Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '15

 
Kategori
Tarih
 

Cumhuriyet' e giden yol;sarp,çetin ve dikenliydi !

Cumhuriyet' e giden yol;sarp,çetin ve dikenliydi !
 

Mustafa Kemal Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti,İnternet'ten alıntı


Cumhuriyet’e giden yol;sarp,çetin ve dikenliydi!

Türkiye Cumhuriyet’i, Kurtuluş Savası’nın zaferle sonuçlanmasıyla 29 Ekim 1923’te kuruldu.29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti; ulusal egemenliğe dayalı; bağımsız, laik, sosyal, çağdaş bir hukuk devletidir.

Kurtuluş Savaşı, zaferle bitmiş. Ülke düşmandan temizlenmiş. 24 Temmuz 1923 Lausanne (Lozan) Barış Antlaşması’ nın imzalanmasıyla ülkemizde barış rüzgârları esmeye başlamıştır. Atatürk, barış yanlısı olduğunu şu sözleriyle belirtmiştir:”Yurtta barış, dünyada barış”

Türkiye Cumhuriyet’inin kurulması, kolay mı oldu? Kuşkusuz, hayır. Cumhuriyetimiz, zorlu bir Kurtuluş Savaşı sonunda kuruldu. Peki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi kolay mı oldu? Kolay olmadı. Atatürk’ün yakın arkadaşlarından bile karşı çıkanlar oldu. Karşı çıkanlar da Kurtuluş Savaşı’ndan sonra padişahın tahtına oturmasını istiyorlardı.Rauf Orbay,”Ben, padişahın ekmeğini yedim; ona karşı olamam ”diyordu.

23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılışı ile ulusal egemenliğe dayalı yeni bir devlet kurulmuştu. Ancak, bu devletin adı henüz cumhuriyet değildi; Kurtuluş Savaşı devam ederken ulusal birlik ve beraberliğin bozulmaması için adı konulmamıştı. Kurtuluş Savası kahramanları arasında bile Osmanlı saltanatının kaldırılmasını istemeyen padişah yanlıları vardı. 

1923 yılı Ekiminde bu nedenle bir hükümet buhranı patlak verdi. Mustafa Kemal Paşa’nın gösterdiği adaylar seçilemiyordu. Onun isteğini; başbakanı ataması, başbakanın da bakanlar listesini hazırlayıp onun onayına sunması, sonra Meclis’ten güvenoyu isteme yöntemi karşılayabilirdi. Yakın arkadaşlarını buna razı etti ve salt çoğunluk sağlanarak kısa bir anayasa değişikliği ile yeni sisteme geçildi.

Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yolunu açar. Mustafa Kemal,28 Ekim 1923’te bazı arkadaşlarını (Fethi Bey, İsmet Paşa, Kazım Özalp Paşa, Halit Paşa, Kamalattın Sami Paşa, Fuat Bulca, Ruşen Eşref Anaydın...)yemeğe davet eder. Yemekte,”Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” der.

29 Ekim 1923 tarihli cumhuriyetin ilan edildiği oturuma katılan milletvekili sayısı sadece 158'di. Yani toplam 334 milletvekilinin 176'sı ne cumhuriyetin ilanına, ne de cumhurbaşkanı seçimine katılmıştı. Bunun nedenlerini incelemek için dönüp biraz geriye bakmak gerekiyor

29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in kurulmasıyla Gazi Mustafa Kemal Atatürk,159 milletvekilinin 158’inin oyunu alarak Türkiye Cumhurbaşkanlı ’na seçilmiştir.(Tek Adam, C 3,s.157)

Cumhuriyetin Meclis’te yeterince tartışılmadan ve kamuoyundan habersiz aniden ilanı, bazı çevrelerde Mustafa Kemal Paşa’nın yetkilerini artıracağı gerekçesiyle tedirginlik yarattı. Hatta hürriyetin suya düştüğünü resmeden “Cum-hürriyet” yazılı karikatür bile yayımlandı.(Zeki Sarıhan)

