Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ocak '09

 
Kategori
Edebiyat
 

Okuduğunu anlamak

Orhan Pamuk'un Kara Kitap'ını okuduğumda çok sıkıcı gelmişti. Adeta işkence çekerek, sadece okumaya başladığım kitabı yarım bırakmak adetim olmadığı için ve çok uzun bir sürede bitirebilmiştim. Aynı dönemde örneğin; Nietzsche (Böyle Buyurdu Zerdüşt) ve Freud (Psikanaliz) okumayı denemiş ama ilk birkaç sayfalarını 3-5 tekrar ederek okumama rağmen hiçbir şey anlamayınca okumaya devam edememiştim. Yunan mitolojisini de ağır gelmişti okumak.

"Neden bu çok saygıdeğer eserleri okuyup da anlayamıyorum", diye çok kızmıştım. Kendi kendime, bunun nedenlerini sorguladım. Düşüncelerine saygı duyduğum kişilerle konuştum. Ortaya çıktı ki, bu kitapları okumak ve anlamak için "düzeyim" yeterli değil ! Nietzsche okumak için filozof, Freud okumak için psikolog olmak gerekmiyor belki. Ama onları okuyup yorum yapabilmek için birkaç fırın ekmek yemek gerekiyor. Felsefi bir eseri ya da psikanaliz hakkında yorum yapabilecek sözcükleri kafanızda toparlayabilmek için, onların düşüncelerine karşı fikirler üretebilmek için, kelime dağarcığınızın ve okuduğunuzu anlama kapasitenizin üst düzeyde olması gerekiyor. Peki bu nasıl olacak, diye sordum kendime ? Yani bu kapasite artırımı nasıl gerçekleşecek ? Benim bulduğum çare; hayatın yeterince uzun olduğu, acele etmeden, sabırla, yavaş yavaş ve öncelikle kendi düzeyimde okuyabildiklerimi okumaya devam edeceğim, şeklinde oldu. Okuma alışkanlığını kaybetmemek önemli. Arada bir de, önceleri zor gelen kitapları okumayı tekrar denemek lazım.

Okumak ve okuduğunu anlamak, araç kullanmayı öğrenmeye benziyor. Araç kullanmayı yeni öğrenen kişi, aracı öncelikle; acemiliğin verdiği sabır ve hoşgörüyle ağır ağır kullanır, diğer sürücülere yol verir. Daha sonra ustalaştığına inanınca hızlanır, sonra daha da hızlanır. En sonunda ise çok hızlı ve lüks bir aracı bile olsa, acele etmeden, ağır ağır, zevkle kullanır.

Sanırım okuduğunu anlama düzeyim yükseldi ki, artık -nerdeyse- istediğim bütün kitapları rahat rahat okuyabiliyorum. Hatta nerdeyse hiç konuşmanın geçmediği, tasvir dolu eserler daha çok hoşuma gitmeye başladı. İsmini hatırlamıyorum, bir roman okumuştum. Yurtdışında geçiyor olay. Çok yaşlı Rum (yoksa Yahudi miydi?) bir bayan, bir Türk bayan öğrenciyi işe alıyor. Türk öğrenci kızımızın tek yapması gereken, Rum bayan ile türkçe olarak konuşmak. Çok çabuk okuyup bitirmiştim. Ama romanın tamamı nerdeyse karşılıklı konuşmayla geçiyordu. Çok zevk aldığımı söyleyemem. Bir anda bitti ve işte, adını bile hatırlamıyorum.

Orhan Pamuk - Benim Adım Kırmızı eminim birçok kişiye ağır ve sıkıcı gelmiştir. Ben her sayfasını, her satırını zevkle okudum. Dünyada kaç tane yazar, kendini "kırmızı" renk yerine koyarak, okunabilecek bir şeyler yazabilir ki ! Bence mükemmel bir eser. Sadece at resmi çizme konusunda bu kadar cümle kurup, hiçbirinin birbirinin aynısı olmaması, bir önce söyleneni çürütmemesi, herhalde hiç de kolay olmamıştır yazar için.

Artık okuduğum kitap ile yetinmiyorum. Okuduğum kitaplar üzerinde, dikkatimi çeken cümleleri, paragrafları mutlaka işaretliyorum, gerekiyorsa üzerinde notlar alıyorum. Kitabın yazarı hakkında bilgi ediniyorum. En azından yazarın kısa özgeçmişini okuyorum. Hangi yılda yazmış, yayınlanan kaçıncı eseri, nerede yazmış, o dönemin özelliği nedir vb. soruların cevaplarını, yazarın üslubu hakkında bilgi verdiği için önemsiyorum.

Demem o ki, okuduğunuzu anlamıyorsanız acele etmeyim. Okuma alışkanlığını kaybetmemek, sürekli antrenman yapmak önemli. Hayat uzun. İyi okuyuşlar.

 
Toplam blog
: 70
: 2722
Kayıt tarihi
: 28.12.08
 
 

1992 yılından beri yurtdışında yaşıyorum. Moskova Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü mezunuyum. Mosk..