Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ağustos '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Aşk Asla Pişman Olmamaktır!

Aşk Asla Pişman Olmamaktır!
 

"Sevdiğiniz zaman aşk o kadar büyüktür ki bir bütün olarak içimize sığmaz. Sevdiğimiz insana doğru yayılır, onda kendisini durduran, başlangıç noktasına geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur. İşte karşınızdakinin hisleri dediğiniz şey, kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür. Bizi gidişten daha çok etkilemesinin, büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir."*

Demek ki o yıllarca kendi sevgisinin yansımasını görmüştü onda. Böyle bir şey mümkün olabilir miydi?
Hiç sevilmemiş olmaktan daha kötü ne olabilir?
Hiç sevmemek mi?
Hangisinin daha kötü olabileceğini düşünecek halde değildi.

Kitabı masanın üzerine bırakarak arkasına yaslandı. Bugün okumak için yanlış bir kitap seçmişti aslında.Ama okumadan içindekileri bilemezdi ki!
Derin bir nefes aldı.
Yeni sulanmış çiçeklerin kokusunu içine çekti. Tüm sıkıntılarını Boğaz'ın dip akıntılarına bırakabilseydi...
"Yok, olmaz!" dedi kendi kendine. "Zavallı balıklara bunu yapamam, sonra üzüntülerinden bir deri bir kılçık kalırlar!.."

Bu durumda bile hala espri yapıyor olmanın neşesi yayıldı yüzüne. Onca yıldır onu buraya çeken sır da buydu işte. Ne zaman sığınacak bir yer arasa, bu bahçe onu bağrına basıyordu adeta. Sıradan bir çay bahçesinin insanı böylesine sahiplenmesi olacak şey miydi?

Bugünkü gibi kendinden bile kaçtığı günlerde onun kucağına sığınıp,saatlerce hiç bıkmadan denizi seyrederken gelip geçen şileplere biner,hiç bilmediği ülkelere yolculuk ederdi. Bugün nedense hayal bir gemiye binmek yerine gerçek bir kitap okumayı tercih etmişti.
Galiba düşüncelerinin de kendisi ile beraber gelmesinden korkuyordu.
Beynimizin içinde bizi istemediğimiz düşüncelerden uzaklaştırabilecek bir sistem olsa ya da beynimizi istediğimiz zaman bomboş hale getirebilsek...

Bir kaç ay önce kocası "Hayatımda bir başka kadın var!" demişti; sıradan normal bir şey söylüyormuş gibi devam ederek, "Gel bunu dostça halledelim!"
On beş yıllık evliliği bitirmenin adı "Dostça halletmek!" oluyordu...

Nerede hata yapmıştı?
Böyle terkedilmeyi hiç hak etmiyordu. Tüm yaşanan güzellikleri,var olduğunu sandığı aşkı, paylaştıklarını silmek bu kadar kolay mıydı?
Hiç bu kadar umarsız,dayanaksız,eğreti hissetmemişti kendini.
Bir kaç saat sonra boşanacaktı. Mahkemeye kadar olan zamanı burada geçirmek istemişti. Biraz rahatlamak, gevşemek, tüm rahatsız edici düşüncelerden arınmak bu sefer o kadar kolay görünmüyordu.

Bir süredir hissettikleri, uzaklaşan bir sevginin ayak sesleriymiş demek ki! İşitmemek için kendini bunca zorlaması bir çözüm getirmemişti.Oysa ilk ayak seslerinde durup ardına baksaydı belki bu kadar üzülmeyecekti. Ona hep bir şans daha vermesi en büyük hatası olmuştu.
"Belki ben yanılıyorum!"
"Belki zamanla bana döner!"
"Belki geçici bir heves!"
Belki...belki...belki... Aslında kocasının aldatmasından çok, kendi kendini aldatışı canını acıtıyordu...

Neydi kendinde eksik olan şey?
Kocasına bunu hep sormak istemişti. Gururundan mı, yoksa duyacağı yanıttan mı korkmuştu?
Oysa bununla yüzleşmeliydi.
Ne olusa olsun oturup konuşmalıydılar.
Neden sessizce yenilgiyi kabul edip,onu öteki kadına altın tepsi içinde sunmuştu?
"Her şey apaçık ortaya dökülmüşken konuşmak neyi değiştirirdi ki?" diye düşündü. Sadece daha fazla üzüntü ve stres...
Kocasının bir başka kadına aşık olduğu gerçeği değişmeyecek olduktan sonra?
Avukatı, "Boşanmayı reddedebilirsin!" demişti.
Bunun ne faydası olacaktı?
"Ben boşanmak istemiyorum,kocamı seviyorum,hakim bey!" demesi, üç kişinin aynı anda görmeye başladığı bir kabusun başlangıcı olmayacak mıydı?

Sahi, bunca aldatılmışlığına rağmen hala seviyor muydu onu?
Bunun yanıtını da, yüreğindeki o ince sızının nedenini de bilemiyordu...
Aşkın, vazgeçmek / vazgeçebilmek olduğunu okumuştu bir yerlerde.
O'nun mutlu olması için O'ndan vazgeçiyordu. İşte bu kadar basitti her şey!
Onunla yaşadıklarından, sonra da onu bir başkasına bırakmaktan hiç pişman değildi.

Aşk, asla pişman olmamak değil miydi zaten?



*Marcel Proust / Kayıp Zamanın İzinde























 
Toplam blog
: 235
: 2079
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

Burada yazarken kim olduğumuzun, ne olduğumuzun bir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yaz..