Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ekim '07

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Karadeniz' in dramı

Karadeniz' in dramı
 

Dünyanın en güzel coğrafyasının en güzel bölgesidir Karadeniz. Hiç gittinizmi Karadeniz’e ? Ben birkaç kez gitme şansı yakaladım.Gerçektende Karadeniz dünyanın en güzel coğrafyasındaki, en güzel, en nadide, en yeşil, en doğal, en keyifli yerlerden birisidir. Bulutların muhteşem ve senfonik manzaraları, dağ eteklerine yapışmış bulut kümelerinin insan ruhunda yarattığı heyecanın tadı ve yağan yağmurun kimi zaman şiddeti, kimi zaman inceliği insanı başka dünyalara götürüyor, inceliğin zerafetin oratasına atıyor. Yumuşaklığın ve dinginliğin tadına varıyorsunuz. Ruhunuz hafifliyor.

Karadeniz’in yollarıda bir başkadır, koylarıda bir başkadır, dağları, ormanları, ovaları, vadileride bir başkadır. Karadeniz’de yaşamda bir başkadır, fındığıda lezzetlidir, tabiî ki çayıda içimliktir. İnsanı kanlı, canlı, esprili ve sinirli ve sivri kızarmış havuç burunludur. Karadeniz’in insanı eğlencelidir, müthiş bir kültür abidesidir. Fıkraları ile horonu ile hamsisi ile inceden inceye incelenmesi gereken bir kültürdür Karadeniz. Karadeniz deyince akan sular durmalı, Karadeniz deyince yer yerinden oynamalı, Karadeniz deyince kararlılığın simgesini insanın ruhuna kazımalı. Ama eskisi gibi karadenizde tad yok, neşe yok, keyif yok ve insanların yüzü gülmez olmuş ve insanlar tedirgin insanlar üzgün ve insanlar kaygılı. Nedenmi?

Kiminle konuşsanız melun hastalıktan muzdarip herkes melun hastalıktan endişeli. Bu gün Karadeniz’de, hemen her ailede bir kanser vakası vardır. Hemen her aile, üzüntünün girdabında hemen her Karadenizli acaba bir gün bende o melun hastalığın pençesine düşermiyim endişesi içerisinde O melun hastalık bütün bir karadenizi istila etmiş, insanların ruhunu almış heyecanını kırmış. Adeta Karadeniz insanın kişiliğini yok etme noktasına gelmiş. Karadenizli tedirgin.

Çernobil patlamasının o feci etkileri, bugün bir bir ortaya çıkıyor. O patlama ki, yağmur bulutlarını getirip, Karadenizlinin üzerine bıraktı ve o yağmurlarki Karadenizlinin tenine değdi, vücuduna girdi, o gün bu gündür Karadeniz’de huzur kalmamış, keyif yok. Keyfin yerinde müthiş bir tedirginlik, müthiş bir kaygı, müthiş bir endişe var. Zamanın yöneticileri hatırlarımda, daha çocuk yaşlarımızdı, çaylarda radyasyon olmadığı yönünde beyanatlarını, kameralar karşısında çay içtiklerini ve bakın işte içiyoruz bir şey yok diyerek, bütün bir ülkeyi feci bir karanlığın içine doğru ittiklerinin acep ne kadar farkındalardı. Ben eminimki, neyin ne olduğunu biliyorlardı. Sezgilerim öyle diyor. Ve o dönemde, imha edilmesi gereken ürünleri, imha etmeyerek, kendi yurttaşının, vatandaşının vücuduna radyasyonun girmesinde en küçük bir tedirginlik duymayanlar, bu gün yaşanan dramı acaba nasıl açıklıyorlar? Hoş nasıl açıkladıklarına tanık olamıyoruz maalesef. O dönemde yönetici olanlar, ortalarda görünmüyor. Karadeniz halkından küçücük bir özrü bile çok görüyorlar. Efendiler; kimse sizin boynunuza ip takıp sallandırmayacak, mahkemelerde yargılanmayacaksınız ömrünüzün kalan kısmını demir parmaklıklar arkasında geçirmeyeceksiniz. Yani anlayacağınız bu ülkede kimse size bir şey yapmayacak. Sadece istediğimiz küçük bir özür, başka bir şey değil. Olan olmuş. Sadece bir eşeklik yaptığınızı beyan edeceksiniz. Bunu demek bu kadar zormu. Onca insan, kanserin, insan ruhunu karartan iğreti haliyle, hayatta kalma mücadelesi verirken, bu durumu insanların başına açanlar, olası bu sorunlar karşısında, yurttaşını korumakla mükellef olanlar, tedbir almakla mükellef olanlar ortadan kaybolmuş, yıllardır zerre olsun kıllarını kıpırdatmıyorlar. Başlarını kuma gömmüşler, bir özür dilemek gibi basit bir davranışı dahi çok görüyorlar. Hani nerede o dönemin başbakanı, hayatta değil. Ya sağlık bakanı, ya Tarım bakanı neredeler. İnsanların yaşamları kararmış, umutları tükenmiş, ama Karadeniz insanın dramına ortak olması gereken bu günkü yöneticiler de kıllarını kıpırdatmamak için and içmişler sanki.

Efendiler bu bölgeye ciddi ciddi rehabilitasyon merkezleri lazım, bu bölgeye uzman hekimler lazım, bu bölgeye psikologlar lazım, hastaneler lazım, teçhizat lazım. Bir lütfen şu konuya el atın. Yani şu memlekette bir bölgenin insanları, o melun hastalığın pençesinde çırpınırken, acep türbanla fink atmak için verilen mücadele dahamı önemli oluyor. Bu ülkenin yetkili kurum ve kuruluşları ve en başta bu ülkenin iktidarı, lütfedip türban, imam hatip gibi meselelerden başını kaldırıpda, Karadenize bir baksın. Bir baksın insanlığın ve yurttaşlarının nasıl bir dramın pençesinde olduğunu görüp lütfedip çözümler üretmenin yollarını arasınlar.

Yollarını arasınlarki bu ülkenin iktidarıda vatandaşının sorunuyla ilgileniyor deme şerefine nail olalım.

Ne yapalımki bu konu daha uzun yıllar gğndemimizde olacak ve herkes, her sorumlu yurttaş bu konuyu dile getirmeli, göz ardı etmemeli. Bu sorunu getirip, yönetenlerin gözüne sokmalı.

Sokmalıyız. Başka çaresi yok. Yahu bu insanlar, bu toprakların insanı, bu dünyanın bir parçası. Kayıtsız kalmak olur mu. İnsan olmanın onuruna, insan olmanın erdemine yakışır mı böyle bir şey.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..