Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '17

 
Kategori
Aile
 

Baba ve çocukları

Baba ve çocukları
 

ben çektim


Çoktandır görmediğim sınıf arkadaşım Ramazan’la pidecide börek yiyip çay içtik. Hem de çok çay içtik. Arkadaşım fena hâlde doluydu. Çocuklarına güceniyordu; bir ağlamadığı kaldı vallahi.
 
İşte bakın ne dertli babalar var; çocuklarınızla saygı edebi içinde konuşabiliyorsanız işsiz güçsüz bile olsalar onlarla gurur duyacağınız çok değerli bir nedeniniz olmuştur bile.
 
Arkadaşın ağzından alıntıdır.
 
“Cumartesi gecesi asker oğlum çıkageldi. Bir yandan sevinirken bir yandan da bir telefon açıp haber vermeyişine bozulmuştum ama belli etmedim. Bari “sürpriz!” falan deseydi. “Naber, iyisiniz” deyip doğru odasına çekildi.
 
Kızımız da annesiyle dalaşmıştı gene. Öyle ergenlik vurgunu yemiş falan değil hani; 25 yaşında ve çalışıyor. Aile bütçesine katkı payı diye annesine henüz bir kez verdiği 150 lirayı kastederek,  "Benim paramla ayakta duruyorsun, fazla konuşma" deyince çıngar çıkmıştı.  Annesi de, "Şimdiye kadar sen kimin parasıyla gezip tozdun; kal..ak! Evlenip defolsan da kurtulsam" diye bağırmaya başlamıştı. Ben de araya girip, “Bak kızım, paran yoksa bilelim. Fakat paran var ki kış günü yüzme kursuna kaydolmuşsun” deyince kız hepten kudurdu.
“Zaten sen de beni sevmezsin; bıktım sizden. Ayrıca iki kişi konuşurken üçüncüye ‘halt’ yemek düşer” deyip odasına çekilirken oğlan daldı salona.
 
"Amma da bağırıyorsunuz; sesten uyuyamadım” diyerek hep açık duran televizyonun karşısındaki koltuğa çöktü. Haspam sanki eve uyumaya gelmiş. Kanal ararken söylenmeye devam ediyordu. “Bıktım kavganızdan be! İnsan bu eve gelmese daha iyi" diyordu. Ne ben ne annesi tek laf etmedik. Kafasına yatan bir kanal bulamayınca kalktı ablasının odasına gitti. Ardından bakkala gidip bira aldı. Balkonda birasını içerken ben de yanına ilişip biraz konuşmaya çalıştım.
 
-İnsan evine geldiğine pişman olur mu be oğlum!
-Ben eve mutlu bir yuvaya kavuşmak için geliyorum ne buluyorum! Gideceksin en iyisi ya!
-Hepimiz kusurluyuz galiba.
 -İnsan kızına kal...tak der mi baba ya! Bak parası olsa çekip gidecekti şimdi.
-Anneler affedilmez mi diyorsun yani? Yakında zaten evlenip gidersiniz. Bu kadar öfkeye değer mi? Biliyorsun ben neler çektim gene de anamı babamı hep sevdim.
-Senin zamanın başka; herkes çekermiş o zamanlar.
-Sevmenin ve saygının başka zamanları mı olurmuş?
-Biz sevmiyor muyuz? Peki, ne zaman sevileceğiz?
-Sevildiğinizi fark edemiyorsanız bizi çoktan unutmuş olmalısınız. Ula sizi sevmesek onca yıl okuyup meslek sahibi olmanıza fukara hâlimizle nasıl katlanırdık? Sizi hiçbir şeye muhtaç etmedik.
-Laf bunlar, boş laf!
-Belki de çektiğimiz sıkıntıları size duyuracak kadar az sevmeliydik.
-Felsefe çekecek modum yok baba, uzatmayalım!
-Derdiniz ne sizin anlayamıyorum. Sen zaten bir yıla kalmaz evlenip ayrı eve çıkarsın. Ablan dersen evlenmese bile özgürlükten patlayacak neredeyse. Nedir ha, sizi hayatınızdan bezdirip ana babanızı silkelettiren şey?
-Ne özgürlüğü? Kız gece arkadaşlarıyla çıkamıyor bile!
-Atma! Bir kere o her akşam 10- 11'de geliyor; belki haftada iki gün akşam saat 8'de evde olmuştur. Cumartesi Pazar günleri de kafasına göre takılıyor. Değil annesine yardım, odasının çöpünü bile toplamıyor.
-Ne yani gece on iki bire kadar arkadaşlarıyla gezse kızmaz mısınız?
-İzninle o kadarına da kızalım artık. Anlıyorum ki asıl senin sözlerin boş. Kaç kere inkâr etseniz de nafile; sevmek sevilmekten üstündür deyinceye kadar mutlu olamayacaksınız. 
-Kaçacaksın en iyisi buralardan ya!
-Anlaşılan ben sahiden de boş konuşuyormuşum; hadi bana eyvallah!
 
