Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mayıs '13

 
Kategori
Sosyoloji
 

Kemalizm Nedir? [Bölüm 2: Kemalizm neden yanlış anlaşılıyor? (ya da anlaşılmıyor)]

Kemalizm Nedir? [Bölüm 2: Kemalizm neden yanlış anlaşılıyor? (ya da anlaşılmıyor)]
 

UYARI

1)      Yazı eğer uzun geliyorsa çıktısını alarak okumanızda fayda bulunmaktadır. Yazının uzun olmasından ötürü eğer okumaktan sıkılacaksanız dizinin üçüncü ve son bölümünün altındaki SONUÇ başlığını okuyabilir ve yazının ana fikrine ulaşabilirsiniz.

2)      Yazıda geçen bazı kritik kavramlarla ilgili bilgi yetersizliğiniz varsa yazıda belirtilen “BURAYA TIKLAYIN” yazılarını kullanarak önceden yazılmış olan makalelere ulaşabilirsiniz.

3)       Bu yazı üç bölümlük bir yazının ikinci bölümüdür. Yazının üç bölümünün de tamamı okunmadan konunun anlaşılma olasılığı yoktur.

4)       Yazının bir sonraki bölümleri için yazının sonundaki linkleri kullanarak diğer bölümlere ulaşabilirsiniz.

Yazımızın bu bölümünde "Nasıl oluyorda Kemalizm akımı, doğduğu topraklarda bir türlü anlaşılamıyor, anlaşılan kısmı da yanlış anlaşılıyor?" sorusuna yanıt arıyoruz.

ATATÜRKÇÜLÜK (Kemalizm) NEDEN YANLIŞ ANLAŞILIYOR? (Ya da anlaşılmıyor)

Bu sorunları kısaca birkaç madde altında toplayabiliriz. Birincisi bilgisizlik, ikincisi eleştirel bakış eksikliği, üçüncüsü çalışkan olmamak, dördüncü ise ahlak eksikliğidir. Bu sorunlar Kemalizmin toplumda net olarak anlaşılmasının önündeki yegâne engellerdir.

Dolayısıyla Kemalizmin ne olduğunu anlatmaya geçmeden önce bir de bu konulara değinmek gerekiyor. Zira “Kemalizm şudur, Kemalizm budur” şeklindeki yazacağım her şey, altyapısındaki bilgiler ve ilgiler olmaksızın birinci bölümde (BİRİNCİ BÖLÜME GİTMEK İÇİN TIKLAYIN) belirttiğim beş kitle üzerinde farklı etkiler yaratacak ve anlaşılmaz olmaktan ileri gidemeyecektir. Şimdi kısaca Kemalizmin sorunlarının neler olduğuna değinelim.

BİLGİSİZLİK: Kemalizmin yanlış anlaşılmasındaki başlıca sorunun bilgisizlik olduğunu rahatlıkla iddia edebiliriz. Zira Atatürk, yakın ve uzak Türk ve dünya tarihiyle ilgili oturup üç beş kitap bitirmemiş kişilerin çıkıp da Atatürk’ü anladıklarını iddia etmeleri ile anlaşılabilecek bir kişilik değildir.

Atatürk’ün gerçekleştirmiş olduğu etkinlikler hakkında Türk ve dünya tarihine aykırı mantık yürüterek ‘Atatürk haindi, din düşmanıydı’ gibi akıl dışı çıkarımlarda bulunmak acı bir cehalet simgesidir. Bir tanıdığımın atayla ilgili şunu söylediğini hatırlıyorum.

Okullarda Atatürk portresi konulmasının sebebini biliyor musun?” demişti. Ben de duraksamadan “Elbette, bir devleti kuran kişinin kurumlarda resminin olması çoğu devlette normal karşılanan bir uygulamadır” demiştim.

O ise zamanında atanın fotoğraf yerine resminin kullanımına atıfta bulunarak Atatürk’ün peygamber olarak görüldüğünü, bu yüzden fotoğrafının değil de resminin kullanıldığını söylemişti. Bunu duyar duymaz çok sevdiğim arkadaşıma “Allah aşkına buna inanmış olamazsın” demiştim.

Ancak her kim beynine bu manasız bilgiyi sokuşturmuşsa ciddi bir tahribata neden olmayı başarmıştı. Üniversite seviyesindeki bir genç böyle bir safsataya inanabilmişti maalesef. Allah affetsin ne diyelim. Kısacası okumadan, araştırmadan, kafa yormadan anlaşılması çok da kolay olmayan bu insanı anlamak için biraz akıl ve fikre ihtiyaç bulunmaktadır.

Bazı meseleler de bulunmaktadır ki hem bilgisizlik hem de eleştirel bakış eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Eleştirmemiz gereken bazı konuları tarihsel gerçeklerle birlikte değerlendirmemiz gerekir. Dersim vakası buna hem acı hem de ideal bir örnek teşkil edebilir.

