Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Temmuz '11

 
Kategori
Futbol
 

Futbol, Şike ve Fenerbahçe...

Futbol, Şike ve Fenerbahçe...
 

Fenerbahçeli nasıl olmuştum? Az çok hatırlıyorum… Ama çok daha iyi bildiğim bir şey var ki, çok küçük yaşlarda, sanırım henüz daha beş ila altı yaşlarındaydım… Yıl 1975-76… O yıllarda bende bir Şekerspor hayranlığı vardı. Şekerspor’u tuttuğum takdirde, güya Şekerspor bana şeker gönderecekti. En nihayetinde çocukluk işte… 1980’li yıllara gelirken, en fazla dikkatimizi çeken futbolcu şüphesiz ki, Fenerbahçeli Cemil Turan’dı. Cemil goller atıyor ve attığı her golden sonra daha fazla zihnimizde kendisine sarsılmaz yerler ediniyordu. Ve ben 1980’li yıllara gelirken, Cemil Turan’ın da etkisiyle, sıkı bir Fenerbahçeli olmuştum. 1980’li yılların ilk yarısında Selçuk Yula’nın zihnimizde önemli bir yeri olmuştu. Selçuk Yula’da Fenerbahçe’ye Şekerspor’dan transfer olmuş, çelimsiz bir futbolcuydu. Ama kısa bir süre içerisinde Fenerbahçe’nin sembol ismi olmayı başarmıştı. Hemen her maçta goller atıyor ve o yıllarda Fenerbahçe’yi ligin en başarılı takımlarından birisi haline getiriyordu. Selçuk’la birlikte aynı yıllarda Fenerbahçe’ye transfer olan İlyas Tüfekçi, ayrıca Arif Kocabıyık gibi isimler Fenerbahçe’de beni etkileyen futbolculardı. Kaldı ki bizim kuşağımızda hemen herkesin hayli sevdiği ve izlemeye doyamadığı futbolculardı bu isimler. Alparslan Eratlı, Cem Pamiroğlu, Erdoğan Arıca, Onur Kayador… Bu dörtlü Fenerbahçe tarihindeki en beğendiğim defans oyuncularıydı. 1980’li yılların ilk yarısından itibaren Fenerbahçe’ye olan ilgim tümüyle bir taraftar hüviyetine dönüşmüş bir ilgiydi. Hafta sonları maçlarını dinlemeyi, akşam saatlerinde gösterilecek özetleri izlemeyi dört gözle bekliyordum. İlginçtir, Fenerbahçe yenilgi aldığında ve ya rakibiyle berabere kaldığında üzülürdüm. Hani çok fanatik bir taraftar değildim ama yine de az çok kendimi üzgün hissederdim Fenerbahçe’nin puan kaybetmesi durumunda. 1990’lı yıllara gelirken ve yaşımız biraz daha kemale ererken, aslında futbolun başka yönlerini de keşfetmeye koyulmuştum. Bir dönem İnönü Stadının balçık zemininde top peşinde koşturan takımlar, 1990’lı yıllara gelirken, en azından İstanbul’da zemini çimlendirilmiş stadlara kavuşmuşlardı. İnönü Stadı’nın zemini göz alıcı bir şekilde çimlendirilmiş ve tam anlamıyla futbol oynamaya elverişli hale getirilmişti. Ali Sami Yen Stadı, Fenerbahçe Stadı gibi stadların zemileri de aynı şekilde yeşil çime bezenmiş ve İstanbul’a gelen takımlar daha bir elverişli koşullarda maçlar oynamaya başlamıştı. İşin bir yanı böyleyken, perde önünde büyük transferler yapılıyor ve insanın aklının, hafızasının almayacağı rakamlara futbolcular kulüp değiştiriyordu. Ve bunun adı oluyordu profesyonellik… Taraftar kulüp değiştirmiyor ama nedense futbolcular, transfer dönemi geldiğinde birbirleriyle sıkı bir rekabet içerisinde olan kulüplerin futbolcuları, rekabet ettiği bir diğer kulübe transfer oluyordu. Bu durumu tuhaf bulsam da, aslında böyle bir endüstri içerisindeki en mütevazi durumlardan birisi olarak da nitelendiriyordum transferi. Zira böyle bir endüstri içerisinde inanılmaz düzeyde paranın döndüğü ve aslında fiili olarak hemen hemen hiçbir üretimin olmadığı böyle bir endüstri içerisinde, bahisler, iddialar, reklamlar ve sairelerle ifade edebilceğimiz, aslında tümüyle soyut kavramlar üzerine inşaa edilmiş olan bir değirmen söz konusuydu. Birileri bu değirmene su taşıyor ve o suyla bu değirmen dönüyor, dönüyor ve dönerken ununa un katıyordu.

Böyle bir endüstri içerisinde şaibenin, şikenin, teşvik priminin olmayacağını düşünmek için sanırım çok ama çok saf olmak gerekiyor. Zira şampiyonluk demek, kulüp kasasına akacak olan milyonlarca dolar, euro demektir. O halde böyle bir yapının içerisinde şikenin olmayacağını, olamayacağını iddia edebilir miyiz?

Dünden beri Fenerbahçe Kulübü başta olmak üzere birçok kulüp ve kişi üzerinden bir şike operasyonu başlatıldı. Bu operasyonun nerelere kadar uzanacağını doğrusu pek merak etmiyorum. Zira bütün bir ligin başından aşağıya kadar şaibeli olduğu hususunda zaten az çok kanaatimiz vardı. Birkaç kişiyle veya birkaç kulüple sınırlı kalması vicdanları daha da fazla yaralayacaktır. Veya sadece 2010-2011 futbol sezonuna ilişkin bir soruşturma yürütülmesi daha da sorunlu sonuçların ortaya çıkmasına neden olacaktır. Geçmiş dönemlerde yapılanların, yapanların yanına kâr kalacağını düşünürsek şayet, operasyonun hayli vicdan kanatacağı malum… Bir yerden başlamak mı gerekiyor? Sanmıyorum… Nereden başlanırsa başlansın, en nihayetinde akılımızın alamayacağı düzeyde büyümüş bir ekonomisi olan futbol pazarında ne türden olursa olsun, hangi yöntemlerle olursa olsun yasalarla bu sorunun önüne geçebilmek mümkün değil. Sistem bu… Sistemin istediği bu…

İtalya örneği veriliyor… İtalya bu sorunu çözebildi mi? Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar ortada var olan pasta hayli büyük ve bu pastadan pay almak isteyenler hukuku, yasayı hiçe sayarak düzenin çarklarındaki yerini bir şekilde alıyor. İtalya operasyon yaptı ama şaibelerin bütünüyle ortadan kalktığını iddia edebilir mi? Tabi burada önemli olan şikeyi ortaya çıkarmak ve yaptırım uygulamaksa bu hususta İtalya’yı tebrik etmek gerekiyor. Bu güne kadar bizde böyle bir şey olmadı. Belki de ilk defa olacak. İlk defa bir kulüp, hem de Türkiye’de ki futbolun lokomotifi olan bir kulüp, ciddi anlamda bir operasyona tabii tutulmuş durumda.

Fenerbahçeli taraftarlar için zor bir süreç… Bakalım bu sürecin sonunda ortaya çıkacak muhtemel bir olumsuz karar sonrasında Fenerbahçe camiasının ruh halinin ne olacağını merak ediyorum. Ama bu pazarın birilerini böyle bir sonuca sürükleyeceği belliydi. Bu yüzdendir ki yüzleşmek zor olmasa gerek…

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..