Cumhuriyet’in ilanını tepkiyle karşılayan saltanat yanlısı tutucu çevreler tek dayanak olarak halifeliğe sarıldılar. Cumhuriyet'e karşı olanlar halifenin etrafında toplanmaya başladılar Halife Abdülmecit de giderek kendini güçlü görmeye başlamış, devlet işlerine karışmamak ve yalnızca din işleriyle uğraşmak koşuluyla halife seçilmesine karşın tam tersi bir davranış içine girmişti. Yalnızca''Müslümanların halifesi''sıfatını taşıyacağı saptanmışken Abdülmecit Efendi ''han'',''peygamber halifesi''gibi sıfatları da kullanıyordu. Ayrıca bir devlet başkanı gibi davranıyor; cuma namazlarını büyük bir törenle kıldırıyordu. Bu arada ''ulusal hükümet''in İstanbul'daki temsilcisi Refet Bele, tutumuyla halifeye destek veriyordu. Cumhuriyet'in ilanına karşı çıkan Rauf Orbay,  Dr. Adnan Adıvar gibi Mustafa Kemal'in bazı eski arkadaşları da halifeden yana tavır alıyorlardı. Mustafa Kemal Atatürk, bunlar için şöyle der: Bir noktaya kadar benimle beraberlerdi; bir noktadan sonra benden ayrıldılar. .( www.ataturkinkilaplari.com/.../cumhuriyetin-ilanina-karsi-tepkiler)

25 Ekim 1923 günü çıkan bir hükümet bunalımının çözülememesi üzerine Mustafa Kemal çok önceden oluşturduğu bir düşünceyi uygulamaya koydu. 29 Ekim 1923'teTBMM’si, Mustafa Kemal'in önerisiyle Cumhuriyet'i ilan etti. Oy birliğiyle alınan bu kararın hemen ardından yapılan seçimden Mustafa Kemal gene oy birliyle Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı seçildi.

TBMMnin açılmasını bile kabullenemeyen çevreler, zaferden sonra saltanatın kaldırılması,Cumhuriyet’in ilanı, bunu izleyen birkaç ay içinde de halifeliğin tarihe karışması karşısında iyice şaşırmışlardı. Bu aşırı tepkilerin en üzücü yanı, devrim adımlarını başlangıçta onaylayan bazı kişilerin de artık karşı devrimcilerin cephesine geçmelerine yol açmasıydı. Bu tepkici çevreleri şu gruplara ayırabiliriz:

  • Cumhuriyete ve halifeliğin kaldırılmasına kesinlikle karşı kişiler. Bunlar için yurdun kurtuluşu yeterliydi. Artık gene eskiye dönülmeliydi.
  • Cumhuriyeti kabul etmekle birlikte ”halifesiz” bir toplum düşünemeyenler. Bunlar dinsel esaslara ve eski düzene dayalı bir Cumhuriyet istiyorlardı Halifeliğin kaldırılmasından sonra,Gazi Mustafa Kemal Paşanın çevresindeki bazı kişiler bu gruba katılmışlardı. Hatta Gazi’ye ”halife olması” telkininde bile bulunulmuştu. Bu istek Gazi tarafından hemen reddedilmişti.
  • Halifesiz bir Cumhuriyeti kabullenmekle birlikte, daha ileriye gidilmesi düşüncesinde olanlar. Bunlara göre, geleneksel yapı, bazı yeniliklerle sürdürülmelidir. Gazi’nin bazı çok yakın arkadaşları içinde de böyle düşünenler vardı.
  • Devrim adımlarını benimseyen, ama bunların çerçevesini çizemeyen ve her ne pahasına olursa olsun iktidara geçmeye çalışanlar. Bunlar içinde özellikle eski İttihatçıların bazılarını görmek mümkündür.