Medyada bazen yarım yamalak da olsa bu konunun tartışıldığına şahit olmuşsunuzdur. Her nedense “Vahşi Türkler insan eti yedi” gibisinden sunulan bu olayda tek taraflı değil karşılıklı bir sorun yaşanmıştır. Olayın detayına girmek istemiyorum [Dersim Olayını merak ediyorsanız BURAYA tıklayabilirsiniz] ama orada meydana gelen olayları sadece sonuçları ile değil de nedenleriyle birlikte ele alınca nispeten daha sağlıklı bir değerlendirme yapılabilir.

Kesinlikle yaşananları deşmek ya da birisine ak birisine kara demek gibi bir niyetim yok ancak tek yanlı taraflı değerlendirmelerin de işi içerisinden çıkılmaz hale getirmek veya bilgi kirliliği yaratmaktan başka bir işe yaramadığını düşünüyorum.

Hem Kemalist olduğunu hem de Kemalizme karşı olduğunu iddia edenlerin mümkünse biraz detaylı bilgi edinerek eleştiri yapmalarında fayda var. Aka ak karaya kara demek istiyorsak olaylara birazcık dışarıdan, kasıt yerine anlamak niyetiyle bakmak faydalı olacaktır.

ELEŞTİREL BAKIŞ EKSİKLİĞİ: Eleştirel bakış konusundaki eksiklik, gerek kendisinin Atatürkçü olduğunu düşünen gerekse onun görüşlerine karşı olanlarca sahip olunan önemli bir sorundur. Önce çuvaldızı Atatürkçü olduğunu düşünen kitleye batıralım.

Bu kitledeki kişilerin Atayı tam olarak anlayamamış olduklarının delaletlerinden birisi Atanın bu konudaki hoşgörüsüne sahip olamayışlarıdır. Hatırlanacak olursa birinci mecliste Mustafa Kemal kendi görüşünde olan insanlardan oluşan yandaş bir meclis kurmak yerine şeriatçısından, batıcısına, milliyetçisinden millet düşmanına kadar her türlü insanı bir araya getiren bir meclis oluşturmayı tercih etmiştir.

Üstelik bu çılgınca riski ülke işgal altındayken almaktan da çekinmemiştir. Savaş şartlarında bile insanların görüş ve rızalarının alınmasının mevcut yönetime güç katacağını unutmamıştır. Peki, günümüzde durum nedir?

Bugün bir şeriat yanlısı ile bir cumhuriyetçi birbirine hakaret etmeden “Senin derdin nedir kardeşim?” diyerek tartışabilir mi? Hayır! Şeriat yanlısı olmasına da gerek yok, bir cemaat üyesi ile sosyal demokrat birisi birbirlerini kırmadan, birbirilerini anlamak amacıyla ve uzlaşma niyetiyle oturup insanca konuşabilir mi?

Maalesef çok zor. Karşısındakinin kalbini kırmadan muhafazakâr birisinin kendisinden farklı olarak ne görüşü olduğunu anlamaya çalışmayan birey nasıl oluyor da tam anlamıyla Atatürkçü olabilir ki? Sanıyor muyuz ki muhafazakâr kişiler bu ülke için yer gelince canlarını vermekten çekinirler.

Hayır, cumhuriyetçisi de, muhafazakârı da milliyetçisi de bir gün bu topraklar için ölmesi gerekirse ölmek için gözünü kırpmayacaktır. O halde niçin hoşgörülü olmak zor geliyor? Ayrıca kendisi bu hoşgörüye sahip olmayanın karşısından hoşgörü görmeyi beklemesi bir sorun değil midir?

Atatürkçülere bir diğer eleştirimiz de Atatürk sevgisinin Atatürk’ü eleştirmeye engel olarak görülmesidir. Bu ülke için Çanakkale’de kurşun yemiş bir vatanseverin ve canını ortaya koyan bir kahramanın eleştirilmesi elbet kolay değildir.

Ancak eleştirilmeyecek bir insan olduğu da savunulmamalıdır. Buradaki ayrım eleştiri ile hakaret arasındaki farkta gizlidir. Medyamızda maalesef sözde Atatürk’ü eleştirdiğini söyleyenler Ataya ağza alınmayacak hakaretlerle saldırıyor olabilirler.

Ancak burada hata biraz da Atatürkçülerdedir. Kemalistler zamanında amacı hataları ortaya çıkarmak olan konuşmalar yapabilselerdi bugün hakaret edenler eleştiri yaptıklarını iddia ediyor olmayacaklardı.

Oysa bugün bu hakaretleri edenler “Eskiden eleştirilemiyordu biz ilk kez eleştiriyoruz” demektedirler. Keşke zamanında büyüklerimiz akılcı gerekçelerle paşamızı eleştirmiş ve medyada yer alabilmiş olsalardı.

