Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '13

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Klasik medyanın sosyal medyayla imtihanı...

Klasik medyanın sosyal medyayla imtihanı...
 

Televizyon kanallarından birinin yöneticisi olsaydım; Kırmızı Elbiseli Kadın'la Duran Adam'ı birlikte canlı yayına çıkarırdım.


Medya, internet, bilişim kavramlarından herhangi birine azıcık ilgisi olan herkes biliyor ki, gelecek İnteraktif medyanın... Klasik medyanın, yani kağıt üzerinden ve televizyon kanallarından yapılan haberciliğin, taş çatlasın, 25 yıllık ömrü kaldı... Ki bana göre, bu ömür çok daha kısa süreli olacak.

Konuyu hızla kavrayabilmek için, öyle çok uzaklara gitmeye falan da hiç gerek yok aslında. Mesela, Ülkemizde yaşanan son Gezi Parkı olayı, klasik medyayla sosyal medya arasındaki arayı daha da açtı çünkü. Duran Adam Hareketi ,Türk patentli bir kitlesel protest tavrın, legal bir örgütlü muhalefet anlayışının evrensel sembolüne dönüştü.

Sosyal medyanın, şimdilik olmak kaydıyla, klasik medyadan daha özgür bir karaktere sahip oluşu, sıfır maliyetli, hızlı, interaktif, örgütlü yapısı, çok yakın bir gelecekte klasik medyanın tarihin tozlu sayfalarına neden ve nasıl gömüleceğini, gören, görmeyen herkesin gözünün içine içine soktu.

"Sosyal medyanın, şimdilik olmak kaydıyla, daha özgür bir karaktere sahip oluşu " dedim. Çünkü İnsanlık Tarihi'yle ilgili herkes çok iyi bilir ki, dünya üzerinde ne zaman, nerede bir özgürleşme hareketi olsa, o özgürlüğe engel olmak isteyen bir otorite figürü, durumdan vazife çıkaran bir insan topluluğu, muhakkak ki bulunur. Bu, dün de böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak.

Sosyal medya üzerinden yüzbinlerce kişinin ışık hızıyla örgütlenmesi karşısında, çaresizliğe, daha açığı, acze düşen siyasi irade, işi, 5 milyon tweetin tek tek incelenmesine kadar getirip; dayadı. Traji - komedinin böylesini anlatmaya ne sayfalar, ne kitaplar yeter doğrusu!... Bu, orta zekalı bir yönetim anlayışının, en açık tezahürüdür.

Zerre şüphem yoktur ki, bu türden yönetim anlayışları, dar kafalı, kısır, çağını okuyamayan yönetici modelleri, çok yakın bir gelecekte, değil yalnızca kendi ülkemden, dünyanın her köşe ve bucağından silinip gidecektir.

Tekrar klasik medyanın sosyal medyayla imtihanı meselesine dönecek olursak...

Ülkemdeki malum siyasi nedenlerden, yaşanan olayları aktarmakta, toplumsal bir hareketi, Gezi Parkı Olayı'nı topluma yansıtmakta bazen mecburen, bazen de işine öyle geldiği için ağırdan alanlar, karşılaştıkları kitlesel tepkinin büyüklüğü karşısında, anında çark edip, suyun akışına uymak zorunda kaldılar.

"Ben ne dediysem o!" tavrındaki malum siyasi aktör bile, gösterilen kitlesel tepkinin büyüklüğü karşısında, önce büyük bir şaşkınlık ve panik yaşadı. Bu tepkiyi, dış kaynaklı kışkırtmalar gibi son derece gerçekçi! nedenlerle açıklamaya çalıştıysa da, son 11 yıl boyunca ilk kez bir konuda açık bir biçimde geri çekilmek, uğradığı yenilgiyi kabul etmek zorunda kaldı.

Siyaset  - Ticaret  - Medya üçgeni, artan maliyetler, çıkar dengeleri ve yönetimde etkin biçimde söz sahibi olmaları bakımından, çok uzun yıllardır birbirleriyle uyumlu!, centilmence! bir çizgiyi iziliyor olsalar da... Gezi Parkı Olayı'nda da olduğu gibi, son dönemlerde birçok toplumsal olayda birbirlerinden ayrı kalmaya, hatta bazen, birbirlerinin damarına damarına basmaya mecbur kaldılar.

Şimdiiii... Gelelim sadede... Yaşanan son olaylar da göstermiştir ki, klasik yazılı ve görsel medya, bulunduğu ülkede ya da dünyanın herhangi bir yerinde izlemesi, ayak uydurması gereken siyasi çizgi ne olursa olsun, bundan sonra sosyal medyaya karşı, sosyal medyaya rağmen, geliştireceği bir hareket modeliyle asla ayakta kalamaz.

Amerika'dan başlayarak, dünyanın her yerinde gazeteler profesyonel, maaşlı foto muhabiri kadrosunu hızla azaltıp, tasfiye ederken; onun yerine sırf maliyetli ve çok daha hızlı edinebildiği sosyal medya görsellerini kullanmaya başlamışken, interaktif soyal medya karşısında kendi köhnemiş, inatçı yöntemlerini sürdürmekte ısrar eden klasik medya organları, daha ne olduğunu bile anlayamadan, yok olup gidecekler.

Daha önce " Blog yazarlığının geleceği " başlıklı yazımda da ayrıntılı olarak anlattığım gibi, gelecek, interaktif medyanın... Gelecek, kendi farkını yaratabilmiş, kendine özel bir hedef kitlesi olan, yaşamı 24 saat üzerinden okuyabilen, değerlendirebilen blog yazarlarının... Gelecek, en iyi blog yazarlarına, en rahat, en özgür biçimde yazabilecekleri ortamı sunabilen interaktif medya şirketlrinin, blog sitelerinin...

Durum bu kadar net bir biçimde ortadayken, hala kendi sabit pozisyonlarından ödün vermeyenlerin, " Bize nasıl olsa bir şey olmaz! " kibiri ve savsaklaması içinde olanların sonu; sosyal medyayla girdikleri imtihanın sonunda, çöplüğün dibini boylamaktır.

Medya Tarihi'nin tozlu sayfalarına hapsolmak istemeyenler, içinde bulundukları şartlar ne olursa olsun, sonuna kadar risk almak, sosyal medyayla tam, sağlıklı ve gerçekçi bir bütünleşmeyi sağlamak zorundalar.

Aksi takdirde, üzgünüm ama... Bu bütünleşmeyi sağlayamayan tüm klasik medya kuruluşlarına; güle güle!... Üstelik, sahip oldukları ekonomik güç, siyasi nüfuz alanı, kişisel ve toplumsal etkinlik düzeyleri ne olursa olsun.

Benden söylemesi...

Not: Yazıda kullanılan görsel internetten alınmıştır.

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..