Bütün bu karşı tepkilerin önünde, kazanılan büyük zaferin kendisine verdiği saygınlık ile halk tarafından çok sevilen bir önder ve O’nun çevresinde bir avuç inançlı aydın vardır.Tepkileri bunlar göğüsleyecektir.(tarihenotdus.com/turk-ve.../cumhuriyetin-ilanI).

Cumhuriyet kurulur.29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in bayrağı dalgalanır. tek başına, bağımsız bu gökyüzünde. Bu, savaştan sonra, emperyalizmin kıskacından kurtulmuş, tam bağımsız bir devlettir. Bu devlet; cumhuriyetçilik, laiklik, devrimcilik, halkçılık, ulusçuluk, devletçilik ilkeleriyle gelişir, kalkınır, yücelir…

29 Ekim 1923’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti, sosyal bir devletti. Toplumun tüm kesimlerinin devletiydi. Bu Cumhuriyet’te ırk, din, mezhep; fakir, zengin yasalar karşısında eşitti. Ülkede sosyal adalet, sosyal demokrasi vardı. Ülke, gün geçtikçe sosyal adaletten de sosyal demokrasi de uzaklaşıyor. Varsıl daha varsıl, yoksul daha yoksul duruma geliyor.

29 Ekim 1923 Cumhuriyeti’nin ilkeleri: laiklik, devrimcilik, halkçılık, ulusçuluk, devletçiliktir.

29 Ekim 1923 Cumhuriyeti’nin temeli laikliktir. Laikliğin sözlük anlamı, din işlerini devlet işlerine karıştırmamak, devlet işlerinden ayrı tutmaktır. Dini, politik amaçlar için kullanmamaktır; çünkü din kutsaldır. Atatürkçülüğü yıpratmak, yıkmak isteyenler, laikliğe saldırmışlar; laikliği, din düşmanlığı olarak görmüşlerdir. Laiklik. Atatürk,Nutuk”ta şöyle diyor: Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, dervişlerin arkasından sürüklenen ve falcılara, büyücülere, üfürükçülere, muskacılara hayatlarını ve geleceklerini teslim edenlere uygar insan gözüyle bakılabilir mi? Dini, topluma yön veren siyasal güç olmaktan çıkarıp kişinin özgür Tanrısal inancı durumuna getirmek ilkesidir laiklik

Devrimcilik: Devrimcilik bir süreçtir.”Oluş” un bitmiş olduğu yerde, bir başka oluşa geçmektir. Başka bir deyişle, sürekli değişim ve yenileşmedir.

Devrimcilik bu ana yönteme uyarak yalnızca çağdışı kurumları yıkmak yerine, çağdaşlarını kurmakla yetinmemek, ulusu çağdaşlaşmanın gerektirdiği yeni kurumlara bilimin ve uygarlığın kılavuzluğunda çağdaş değerlere kavuşturmaktır

Halkçılık:Atatürk’ün kurduğu hükümet, bir halk hükümetidir. Atatürk, halkı, emperyalizmden, kapitalizmden korumanın yöntemlerini uygulamada, usta bir devlet adamıdır. Kendini, halkıyla eşdeğerde görür; kendine karşı olanlara hakaret etmez, onları aşağılamaz. Özellikle Meclis’teki konuşmalarında ,”efendiler” sözünü, dilinden düşürmemiştir.

Atatürk, halkın her kesimiyle yakın ilişkiyi seven bir devlet adamıydı. Halkı, kendine yakın olanlar, olmayanlar diye ayırmazdı. Bu, onun hem devlet adamı hem de devrimci olmasının sonucudur. O,devrimi ulusun tümü için yapmıştır.