Örneğin zamanında yapılan şapka devriminin eleştiriye son derece açık olduğunu iddia edebiliriz. Şapka devrimi batılılaşmaktan çok batıcılaşma gibi bir etkiyi yarattığı ileri sürülebilir. Ancak nedense zamanında bu gibi yapıcı niyetli eleştirileri yapmaktan çekinildi.

Şimdiyse yıkıcı niyetli hakaret ve iftiralar eleştiri adı altında havada uçuşuyor. Sanıyorum ki bu durumun sorumluluğu büyük ölçüde Atatürkçülüğü eleştirilemez bir tabuya dönüştüren insanımıza ve bu işte emeği geçen yöneticilerimize aittir.

ÇALIŞKAN OLMAMAK: Kemalizme bir diğer darbe de Kemalist olduğunu iddia edenlerin çalışkan olmamalarından doğmaktadır. Kemalistler Atanın istediği arı gibi çalışkan, vatanına çalışarak sahip çıkan bireylerden oluşabilselerdi şüphesiz rozet takmaktan öte Atatürkçülüğü olmayan bireylerin sayısı bu kadar çok olmayacaktı.

Bu tipteki insanların başlıca zararı çevreye Kemalizmin kötü reklamını yapmalarıdır. Kendisi çalışkan, okuyan, açık fikirli, araştıran bireylerden oluşmayan bir kitlenin toplumdaki farklı kitlelere örnek olma yoluyla vereceği mesajın ne derece bozuk olacağını sizlere bırakmak istiyorum.

AHLAK EKSİKLİĞİ: Ahlak eksikliği belki de en girift Kemalizm sorunudur. Dolayısıyla bu konuyu hem Atatürkçüler hem de Atatürk karşıtları gözüyle ayrı ayrı değerlendirmekte fayda vardır. Her zamanki gibi çuvaldızı önce Atatürkçülere batırarak iki tarafı da eleştirelim.

Kendisine Atatürkçü sıfatını layık gören kitledeki bireyler içerisinde yaşadıkları toplumdan kopuk bir kültürel değer sistemi içerisinde yaşayarak toplumda Atatürkçülüğü küçük düşüreceklerini hesaplamayarak ülkelerine en büyük kötülüğü yapmışlardır.

Kul hakkını gözetmeyen, dürüst olmayan, özü sözü bir olmayan, adil olmayan bireylerin Atatürkçü olduklarını iddia etmeleri, yaptıkları ahlaksızlıkları “ülkemi seviyorum” kılıfına uydurarak savuşturmaya çalışmaktan öte bir anlam taşımamaktadır.

Bu gibi kişiler Kemalist olsa ne olur olmasa ne olur? Bu kişiler vatansever olsa ne olur olmasa ne olur? Bu kişiler Müslüman olduklarını iddia etseler ne olur olmasa ne olur? İnsan önce her anlamda ahlaklı olmalıdır. Ahlakı olmadıktan sonra siyasi ve ideolojik olarak giyilecek her türlü kıyafet insanda eğreti duracaktır. Önce insan olmayı beceremeyen birisi ‘nitelikli insan’ hiç olamaz.

Atatürk’ün alkol tüketmesi meselesi ülkede anlaşılması çok güç şekilde üzerinde çok durulan bir meseledir ve hem Atatürkçüler hem karşıtları için nedense bir tartışma meselesidir. Atatürkçüler bağlamında konuya başlayalım.

Atatürk alkol alırdı ancak şu bir gerçekti ki tam adap içerisinde alkol tüketirdi. Alkol aldıktan sonra taşkınlık yaptığına dair Atatürk’ün en azılı düşmanı olan devletlerin elinde iftira olarak bile sunabilecekleri bir delil yoktur.

Oysa bugün cumhuriyetçiler arasında kendisini dağıtırcasına içen tipler görüldükçe bu kişilerin ne yapmaya çalıştığının anlaşılması güçleşmektedir. Bu kişilere sormak gerekir: Bu kadar içerek ne yapmaya çalışıyorsunuz?

Elbette içki tüketmek ya da tüketmemek bir tercihtir. Ancak içkiyi sosyal bir nesne olarak görmekle gençliğini harcamak için bir nesne olarak görmek arasında bir fark vardır. Ata içki içerdi evet ama o içtikleriyle 400 yıldır yenilmeyen bir İngiltere’ye mağlubiyeti tattırdı.

O, ortalama ayda 8 kitap okuyarak alkol tüketti. O, atmış yıl sonra SSCB’nin yıkılabileceğini görecek bir ileri görüş stratejisi oluşturarak içti. Onun derdi bir ülkeyi ayağa kaldırmaktı ve ülkesinin derdiyle dertlenip içti.

