Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '08

 
Kategori
Güncel
 

Hukuki mi değil mi? İşte bütün mesele.

Hukuki mi değil mi? İşte bütün mesele.
 

Hukuk veya tokmak.


Esasen istismarın sınırı yoktur.

Kanun ve kuralların ne dediği hiç önemli değildir. Eğer suyun başında oturuyor ve dünyaya ideolojinizin penceresinden bakıyorsanız, "olmayanı olduracak" bir mazereti, her zaman üretebilirsiniz.

Çünkü dilin kemiği yoktur. Uydurmanın, kaydırmanın, savurup sallamanın hududu yoktur. Lafı evirir, çevirir, bir yerlere oturtursunuz. Söyledikleriniz külliyen yanlış ta olsa, mutlaka sizi onaylayan fikirdaşlarınız olacaktır. Hele bir de dominant görüşün piri veya "şeyh-ül rejimi" iseniz; en katmerli yalanlarınızı, ilahi vahiy gibi yutacak ve tutacak kalabalık dostlarınız mevcut demektir.

Artık konum ve yetkinizi kullanarak kendinizi "la yüs'el" (sorumsuz) ilan edebilirsiniz. Geri dönüşümsüz kararlar verebilir, tokat gibi laflar edebilirsiniz. Görev alanınızı kafanıza göre genişletebilirsiniz. Cumhuriyetin ramboluğuna soyunabilirsiniz. Üç kişinin keyfi için, 300 kişinin canına okuyabilirsiniz.

Yaptığınız densizlikleri de "hukuk" veya "kurtarıcılık" kelimeleriyle izah edip, işin içinden sıyrılabilirsiniz. Korkmayın, size hiç bir şey olmaz ve olmayacaktır. Çünkü bu ülkede düzeni bozanların değil, bozacağı varsayılanların; gerilim çıkaranların değil, gerilim çıkarmakla suçlananların başı belaya girer.

Eğer malum sınıfın neferi iseniz, düzeni sekteye uğratabilirsiniz. Değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez anayasa maddelerini, tümden kaldırabilirsiniz. Gidişatı çıkmaza sokabilir, sosyal hayatın ve ekonominin iflahını kesebilirsiniz. Milleti nefessiz bırakabilirsiniz. Size laf etmeye kalkanlara muhtelif yollarla anında hadlerini bildirirsiniz. Sizi kimse tutamaz!

Müritleriniz her zaman arkanızdadır. Sizi kutsarlar, yüceltirler, göklere çıkartırlar. "Laikliğin amansız savunucuları, rejimimizin kurtarıcıları" diye ulularlar. Fakat ne siz, ne de müritleriniz, "rejim bu yolla kurtarılmasaydı ne olurdu?" sorusuna cevap olacak hiç bir somut olay yaşamamışınızdır. Her zaman vehimlerinize yenik düştüğünüzün bir türlü farkına varamamışsınızdır.

Eli kalem tutan bir kısım zevat, her gün hukuktan bahsediyor. Bana öyle geliyor ki bu tipler, hiç bir kanun maddesini okumuyorlar. Okurlarsa, kafa konforlarının bozulacağını biliyorlar. Okurlarsa, hukukun birilerince, "guguk, " kurtarıcılığın da "musibet" haline getirildiğini göreceklerinden korkuyorlar.

Şimdi konuyu bağlamından ayırıp güncel olana dönelim ve Anayasa Mahkemesinin, Anayasa değişiklikleri ile ilgili görev ve yetkilerini belirleyen maddenin ilgili kısmına bir göz atalım:

"MADDE 148/1 – Anayasa Mahkemesi, .... Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler."

"148/2- Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, .... Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır."

Burada, mahkemenin yetkisinin Anayasa değişiklikleri ile ilgili olarak; "Teklif, oylama ve ivedilikle görüşülmeme şartlarına uyulup uyulmadığı" ile sınırlı olduğu görülüyor.

Buna rağmen bazı hukuçular, Anayasa Mahkemesi'nin yetkisini aşmadığını, bir şekil denetimi yaptığını, 4. maddeden aldıkları yetkiyle 2. maddeyi koruduklarını söylüyorlar.

Dinledim ama bu noktadaki yorumları tam kavrayamadım. Galiba, değişiklik teklifinin yazıyla verildiği, yazının da bir şekil olduğu, (!) bu şekil değişikliğinin 2. maddedeki "laikliğe" dokunmasından dolayı, 4. maddedeki, " ... teklif edilemez" ibaresine dayanarak, mahkemenin kendini yetkili kıldığı gibi bir şeydi. Doğrusu yorucu bir yorum! Konu zıvanadan çıktığında, hem izah edilebilir, hem de kavranabilir olmaktan uzaklaşıyor.