Gidip eşimin gönlünü bari alayım dedim. Ona, “boş ver karışma; koca adam olmuşlar. Nasılsa ne yapsak beğendirip memnun edemiyoruz” dedim. O da, “karışmak değil canlarına okuyacağım bundan böyle” dedi.
 
Aslında çocuklar analarıyla söz çarpıştırmaya girmeseler hiç sorun olmayacak. Anne bu analık hakkı zırhını kuşandı mı korkacaksın biraz. Anaları dellendiğinde ağız dalaşına gireceklerine sadece susup odalarına çekilseler bile yumuşar kadıncağız. Hem çoğu kez şahit olmuşumdur önce kendileri annelerine laf ve tavır koymuşlardır. Bana da saygılı değiller amma ben ağzımı bozmadan ve hep düşünerek karşılık yapıştırdığım için sanırım beni eğlenceli bulmuyor olacaklar ki bana saldırmıyorlar. Belki de düşünen bir beyin ağır geliyordur onlara. Bakalım nasıl kopacağız çocuklarla... İnşallah yuvadan uçmak yerine yuvadan düşmezler...
**** 
Bir gece, nişanlısının evinden döndüğünde, "naber oğlum, nasıl gidiyor?" diye sordum.
"Ne olsun baba, evlenmeden olmuyor, böyle git gel nereye kadar?"dedi.
-Çok kalmadı ki; teskereyi alınca evlenirsin.
-İş nolacak!
-Ne işi? Senin işin fıstık gibi zaten.
-Ööff  be baba! Yurt dışı pazarlama alt tarafı. Kızı burada bırakıp ülke ülke dolaşmak da iş mi yani?
-Nişanlanmadan önce başka bir mesleğin mi vardı? Hem biraz efendi ol; öyle, “öff be!” denmez babaya.
-Tamam, tamam demeyiz!
 
Çekilme vaktim gelmişti. “Aferin, ha şöyle!” diyip çekildim.
 
Eskiden çocuklarımla konuşmaya ayıracak vakti bulamazdım. 7 gün boyunca her gün en az 15 saat çalışırdım. Şimdi vaktim pek bol, ama bu sefer de çocuklarda beni dinleyecek sabır yok. 5 dakika bile sabredemiyorlar. Lafımı ağzıma tıkamazlarsa sonsuza dek beni dinlemek zorunda kalacaklarmış gibi tedirgin oluyorlar.
 
Benimle kendiliklerinden konuştukları olmuyor çocukların. Eğer ben konuşmayı başlatır ve onları sürekli onaylayan övgüyle sürdürmezsem lafı ağzıma tıkayıp susturuyorlar. "Sen de şöyle yapaydın... Şunu da düşünseydin..." dememle birlikte, "Baba bildiğin gibi değil, çok uzattın" diyip oflamaya başlarlar. Kız daha da kabalaşıp, "Sesini keser misin, seni mi dinleyeceğiz; açtın gene mübarek ağzını..." diyerek azarlar bile.
 