Ulusçuluk(Milliyetçilik): Atatürk, ulusçuluğu, bir ırk üstünlüğü biçiminde görmüyordu. Boş düşler, Turan öyküleriyle oyalanmanın gerekmediğine, gerçek ulusçuluğun, sınırlarımız içinde uygar bir toplum durumuna gelebilme olduğuna inanmıştı

Devletçilik:  Ülkenin genel ekonomik etkinliklerinin düzenlenmesi ve özel girişimcilerin girmek istemediği ya da yetersiz kaldığı ya da ulusal çıkarların gerekli kıldığı alanlara girmesini öngören ilkedir. Atatürk’ün devletçilik ilkesi; Türk toplumunun ulaşmak istediği çağdaş ve modern bir düzen için gerekli olan ekonominin güçlendirilmesi ve ulusallaştırılmasıdır.

İmparatorlukla birlikte, medrese ve ulema düşüncesi de tarihe karışır. Ne yazık ki günümüzde medrese düşüncesi yeniden filizlenmiştir. Genç dimağları şeriatçılık suyuyla yıkayıp ümmetçiliğe doğru kaydırmak isteyenler vardır. Medrese düşüncesinin egemen olduğu kimi çevrelerde Atatürk devrimlerinin yerini şeriat ilkeleri almaktadır. Böyle yetişen gençler, elbette ekonomik emperyalizmin bir ahtapot gibi ülkeyi sardığını algılayamayacak, dünyadaki gelişmelerden ve yeni sömürü sisteminden habersiz olarak yetişecek, ülkenin ilerlemesini, kalkınmasını bir ortaçağ görüsü olan ümmetçilikte arayacaktır. Şeriatçı yapı, ümmetçiliğe yol açar. Demokrasiyle şeriat bağdaşmaz; çünkü şeriatta farklı düşüncelere yer yoktur. Dogmatiktir. Ümmetçi toplum, belli çerçevenin dışına çıkamaz; araştırmaz, incelemez, irdelemez. Düşünceleri, aklın süzgecinden geçirmez.

Türkiye’yi diğer Müslüman ülkelerinden ayıran Atatürk’ün açtığı aydınlık yoldur. Bu yoldan sapmak, ülkemizi çıkmaz sokaklara taşır.Müslüman ülkelerin hangisinde Türkiye ölçüsünde uygarlık, çağdaşlık, demokrasi, özgür yaşam vardır. Bu yaşam tarzını Cumhuriyet’e, Atatürk’e ve O’nun devrimlerine borçlu olduğumuzu unutmayalım. Arap ülkelerinin düştüğü duruma düşmememizin nedeni, Atatürk Cumhuriyeti’nin aydınlığıdır.

Atatürk Cumhuriyeti, bugün rayından çıkmış; O’na karşı olanların elinde bilinmezliklere doğru sürüklenmektedir. Cumhuriyeti koruyup kollamak isteyenlere de fırsat verilmemekte; sistemin dışına itilmektedirler. Atatürkçülük, ulusumuzu esenliğe çıkarır. Atatürkçülüğün genel anlamı; ileriye doğru gitmek, çağdaş düzeyin gerisinde kalmamaktır. Atatürkçülük, bilimi hayatta tek “mürşit”(doğru yolu gösteren kılavuz) sayar; düşünce özgürlüğüne    saygı         besler.

 Cumhuriyet; özgürlüktür, kardeşliktir, erdemdir. Tasada, kıvançta ortak olmaktır. Bu ülkede yaşayan her birey, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e gönülden bağlanmalı; cumhuriyetin temel ilkelerinden, değerlerinden sapmamalı ki bu başyapıt sonsuza değin yaşasın, ışığıyla ülkemiz aydınlansın. Gelecek kuşaklar, böyle aydınlık bir ülkede huzurlu, mutlu yaşasınlar.

Kaynakça:

1.Ali Naci Karacan, Lozan

2.Andrew Mango, Atatürk

3.Atatürkçülük Nedir?

 4.Falih Rıfkı Atay, Çankaya

5.İsmet İnönü, Lozan Antlaşması

6.Özer Zankaya, Cumhuriyet Çınarı

7.Sabahattin Selek, Milli Mücadele

8.Turgut Özakman, Cumhuriyet

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..