Esasen bu tür yorumlar, "zırva tevil götürmez" sözüne kuvvet kazandırmaktan öte bir işe yaramıyor. Aşağıda da gördüğünüz gibi 4. madde, kimseye herhangi bir yetki vermiyor.

"MADDE 4. – Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez."

Hadi, rejim muhafızlığına soyunanların "erken uyarı sistemi" harekete geçerek, koruyucu/kurtarıcı ruhları tetikledi ve mahkeme, zorunlu olarak kendini yetkilendirdi, diyelim. Peki, ilk üç maddeyi veya niteliğini değiştirmeye kalkan veya değiştirilmesini teklif eden kim, değişiklik nerede? Böyle bir yorum bana göre, kulağını tersinden geçtik, apış arasından göstermeye çalışmakla eştir. Gelelim Anayasa 2. maddeye. Önce okuyalım:

"MADDE 2– Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."

Biliyoruz ki, iptal sebebi olan değişik burayla değil, 10. ve 42. maddelerle alakalıdır. Bu maddelere yapılan ilavelerin, 2. maddede zikredilen cumhuriyetin, "demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti" yapısını değiştirmediği, anlamlarını tersyüz edecek yeni kavramlar getirmediği de meydandadır. Yani laiklik kelimesinin yerine "şeriatı" koymuyor, hukuku adalet kavramından soymuyor. Peki o zaman sıkıntı nedir? Bence sıkıntı, halüsinasyon görmektir.

Adam, "hava bulutlu, yağmur yağacak" sözünü kendine, "ördek" dendiği şeklinde yorumlarmış. Ne zaman, "hava bozdu" lafı geçse, "siz bana ördek demek istiyorsunuz" dermiş. Rejim konusunda çok hassas olan kişiler da aynen böyle yapıyor. Meclisin ve hükümetin her davranışından işkilleniyor. Ne zaman toplum yararına bir açılım getirilse, ördek olmayalım diye, 2. maddeyi karşımıza dikiyor.

Haberlere göre mahkeme üyeleri, yedi saat süren görüşmelerinde raportörle başkanı dinlemişler. Bu ikisi, "bizim esasa girme yetkimiz yok, yasada da şekil bakımından bozukluk yok. En iyisi davayı reddedelim" demişler. Sacit Adalı dışında kalanlar, bu sözleri pek onaylamamışlar. Birbirleriyle karşılıklı tartışmışlar:

"Bu iktidar anayasanın değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerini değiştirirse neyaparız? Seçimler 20 yılda bir yapılacak diye bir kanun çıkarırsa, sonuç ne olur?" şeklinde sorular sorup, cevaplar aramışlar.

Sn. Üyeler bu sorular üzerinde kafa yorarken galiba Anayasa Mahkemesi isimli kurumu da onun üyesi olduklarını da unutmuşlar. Unutmasalardı, "vekiller, anayasanın 2. madesini değiştirmeye kalkarsa biz ne güne duruyoruz? Partilerini kapatır, kanunlarını iptal eder, yürürlüğünü durdururuz, olur biter" derlerdi.

Eğer o an yetkilerinin farkına varsalardı, 10. ve 42. maddedeki değişikliği iptal edip, yürürlüğünü durdurmayabilirlerdi. Kendilerinin mahkeme üyesi olduğu bir yerde kimsenin, 2. maddenin değiştirilmesini teklife cüret edemeyeceğini, bu endişelerinin bir bahaneden ibaret olduğunu farkına varırlardı. Yaş ilerledikçe unutkanlık artıyor; unutkanlık arttıkça kararlar, eylemler, söylemler garipleşiyor. Kendimden biliyorum.

Gene haberlere göre, Anayasa Mahkemesi üyeleri gerekçeli kararlarında meclisin, iki maddede yaptığı değişiklikle, anayasanın arkasından dolandığını ve hile yoluna başvurduğunu vurgulayacaklarmış. Acaba kendileri, ne yaptıkları konusunda "vicdanlarına danışma" ihtiyacı duyacaklar mıdır? Yoksa, " nasılsa bizim kararlarımız hukukidir" diyerek boş mu vereceklerdir?

Bazıları bu ülkenin bahtiyar insanlarıdır. Diğerleri ise tu kakadır. Onlar kökten iptal edilmediklerine şükretmelidirler. Övücüsü, sevicisi, destekçisi, apoletlisi olmayanların işte böyle, ancak dövücüsü olur.

Malum kişilerin medyada, üniversitede, hukuk aleminde ve sair kurumlarda; görüşlerinden vecde gelip, kendinden geçecek yeterinden fazla övücü, sevici ve destekçileri vardır. Yani arkaları sağlamdır. Ötekilerin her karşılaşmayı kaybetmelerinin asıl sebebi de budur. Kısacası bu ülkede yaşamak istiyorsak, efendilerimizin lutfuyla yetinmesini öğrenmeliyiz, vesselam.

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..