Kızım arkadaşı Damla ile birlikte birkaç gece Damla'nın erkek arkadaşı Yavuz'un evinde kalmak için izin istemişti. Gerekçesi de, Damla'nın babası ancak üçü birlikte kalırsa izin veriyormuş. Ben de dedim ki, "Ara Damla’y'ı sor bakalım birkaç gece bizde kalabilir miymiş?" Damlayı gerçekten de aradı. “Ver ver ben sorayım bakalım ne diyecek?” Dedim. Telefonu alıp Damla’ya sordum; “Damla’cığım, biz üç günlüğüne köye gideceğiz, biz dönünceye kadar kızımla kalabilir misin?” diye sordum. Teklifimi reddetti. Kızıma dönüp, "Senin evinde kalmayı reddeden kız arkadaşınla birlikte onun erkek arkadaşının evinde kalmayı onuruna yedirebiliyorsan, git bakalım. Gidersen benim onurumu da al öyle git; çünkü ben, evimde kalmayı reddeden birinin evine 5 gece misafir olması için kızımı gönderecek kadar onursuz değilim." dedim.
 
Kızım ne dese beğenirsin?  "Damla kalırdı da babası izin vermedi" diyerek beni daha da çok inciten bir mantıkla arkadaşını savundu.
 
Seviniyordum beni dikkate alıp gitmediğine, çünkü 3 gün geçmişti ve hâlâ geceleri evdeydi. Sevincim kısa sürdü. Dördüncü gün sabahı hafta sonuydu; gezmeye diye çıktı, akşam telefonuma mesaj bıraktı: "Ben Damla'dayım; bu gece dönmeyeceğim; kusura bakmayın; arkamdan kötü laflar etmeyin"…
 
Benim çocuklar nedense ergenlikten sonra büyüdükçe daha bir kendini beğenmiş oldular. Gene de çok şükür madde bağımlısı değiller hiç olmazsa. Kestane kılıftan çıkınca dönüp kılıfına tükürmüş ya, hani o hesap benim çocuklar da liseyi bitirdikten beri ana babalarına öyle kibirle bakmaya başladılar. Rahatlamak için kendi kendime arkalarından konuşabilirim; ancak yüzlerine karşı ne eleştirim ne öğüdüm olur artık. İkisi de bana karşı duyarsız olmanın ötesinde saygısızlar; saygının olmadığı yerde sevgim kuşkunun kucağında huzursuz olmaktadır. 
 
Artık susuyorum... Susmak da acıtıyor hani. Sevgi ve saygıyla hoş sohbet ailesi olamadık; belki evlendiklerinde değişirler umudumla susuyorum. Susuyorum ki daha beter olmayalım; ne de olsa biz biz aileyiz.
 
Oğlan ertesi gün evdeydi. Arabayı bakıma bırakmıştı. Yağmur da yağıyordu. Öğlene kadar suskun oturduk; öğleden sonra sıkılıp konuşmaya başladık. Meğer benim verdiğim akıllar, yaptığım eleştiriler sevgili oğluma aşağılama gibi geliyormuş. Bak sen! Ben onunla iki beyefendi gibi tartışamadığımdan şikâyetçiyken onun da benden yana derdi varmış...
-Neden öyle algılıyorsun?
-Bana öyle geliyor. Eleştirilerin sanki benim beceriksizliğimi yüzüme vurmak için seçilmiş gibi geliyor bana.
-Bundan ne çıkarım olabileceğini de düşündün mü?
-Açıklama yapmak sıkıntı veriyor baba, anlasana!
-Tamam, bana açıklama; eleştiriyi saygıyla karşıla ve açıklamayı da kendine yap.
-Sen fazla kasıyorsun baba!
 
Bu iletişim bozukluğunu epey bir tartıştık. Bir uzlaşıya gelemedik. Fakat ilk kez bir saat kesintisiz konuşabilmiştik. 
Ben gene de umuda kapılıp çocukların işlerine soğan- maydanoz doğramaya özenmeyeyim. Çocuklar ne zaman konuşmayı arzularsa o zaman konuşayım. Böyle yaparsam terslenme endişesiyle lafa başlamam hiç olmazsa...
 
Benim çocukların büyüklük dünyaları bana çok yabancı geliyor, çok! Allah’tan ki, sevebilmem için kendi varoluşumun yeterli bir neden olduğu bilincini oluşturabilmişim. 
 
NE DESELER DE NE YAPSALAR DA SEVMEKTEN VAZGEÇEMİYORUM KERATALARI!
 
Anlatıcı Muharrem Soyek
***
 
 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..