Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mayıs '16

 
Kategori
Bilim
 

Bilim Tarihi ve Biz

Bilim Tarihi ve Biz
 

Bilimin Tarihi


Bilim tarihi, hem doğa bilimlerini hem sosyal bilimleri içeren bilimsel gelişmenin ve bilimsel bilgi birikimi üzerine yapılan çalışmalardır. Tarihçiler genellikle siyasal, ekonomik ve savaş ile ilgili cepheler üzerinde durur, bize evreni tanıtan, doğa kuvvetleri üzerinde egemen olmayı sağlayan, tüm düşünce ve yaşam koşullarımızı biçimleyen bilimin gelişmesi ile yeterimce ilgilenmemektedir. Bilim Tarihi; kısaca, bilimin doğuş ve gelişme hikâyesidir. Görevi, bir bakıma objektif bilginin, ortaya çıkma, yayılma ve kullanılma koşullarını incelemek, nitelikleri belli bir metodun, bir düşünme ürünün, hatta geniş anlamda bir bakış açısının oluşumunu saptamaktır. Bilim tarihinin amacı, olguların ve buluşların bir kataloğunu çıkarmaktan çok, bilimsel kavram teori ve anlayışın doğuş ve gelişimini izlemek açıklığa kavuşturmaktır. Düşüncenin özgürlüğe kavuşması, akılla batıl inançların çarpışması, insanoğlunun doğruyu araması ve giderek ona yaklaşması, hata ve akıl dışı saplantılarla savaşması... İşte bilim tarihinden öğrenebileceklerimiz şeylerden bazıları.

Modern bilimin gözlerimizin önünde yükselen yüce yapısı hiç şüphesiz insan kafasının uygarlığa kattığı en önemli üründür. Bilim tarihi kapsamı çok geniş bir disiplindir. Bilim ne Rönesans’tan sonra ne de batı dünyası ile ortaya çıkmıştır. Bilim, insanlığın ortak kafa ürünü olup, kökleri ilkel toplumların yaşamına kadar uzanır. Bu yüzden bilim tarihi, mitoloji, din, sanat ve metafizik konulara da, bilimle ilişkileri bakımından yer vermektedir.

Geniş bir perspektif içinde bakıldığında ise bilimin uzun ve çetin gelişimi dört aşama ile tanımlanabilir.

1-Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarına rastlayan ampirik bilgi toplama aşaması,

2-Eski yunanlıların evreni açıklamaya yönelik akılcı sistemlerinin kurulduğu aşama,

3-Ortaçağların yunan felsefesi ile dinsel dogmaları bağdaştırma çabası karşısında İslam dünyasındaki bilimsel çalışmaların parlak başarılarını kapsayan aşaması,

4-Rönesans sonrası gelişmelerin yer aldığı modern bilim aşaması.

Dün olduğu gibi bugün de bilim hiçbir ırkın, kültürün veya bölgenin tekelinde değildir. Bilim tarihi, bilimsel bilginin gelişim sürecini inceleyen bir araştırma etkinliğidir, tarihi bilgilerden yararlanarak bilimsel kuramların çeşitli dönemlerde doğuşu ve yayılışını, bilginlerin düşünce biçimlerini ve toplumsal kurumların gelişim sürecine etkilerini, felsefe, din ve sanat gibi diğer düşünsel etkinliklerle karşılıklı ilişkilerini, teknik bilginin oluşumundaki yerini, bireylerin günlük yaşamındaki değerini ve önemini sorgulayarak bilimsel etkinliği bütün yönleriyle tanımaya ve tanıtmaya çalışır. Bu nedenle bilim tarihi, matematik, astronomi ve fizik gibi belli bir bilimin gelişimini aydınlatmak yerine bütün bilimlerin gelişim sürecini aydınlatmayı amaçlar; ancak bunu yaparken elbette tek tek bilimlerin tarihinden yararlanma yoluna gider.

Dünyadaki bilimsel ilerleme, kalkınma yarışında, eski çağları bir tarafa bırakırsak, yakın zamanlarda batı doğuyu ne zaman geçmeye başlamıştır? Bu soruya Gutenberg’in 15.yüzyılda icat ettiği matbaayı İbrahim Müteferrika’nın Türkiye’ye ancak 18.yüzyılda getirmesi üç yüz yıllık bir gecikme doğurdu ve aramızdaki gelişmişlik farkı buradan doğdu diye yanıt verenler olabilir.

Bu yanıt doğru değildir, çünkü matbaa mevcut bilginin yayılmasını sağlar, bu bakımdan çok etkilidir. Ama asıl önemli olan, insanı doğaya egemen kılan bilginin üretilme yolunun bulunmasıdır. Bu ilerleme 1600’lü yıllarda orta ve batı Avrupa’da, gözleme ve deneye dayanan, matematiksel ifadelerden yararlanan bilimsel araştırma geliştirme birkaç araştırıcı tarafından uygulanmaya başlanması ile gerçekleşmiş ve tüm batı ülkelerine hızla yayılmıştır. Osmanlı dünyası ise bu yeni yöntemle hiç ilgilenmemiştir.

Bilimle ilgilenmek ve bilimsel araştırma yöntemi, bir devlet politikası olarak Ülkemize ancak Cumhuriyet döneminde 1930’lu yıllarda geldi. İşte 1600 ile 1900 arasındaki üç yüzyıllık gecikme, batının Osmanlı dünyası üzerindeki kesin üstünlüğünü kurmuş oldu ve biz hala üç yüzyıllık gecikmeyi kapatamadık, aksine aradaki makas gittikçe açıldı.

Eğitimimizi daha da niteliksiz hale getirdiğimiz halde; güya, lafla da olsa bu gecikmenin doğurduğu olumsuz etkileri ortadan kaldırmaya çalışıyoruz.

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..