygulamadır. İsteyen katılır, isteyen katılmaz. Ama katılanlara gördüğünüz gibi fazlaca bir külfet ve zahmet yoktur. Sizin ve ailenizin mutluluğu için düşünülmüştür. Yeni insanlar tanıyarak dost ve arkadaş çevrenizi genişleteceksiniz. Çocuklarınız çocuklarıyla tanışıp arkadaş olacaklar, belki birbirlerini tanıyarak ilerde evlenecekler.

Ayfer Hanım-Çok güzel bir yöntem. Keşke uygulanabilse.

Kerim Korkut-Konukseverliğiniz için teşekkür ederim. Ben artık kalkayım.

Merih Bey-Biz de sohbetiniz için size teşekkür ederiz. Evi biliyorsunuz. Arkadaşınıza geldikçe bize de uğrarsınız.

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..