Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Aralık '17

 
Kategori
Tarih
 

Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa'nın Medine Savunması

Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa'nın Medine Savunması
 

Medine Savunması, askeriyle bütünleşmiş Fahrettin Paşa’nın vatan ve Peygamber sevgisinin yansımasıdır

İngiliz oyunlarıyla, bedevilerin isyanlarıyla, açlıkla, susuzlukla, 50 dereceyi aşan kavurucu sıcakla, askerin dişlerini ve çenesini düşüren İskorpit olmak üzere türlü hastalıklarla ve ağır çöl koşullarıyla canla başla savaşan Medine-i Münevvere ’yi, Hz. Peygamber’in kabrini son ana kadar savunan, teslim çağrılarını geri çeviren Fahrettin Paşa’nın bu dik duruşunu ancak ve ancak Peygamber sevgisiyle izah edebiliriz. Zira Fahrettin Paşa Medine’yi “bütün İslam’ın sırtını dayadığı yer, manevi gücünün desteği” diye tanımlamak suretiyle bu kutsal şehre özel bir önem vererek, Medine’yi canla başla sonuna dek savundu.

30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalamış ve I. Dünya Savaşı’nda yenilgiyi kabul etmişti. Osmanlı Padişahı, İngiliz baskısıyla, Medine’nin Osmanlı askeri tarafından boşaltılması emrini Fahrettin Paşa’ya göndermiştir. Ancak Medine’yi bırakmamakta kararlı olan Paşa, “Padişahın baskı altında kaldığı için böyle bir emir yayınladığını söyleyerek” bu emri de yerine getirmemiştir.

Medine’nin boşaltılması zordu. Strateji, teknik, din, siyaset ve duygusallığın birbirine karıştığı, çözümü zor bir dava…

Bu antlaşma uyarınca Fahrettin Paşa’nın en yakın İtilaf Kuvvetleri komutanlarından birine teslim olarak Medine’den çekilmesi gerekiyordu. Ancak Paşa, teslim teklifleri karşısında Mehmetçikle Medine’yi savunmakta kararlıydı.

Fahrettin Paşa,1918 Nisanı’nın ikinci Cumasında Medine’de namazdan sonra hutbe okurken göğsüne şanlı bayrağımız sarılı olarak sağ kolunu Peygamberimizin nur içinde yattıkları yere doğru uzatarak feryadı andıran bir sesle “Ya Resulullah, ben, seni bırakamam”   diye haykırdı.[1]

Her şeye rağmen Medine tahliye edilmedi.Fahrettin Paşa ile Medine tahliye edilemezdi.Fahrettin Paşasız, Medine savunulamazdı.

Fahrettin Paşa, Merkâd-ı  Mübareke’nin karşısındaki minberin önünde emir subaylarından birinin uzattığı ay yıldızlı al sancağı okşayan bir hareketle alıp şal gibi üniformanın üstünden atıp göğsüne sararak adım adım minberin orta basamağına kadar çıktı. Yüzü cemaate çevrili olarak durdu. O heybetli ve heyecanlı tavrı, biçimli kalpağının altındaki daima munis ve sıcak bakışlı baba gözlerinde beliren tarif edilmez vatan ve din aşkıyla tepeden tırnağa, duygu kesilmiş durumuyla bir kahramanlık heykelinden farksızdı.Fahrettin Paşa, hâlâ bir heykel gibi dimdik, sessiz… Dudakları acı bir tebessümle titremese, nefes aldığı bile hissedilmeyecekti.

Hicaz Demiryolu’nun Medine’ye yakın istasyonlarının düşman eline geçmesi nedeniyle şehre erzak girişinin kesilmesi ve isyancıların Medine Kalesi’ni kuşatması üzerine direnişin en zor günleri başlamıştı. Medine açlıkla boğuşurken çok ilginç bir olay yaşanır. Şehir çekirgeler tarafından istila edilmiştir.

Fahrettin Paşa, Medine’de ürünlere zarar veren çekirgelerden yararlanmayı düşünür! Çekirgeleri ne yaptı, dersiniz. Çekirgeleri toplatarak tavasını, kavurmasını, salatasını yaptırarak askerlere yedirmeye başlar…[2]

Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa, hemen harekete geçerek elindeki bütün olanaklarla Hicazı kurtarmak önlemlerini almaya başladı.

Dördüncü Ordu Kumandanlığı, Fahrettin Paşa’ya, Medine civarındaki asilere taarruz emrini verdi. Paşa, bu emre uyarak 12 Haziran’da harekete geçti ve asileri perişan etti. Ne var ki ordu, Arabistan çöllerinde aç, susuz savaşmak zorunda kalıyordu.

Ufak bir takviye kuvveti isteyen Fahrettin Paşa’ya, Cemal Paşa’nın verdiği yanıt olumsuzdu. Bu yanıtta, hiçbir yeni kuvvetin istenmemesi ve geleceğinin ümit de edilmemesi, kesin bir şekilde belirtilmişti. Osmanlı, Medine’yi, İngilizlere ve Araplara bırakıyordu. Fahrettin Paşa, tüm olumsuz koşullara karşın Medine’yi düşmana bırakmayacaktı; çünkü Peygamberimizin mezarı buradaydı. Burası, tüm Müslümanlar için kutsaldı; düşmana bırakılamazdı. Medine Savunması Kahramanı Fahrettin Paşa Peygamberimizin nur içinde yattıkları yere doğru kolunu uzatarak feryadı andıran bir sesle söyle diyordu:

 “Ya Resulullah,  ben, seni bırakamam”.

