Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Temmuz '10

 
Kategori
Edebiyat
 

Çehov 150 Yaşında

Yıl 1860. Azak Denizi'ndeki Taganrog Körfezinin kuzeybatısında bir liman kenti. Anton Pavloviç Çehov, körfezle aynı ismi paylaşan bu şehirde dünyaya gelir. Sert mizaçlı, dindar bir babanın katı otoritesi altında büyüyen küçük Anton, lise yıllarında öykü yazmaya başlar.Bu yıllarda harçlığını çıkarmak için alt sınıflardaki öğrencilere ders verirken okul dergisinde de yazılar yazar.

Liseden sonra Moskova Tıp fakültesine giren Çehov, gazete ve dergilere kısa mizah öyküleri yazmaya başlar. Çeşitli takma adlarla yazdığı bu öyküler nükteli olduğu kadar toplumsal eleştiri doludur. Onun ilk öykülerinde komik olayların, gülmecenin yanı sıra sefalet, umutsuzluk, umarsızlık incelikle işlenir.Bu yıllarda yazdığı "Memurun Öyküsü"nde Çerviyakov'un kişiliğinde sergilenen " insanın insandan korkusu" ölüme sebebiyet verecek kadar güçlüdür. Burada vurguladığı köle psikolojisi okuyucunun canını yakar.

Çehov, öykücülüğünün ikinci döneminde Rus günlük yaşamından yola çıkarak yaşamın tüm karanlık yanlarını ustaca göstermeye başlar. Rus köylüsünün yoksulluğunu, kapitalizmin kırsal topluluklara sızmasını, çağının aydın çevrelerine egemen olan dar kafalılığı, toplumdaki bireysel çöküntüyü anlatır. Bu yönelimin en önemli ve en tanınmış öyküsü Köylüler adını taşır. Çehov bu öyküyü diğer Rus yazarlarının, köylülerin yaşamlarını duygusal bir biçimde yansıtma geleneğine karşı çıkarak yazmıştır. Çikildeyev ailesinin dramı ve yoksulluğu aslında tüm Rus köylülerinin ortak paydasıdır.

Çehov'un incelik dolu duygusal aşk öyküleri de vardır. Bu öykülerinde çağının evlilik, aşk, aile ilişkilerine eleştirel bir üslupla ışık tutar. Ev Sahibesi, Aşk Üstüne, Duşeçka, Köpekli Kadın bunlardan ilk aklımıza gelenler.

Çehov öykülerinde gerçeklik, yaşamın çelişkileri, karmaşası, insanların yaşadığı ya da yaşamak zorunda bırakıldığı tuhaflıklar edebiyat yapmadan, ironi gücü ve özentisiz bir sadelikle inanılmaz bir atmosfer içinde verilir. Yazılarında hangi sınıftan olursa olsun tüm okurların anlayacağı açık ve yalın bir dil kullanır. Bilindiği gibi "basit"le "yalın" arasında çok ince bir çizgi vardır ve basit olmayan bir yalınlıkla yazmak da her yazarın harcı değildir elbet. Yalın yazarak derinliği yakalayan pek az yazardan biridir o.

Güçlü betimlemeleri ve yarattığı atmosfer sayesinde okuru öykünün içine çekmeyi başarır Çehov. Bazen, İstiridye yiyen küçük yoksul bir çocuğun karşısına geçip onu hayretle izlettirir bize. Hırsla, çiğnemeden, yediği şeyin ne olduğuna bakmadan, kabuklarıyla yemesine etrafındakiler gülerken, bizim içimiz acır... Bazen de Prişibiyev Çavuş'un mahkemesinde dinleyici oluruz. İşgüzar davranışlarıyla köy halkını bunaltan asker eskisinin komik olduğu kadar trajik hallerine gülmek mi, acımak mı, kızmak mı gerektiğine karar veremeyiz. Köpekli Kadın'da ise Gurov'la Anna Sergeyevna'nın umutsuz aşkları karşısında yoğun bir düş kırıklığı yaşarız. On üç yaşındaki küçük dadı Varka'nın dramını baştan sona onunla birlikte yaşarken, öykünün acı sonu Uyku'larımızı kaçırır.

Onunla ilgili bir eleştiri yazısında şöyle denir:"Çehov öykülerinde anlattığı kişilerin dünyasına girmez. Onları, kendilerinin görmediği bir fenerle aydınlatır.Işık nereye vurursa o kadarını görürüz.(...)Işık söndükten sonra karanlıkta neler oluyor? Orasını sezmek, bulmak artık bize düşer..." Galiba onun öykülerindeki o "bitmemişlik duygusu" da bu olsa gerek.

Yirmi dört yıllık kısa edebiyat yaşamında modern kısa öykünün öncülüğünü yapan Çehov, oyun yazarlığına da öyküde olduğu gibi ince zeka yüklü güldürülerle başlar. Özellikle Ayı ve Teklif gibi tek perdelik oyunlarının bu oyunlar arasında ayrı bir yeri vardır. Burada acı ve burukluğu mizahla sunarak seyirciyi sarsmayı başarır. Bir Evlenme ve Jübile bireyleri derinlemesine işleyen tek bölümlük oyunlardır.

Çehov'un uzun oyunlarıyla elde ettiği ilk başarı Martı'yla gelir. Bu oyunda orta sınıfın yozlaşmasını ve bunalımını, Rus toplumunun anatomisini açımlama yoluna giderek anlatmaya çalışır. Seyircinin her karakterde kendisini görmesini değil, bu karakterler yoluyla içinde bulunduğu düzeni incelemesini ister.

Martı'dan sonra yazdığı Vanya Dayı' da insanların birbirleriyle olan ilişkilerinde yarattıkları bunalımı ele alır.Şiirsel gerçekliğin ürünleri olan son iki eserinden ilki Üç Kız Kardeş, insanların istekleri ve düşleri ile gerçekler arasındaki çelişkiyi işler. Vişne Bahçesi ise Çehov'un son ve en büyük oyunudur. Soyluluğun çöküşünü, burjuvazinin iktidarı ele geçirişini kahkaha ve gözyaşı içinde verirken, yeni kuşağın anlam dolu bir başka yaşama kavuşma çabasının altını çizer. Üç Kız Kardeş'de olduğu gibi bireylerin birbirine olan yabancılaşması bu oyunda insanı ürperten bir boyuta ulaşır.

Çehov daima kendisini önce doktor sonra yazar olarak görür. Zaman içinde yazarlığı doktorluğunun önüne geçince, doktorluktan vazgeçmesini, kendini tamamen edebiyata vermesini öğütleyen bir dostuna şöyle der:" İki işim olduğunu düşündüğüm zamanlar kendimi daha güçlü buluyorum. Doktorluk karım, edebiyat metresimdir. Birinden bıktığım zaman diğerine gidiyorum!"

İyi bir doktor olduğuna inandığı halde, verem mikrobunun yıllarca büyük bir iştahla ciğerlerini kemirmesine neden kayıtsız kaldığını ne yazık ki bilemiyoruz...1904 yılının Temmuz ayında 44 yaşında yaşama veda ederken, öykülerinin sonundaki o bitmemişlik duygusunu yaşamının sonuna ilave ettiğini ise sanırım hepimiz biliyoruz...

Kaynak: Melek Koç / Yaba Edebiyat Temmuz-Ağustos 2003

 
Toplam blog
: 235
: 2079
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

Burada yazarken kim olduğumuzun, ne olduğumuzun bir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yaz..