O vatan işleri uğruna ailesini dağıtarak içti. Peki, ayık dolaşmayan, içince sağa sola sorun çıkartan, yılda bir kitap bile okumayan, ülkesinin geleceği için kafa yormayan ve türlü ahlaksızlıkların peşinde sürüklenen bu bireyler ne için içiyorlar?

Acaba ata yaşasaydı ve bu insanlar ataya bu tembelliklerini anlatmaya kalkışsalardı ata hoşgörülü yaklaşır mıydı onlara? Hiç zannetmiyorum. Biz öncelikle kendimize çeki düzen vermeliyiz. Aramızda dünyayı değiştirebilecek potansiyelde olan varsa ve bu gücü hayata geçirmek için onun kadar çalışan varsa sözüm ona değil kesinlikle, o istediği kadar içsin.

Sözüm çalışmadığı halde kendisini hem çalışamayacak hale getiren hem de çevreye zarar veren tipleredir. Kısacası Atatürk’ün onlarca iyi özelliğinden hiçbirisini örnek almazken içki içerek Kemalistim demek ancak çok üst düzey bir ahlaksızlık ve beyinsizlikten başka hiçbir şey değildir.

Şimdi de Atatürk’ün alkol tüketmesi konusunda bir de karşı cephedekilere kafamızda çözümleyemediğimiz soruları yöneltmek gerekir. Deniliyor ki alkol tüketmek günahtır. Sanıyorum ki bu konuda kimsenin şüphesi yok.

Elbette Atatürk bu yaptığının hesabını Allah huzurunda verecektir. Ancak benim anlamadığım şey şu; Atatürk’ü bu şekilde yargılayanlar Allah adına Allah’ın hükmüyle ilgili yorumda bulunma hakkını kimden alıyorlar?

Yaratılan hiçbir mahlûkun Allah’ın hükmü ile yorum yapması haddine değildir. Zira Allah dilediği günahı affedebilir, dilediğini de azaba sevk edebilir. Hâşâ Allah’ın kime azap edeceği yahut kimi affedip affetmediği ile ilgili birilerinin elinde kesin bir bilgi mi var?

Allah’ın elçisi olmadıktan sonra birilerinin Allah adına konuşmaları ne derece doğrudur? Bence Atayı Allah katında lanetlenmiş birisi olarak göstermek için Allah adına konuşan kişilerin ahirette “Allah adına konuşma yetkisini kimden aldın?” sorusuna muhatap olacaklarını bilmeleri gerekir.

Bir diğer mevzu da bir devlet liderinin alkol tüketmesinin nasıl olup da devlet ve millet için yapmış olduğu tüm hizmetleri geçersiz kıldığıdır. Bir kişinin hem ülkesi için hem devleti adına geceli gündüzlü çalışıp hem de alkol tüketmesinin ne gibi bir sorun teşkil ettiğini anlamak oldukça güç görünüyor.

Elbette hepimiz Atanın hiç alkol kullanmamış olmasını dilerdik. Ancak o da öyle bir insandı. Ancak bizler gibi alkol tüketmeyenlerin % kaçı onun kadar bu ülkeye hizmet edebiliyor? Biz önce çalışkan, ahlaklı ve azimli olmalı sonra yüzyılda bir gelebilecek bir liderin içtiği rakıyı eleştirmeliyiz. İşin kolaycılığına kaçmak sizce de çok kaçak güreşmek olmuyor mu?

Ayrıyeten birilerinin çıkıp Kemalistlerin Mustafa Kemal’i peygamber olarak gördüğü iddiasıyla insanımızın beynini yıkamaya çalıştığını gördükçe “İyi ki Atatürk alkol kullanıyormuş” dediğimiz de olmuyor değil.

Düşünsenize, Atatürk ülkeyi kurtaran, sorunları çözen, ekonomiyi kalkındıran, örnek ahlaka sahip bir birey olmasının yanında beş vakit namazını da aksatmayan tam anlamıyla sofu bir hayat sürseydi bazı sapkınlar çıkıp gerçekten onun peygamber olduğunu iddia edebilir ve işler bugünkünden çok daha kötü bir hal alabilirdi.

Ortaya çıkacak riskin büyüklüğünü hayal edebilmek için ülkemizdeki efsane yaratma potansiyelinin büyüklüğüne bakmak yeterli olacaktır. Allahtan ki onun sıradan kusurlu bir insan olduğunun alameti olarak alkol kullandığını biliyoruz.

"BÖLÜM 3: Kemalizm (Atatürkçülük) Nedir?" başıklı yazı için BURAYI tıklayın.

 
Toplam blog
: 352
: 2915
Kayıt tarihi
: 05.06.10
 
 

Jack Amca, düşünsel dünyasındaki gelişmeleri dışa vurmak niyetiyle başladığı yazı yazma sevdasına..