Fahrettin Paşa, İngilizlerin tahriklerine rağmen kendisine bağlı kalan bazı Arap şeyhleriyle görüşür.

Asi şerifler tarafından yağmaya çağrılan ve ellerine aslan pöstekisi geçireceklerini sanan keçi çobanları etrafta boşuna bekliyorlardı

İsyancılar, 23 Mayıs 1916’dan beri yaptıkları bütün hareketlerde başarısızlığa uğrayarak Medine’den bir hayli uzaklara atılan Şerif kuvvetleri, dört ay sonra, İngilizlerden sağladıkları yardımlarla kuvvetlendiler. Aynı zamanda, isyancılara oluk oluk İngiliz altınları akıyordu. Deniz yollarından da bolca pirinç, un, diğer yiyecekler geldiğini gören Bedeviler, başlarında Şerif Hüseyin, şeyhleri, reisleri olduğu halde Osmanlıdan yüz çevirdiler.

Bedevilerini ve bunlara ilâveten Mısırlı askerleri peşlerine katarak artık her şeye egemen olacaklarını sanan şeriflerin niyeti, mümkün olduğu kadar hızla Medine’yi ele geçirmekti. Şeriflerin, bunca yıllık ‘velinimetleri’ olduğunu tekrar ede ede bitiremedikleri Osmanlı Devleti’ne, namertçe yüz çevirip isyan etmişlerdi. Başlarında da Şerif Hüseyin vardı. 

Osmanlı Devleti’ne isyan eden Şerif Hüseyin az sonra hatasını anlamış ama iş işten geçmişti… Şerif Hüseyin, isyanının nedenlerine kendisi de inanmamış. Asıl sebebin İngiliz altınlarıyla krallık vaatleri olduğunu-sonraları oğullarından ikisinin de bize itiraf ettikleri gibi-pekâlâ biliyordu. Kısa bir zaman sonra İngilizlerin oyunlarına gelerek her şeyini kaybettiğini görünce asıl aldananların aldananı olduğunu anlamışsa da iş işten geçmişti.

Medine’nin işi Mustafa Kemal’e verilmek istenince Mustafa Kemal Paşa,”Şimdiye kadar kim savunduysa boşaltmayı da onun yapması gerektiğini “söylüyor. Fahrettin Paşa’ysa Medine’nin boşaltılmasına karşıydı.

Şerif Ali Haydar Paşa’nın da Medine’den ayrılmak zorunda bırakılması, huzursuzluğu bir kat daha artırmıştı. Bütün bu olumsuzluk ve huzursuzlukta bile Fahrettin Paşa, tepeden tırnağa azim, iman ve ümit dolu görünüyordu.[3]

Fahrettin Paşa’ya, “Eğer Medine boşaltılmazsa İstanbul’un da İtilaf Devletleri tarafından işgal edileceği” söylenerek Paşa güçlükle ikna edilmiş, Medine’nin teslimini öngören antlaşma gönülsüzce imza edilmişti. Yani devletin elde kalan çıkarları göz önünde bulundurularak Medine’deki direnişe son verilmişti. Ancak Fahrettin Paşa’nın Medine’den ayrılmak istemez. İslam toplumu için son derece önemli olan Medine’yi, İngilizlere bırakmamak için her türlü sıkıntıya katlanan, hastalıktan pek çok askerini kaybeden Fahrettin Paşa, gözyaşları içinde son kez Peygamberimiz ’in kabrini ziyaret ederek dua etmiştir. Kılıcını İngilizlere teslim etmeyip Peygamberimiz’ in kabrinin başına bırakmış ve oradan ayrılmamıştır. Bayrağımı burçlardan indirtmem, Peygamberimizi bırakmam, diye haykıran ve İngilizlere teslim olmayan Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa, sonunda, kendi subaylarının ani bir baskınıyla Hz. Peygamber’in kabrinden cebren çıkarılabilmiştir.

Fahrettin Paşa’nı insanüstü çabası ve çalışmasıyla İstanbul’a getirilen ve paha biçilemeyen “Mukaddes Emanetler ”e göz koyan İngiliz Delegesi Curzon  (Gürzon), Londra Konferansı’nda; bunların kendilerine geri verilmesini istemişti. Türk Baş Delegesi İsmet Paşa, sert ve kesin yanıtla Mukaddes Emanetler’ in verilmeyeceğini belirtti.[4]



[1] .Yakın Tarihimiz,Vatan Gazetecilik, Cilt: I,s.28

[2] Yakın Tarihimiz. Vatan Gazetecilik, Cilt: I,s.343

[3] Yakın Tarihimiz,Vatan Gazetecilik, Cilt: II, s.183.

[4] .Yakın Tarihimiz,Vatan Gazetecilik, Cilt: II, s.141.

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..